Türk eğitim sistemi başarılı mı? Üniversite sınavlarında 50 binin üzerinde öğrencinin matematikten sıfır çektiği bir sistem başarılı olarak kabul edilebilir mi? Branş öğretmeninin kendi branşından sınava girdiği ÖABT’de 40 sorudan 10 doğru yapması başarı için geçerli bir ölçüt mü? Ortaöğretimde binlerce öğrencinin açık liseye geçmesi, okulu bırakma ve devamsızlık oranının liseden itibaren artış gösterdiği bir sistem, başarı olarak neleri kullanmaktadır? PISA ve TIMSS’de son çeyrekte olmak, başarı olarak kabul edilebilir mi? Bu soruları daha da artırıp, pek çok şeyi sorgulamak mümkündür. Ancak, belirli aşamadan sonra kısır bir döngüye dönüşmesi ve malumun tekrarı haline gelme sorunu vardır.
Türkiye’de eğitim sorunları iş başına gelen hükümetlerden, bakanlardan ve bürokratlardan ayrı, sistematik bir özelliğe sahiptir. İktidara gelen her hükümet üç aşağı beş yukarı benzeri davranışlar sergiler. CHP iktidara gelse, okullarda daha laik, daha Atatürkçü, daha sol tandanslı eğitimi tercih ederken, sağ iktidarlar daha muhafazakâr, daha milliyetçi, daha gelenekçi eğitim tarzını tercih etmektedir. Sorun da tam bu aşamada başlamakta, eğitim sistemi siyasal bir zemine oturup maksattan uzaklaşmakta, bilimsel eğitim anlayışı rafa kaldırılmaktadır. Eğitimin devrimci, sosyal demokrat ya da milliyetçi, muhafazakâr çizgisinden ziyade, bilimsel bir zemine taşınması, tasarlanması ve geleceğin beklentilerine göre yeniden kurgulanması gerekir.
Türk eğitim sisteminin en önemli çıkmazlarının başında özel okul, merkezi sınav, kurs hatta dershaneyi sisteme çakılı hale getirip, eğitim sistemi ile ilgili sorunları çözerken bu çakılı öğelere göre model geliştirmek ya da çözüm yolları arayışına girmektir. Özel okul, merkezi sınav, kurs ve dershane eğitim sisteminin mayınlı alanlarıdır. Öğrenci merkezli ya da yapılandırmacı anlayışa göre ders yapmaya kalkıştığınızda, okul yöneticisinden tutun müfettişe, veliye kadar herkes size merkezi sınavları hatırlatacak ve merkezi sınavları bahane ederek geleneksel eğitim sistemine yönelmenizi ve geleneksel eğitim modelini uygulamanızı zorunlu hale getireceklerdir. Türkiye’de merkezi sınav, kurs, dershane ve özel okul lobisi aysbergin görünen kısmıdır. Sektörün çok güçlü dinamikleri, siyasi gücü ve kartelleri vardır.
Merkezi sınav sektörü, kendi sermaye sınıfını yaratır. Sınav kitapları, konu anlatımlı, denemeler, konu tekrarını içeren kitaplar, çevrim içi sınavlar, çevrim içi dersler sektörün ürünlerini ifade eder. Soru hazırlayanlar, matbaa, dağıtımcılar, kitapçılar vb. taraflar, eğitim sisteminde meydana gelebilecek en küçük bir değişikliği kendi çıkarlarına göre ele alıp değerlendirir ve kulis faaliyetleri ile sistemi çalışamaz hale dönüştürür. Bu durum, tarafların çıkarları ve sektörel hedefleri bağlamında devam eder. Değişim ve dönüşüm sadece akademik egzersiz olarak varlığını sürdürmeye çalışır. Bürokrasi, hedef kitleyi değişim vaadiyle etkiler.
Eğitim sisteminde değişim ve dönüşüm ifadesi, çoğu zaman popülizmi ifade eder. Türkiye’de sadece ilköğretim ve ortaöğretim öğrenci ve öğretmen potansiyeli ile 20 milyonu bulmaktadır. Türkiye’nin nüfusu 80 milyon olarak kabul edildiğinde, her dört kişiden birisi eğitim sisteminin ya iç ya da dış paydaşıdır. Eğitimde dönüşüm, değişim ifadeleri heyecan yaratır ve taraftar toplar. Sistemin genelinde felsefesi, kuramsal dayanağı ve ilkeleri belirlenmemiş, sistemin bütününü kapsayan bir değişim planlanmadığında sakat ve güdük bir değişim süreci ortaya çıkar. Bu durum üstü alaylı, altı kalaylı bir değişimin eğitim tarihi literatürüne girmesinden başka hiçbir işe yaramaz.
Türk eğitim sistemi eğitimin siyasal işlevinin dışında, siyasal kaygılarla meşgul edilen bir yapıya sahiptir. Eğitimin siyasal işlevi, devleti kuran iradeyi okullarda öğretmeyi içerir. Böylece devlette devamlılığı sağlamayı hedefler. İktidarlar, iktidar erkini kullanarak potansiyel seçmen yetiştirmek için eğitim sistemini araç olarak kullanmayı tercih ederler. Bu durum, eğitim sistemini bilimsel düşünme, nesnellik, üretme, istendik davranış kazandırma becerilerinden uzaklaştırıp, var olan durumu meşrulaştırmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Eğitim siyasallaştıkça, siyasal kimlikteki kişiler idari kadrolara atanır. Bu durum, liyakatten uzaklaşma, öğretmen bağlamında yönetimin kabul alanının reddetme şeklinde ortaya çıkar.
Eğitim sisteminin toptancı yaklaşımı, konfeksiyon eğitim sistemini üretir. Belirli standartlara göre dayatılan, bireysel farklılıkları göz ardı eden eğitim anlayışı, küçük veri tabanından uzaklaştığı için teşhis ve tedaviden de uzaklaşır. Bu durum, eğitim sisteminde defolu ürün üretilmesine, bazı kişilerin sistem dışına çıkarılmasına neden olur. Bol miktarda eğitim zayiatları ortalıkta gezmeye başlar.
Eğitim sisteminin önemli meydan okuyucularından bir diğeri de öğretmen yetiştirme sistemidir. Üniversiteler, bilişsel düzeyde öğretmen eğitimi verememektedir. Hayatında hiç öğretmenlik yapmamış, okulu, öğrenciyi ve eğitim sistemini bilmeyen kişiler, üniversitede derslere girmekte, kuram-uygulama dengesini kuramamaktadırlar. Alan bilgisi öğretmen adaylarına verilemediği gibi, pedagojik formasyon ve genel kültür de verilememektedir. Öğretmen adaylarının seçiminde sadece bilişsel ölçütler kullanıldığı için, adayın öğretmenlik mesleğine yatkınlığı, psikolojik durumu göz ardı edilmektedir. Üniversite kampüsünde farklı bir algı ve değer sistemi ile yetişen öğretmen adayları, eğitim sistemine uyum sağlamada sorun yaşadığı gibi doku uyuşmazlığı da ortaya çıkmaktadır. Üniversitelerde yapılan araştırmalar, işe vuruk olmadığı için, yapılan araştırmalar akademik yükseltme ve atamada ölçüt olarak işe yaramaktadır. Henüz herhangi bir üniversite kendine özgü öğretmen yetiştirme, okul yöneticisi yetiştirme modelini belirleyip kamuoyu ile paylaşmamıştır.
Eğitim sisteminin müfredatı her ne kadar çerçeve özellik gösterse de, merkezden gönderilen programlar, okulların, öğrencilerin ve öğretmenlerin beklentileri ile uyuşmamaktadır. Çocuğa görelik programlar uygulanmadığı için çocuğun ihtiyaçlarına hitap etmeyen ütopik programlar devreye sokulmaktadır. Ders kitapları, öğretim yöntem-teknikleri, ölçme ve değerlendirme sistemi, bu kısır döngünün meşrulaştırma araçları olarak varlığını sürdürmektedir.
4+4+4 eğitim sistemi uygulaması çocuğun gelişim özelliklerine uygun olmadığı gibi, eğitim sisteminden beklenen durumu da içermemektedir. Henüz bütüncül öğrenme içerisinde olan çocuklar, ayrıştırılmış bilim dalları ile eğitilmekte ve hazır olmadıkları bir uygulamanın içerisine itilmektedir. 1-5. sınıflar arasındaki çocuklar, bilim dallarını ayrılmış halde değil, bütün halde öğrenir. Branş öğretmenlerine gönderilen, sınıf sınıf gezen çocuklar, öğrenme, öğrendiğini transfer etme ve kalıcı öğrenme becerilerini geliştirmede sorun yaşamaktadır.
Sınıfta kalma olmadığı için sistemden bir şekilde mezun olacağını düşünen öğrenciler, derslere gereken ehemmiyeti vermedikleri gibi, eğitim sistemi ısrarla ve özenle mezun etme beklentisi içerisinde olduğu için, bireysel sorumluluk, çaba ve mücadele etme gibi kavramlar ortadan kalkmaktadır. Kolay sınıf geçen, hak etmediği halde takdir belgesi alan çocuklar, gelecekte hak etmedikleri kadrolara atanabilmek için bin bir takla atacak ve gayri meşru alanları seçmede bir beis görmeyeceklerdir.
Eğitim sistemini okul mimarisinden tutun, sıra-masalara kadar, ders kitabından tutun, kılık kıyafet serbestisine kadar yüzlerce çıkmazı ve bu çıkmazda beslenen siyasi partiler, cemaatler, tarikatlar ve sivil toplum örgütleri vardır. Bu baskı grupları eğitim sisteminin amaçlarını etkilemeye, kendi amaçlarını eğitim sisteminin amaçları haline dönüştürmeye çalışırlar. Bu durum sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde eğitim klasiği halinde varlığını sürdürmektedir. Bu tür örgütlenmelere karşı dik duruş sergileyecek omurgalı okul yöneticileri ve eğitim yöneticileri atanmadığında, sistem çıkmaza girecek, eğitim sisteminde beka sorunu ortaya çıkacaktır.
Eğitim sisteminin 4+4+4’lük yapısı mesleki ve teknik eğitimi zafiyete uğrattığı gibi, insan kaynağının yanlış yönlendirilmesine, mesleksiz ve kifayetsiz bir neslin yetişmesine sebep olmaktadır. Genel eğitimden geçen, üniversiteye gidemeyen işsiz ve mesleksiz 10 milyona yakın bir dağılıma paralel olarak, üniversite bitirdiği halde iş bulamayan polis, bekçi olmak zorunda kalan, alan dışında istihdam edilen bir popülasyon ortaya çıkmaktadır. Bu durum, insan kaynağının heba edildiği anlamına gelir.
Eğitim sisteminde iyileştirme çalışmalarının kaynağını erken çocukluk eğitimi, okul öncesi eğitim, temel eğitim, ortaöğretim, mesleki ve teknik eğitim, yükseköğretim bağlamında toptan bir değişime yönelerek yapmak gerekir. Yükseköğretim için temel eğitimden, temel eğitim için yükseköğretimden taviz vermek, değişim sürecinin ruhu ile örtüşmez. Güçlü bir yükseköğretim reformuna ihtiyaç vardır. Bu reform rektör, dekan atama sisteminden, öğretim üyesi yetiştirmeye, yükseköğretim programlarının revizyonuna, bilimsel özerkliğe kadar devam eden bir yapıyı kapsaması gerekir.
Sonuç olarak bir ülkede yaşanan sorunların yüzde kaçı eğitim sisteminden kaynaklanır diye sorsanız, muhtemelen yüzde yüzü eğitim sisteminden kaynaklanır cevabı verilirse yanlış olmaz. Eğitim sisteminin yanlış yetiştirdiği müteahhit malzemeden çalmaya başlar. Yanlış yetişen doktor organ mafyasının elemanı olur. Sözde öğretmen, okulda yasadışı örgütlerin temsilcisi gibi çalışmaya başlar ve öğrencileri dağa göndermeye çalışır. Eğitim sistemi bir ülkenin stratejik üstünlüğüdür. Covid-19 aşısını bulan ülke hem insanlığı kurtarmış hem de ülkesinin ekonomisine olağanüstü katkı sağlamıştır. Akıllı cep telefonları ile sektörel rekabet avantajları yön değiştirmiş, İHA ve SİHA gibi teknolojilerle Karabağ’da savaşın biçimi, yönü değişmiştir. Türk eğitim sistemi yaşadığı bu çıkmazdan bir an önce kurtulup kendi paradigmasını oluşturamazsa, gelecek yüzyılı kaybetme, V. Sanayi devrimine mendil sallamak zorunda kalabilir. Bilimde, sanatta, sporda ve teknolojide söz sahibi olmanın kafesteki kuşu, eğitimdir ve bu kuş iyi beslenmeli, bakılmalı ve en iyi şekilde yetiştirilmelidir.
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU