Türk Eğitim-Sen Yöneticileri Muğla'da

MUĞLA ŞUBESİ İSTİŞARE TOPLANTISI YAPILDI

 

Türk Eğitim Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar ŞAHİNDOĞAN ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz KOCAKAPLAN Muğla Şubesi tarafından düzenlenen istişare toplantısına katıldı. İstişare toplantısında şube yönetim kurulu, ilçe ve işyeri temsilcileri, kadın komisyonu üyeleri hazır bulundu.

        Muğla Öğretmenevinde gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını yapan Şube Başkanı Mürsel ÖZATA, Muğla  Şubesi olarak iş kolundaki diğer sendikalardan açık ara önde olduklarını, ancak bu başarıyı yeterli görmediklerini, Genel Merkezin koyduğu üye hedefinin de üzerinde bir üye sayısına ulaşarak 15 Mayıs mutabakatını  noktalamayı amaçladıklarını belirtti.

     Daha sonra söz alan Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar ŞAHİNDOĞAN şunları söyledi: “Eski Bakan Ömer DİNÇER döneminde eğitim çalışanları maddi-manevi büyük kayıplara uğradı. Ek ödeme düzenlemesinde öğretmenlerin ve akademisyenlerin ek ödemesinde bir kuruş bile artış yapılmayarak öğretmenler bu iktidar tarafından açıkça dışlandı. Tüm bu gelişmeler olurken, sözde yetkili sendika sadece durup seyretmiş ve en ufak bir tepki bile göstermekten çekinmiştir. Çünkü bu iktidar onların ağababasıdır, sebeb-i hayatıdır, varlığını ve hormonlu büyümesini bu siyasi iktidara borçludur. Bunlar siyasi iktidarın yanlışlarına dur diyemezler. Siyasi iktidar karşısında çalışanların haklarını savunamazlar. Eğitim çalışanları bunu mutlaka düşünmelidir. İş güvencemiz gibi çalışanlar açısından hayati konuların tartışıldığı bir dönemde bu yandaş sendikanın hala yetkili olmaya devam etmesi sahip olduğumuz hakların ve iş güvencemizin elimizden alınmasına rıza göstermek demektir.”

        Son yayınlanan Yönetici Atama Yönetmeliği ile ilgili de bilgi veren ŞAHİNDOĞAN, “Bildiğiniz gibi Ömer DİNÇER’den sonra bakanlığa Nabi AVCI getirildi. Bir iletişim profesörü olan ve diyaloğa açık bir insan olan Sayın AVCI ‘dan bu özellikleri itibarıyla biz de tüm eğitim çalışanları gibi ümitlenmiş, Ömer DİNÇER’in yaptığı tahribatı onaracağını ve bakanlığı çalışanları ile barıştıracağını umut etmiştik. Ama Sayın AVCI bizi yanılttı. AKP’nin önceki bakanlarından farksız olduğunu, bakanlığı hak ve adaletle yönetmek yerine, yandaşı koruma ve kollamayı esas alan bir zihniyete sahip olduğunu gösterdi. Öyle bir yönetmeliğin altına imza attı ki böyle bir yönetmeliği beğenmediğimiz Ömer DİNÇER bile çıkaramamıştı. Yönetici Atama Yönetmeliğinden söz ediyorum.

        Bizim sendika olarak ucube diye nitelendirdiğimiz bu yönetmelik yönetici atamalarında yazılı sınavın yanında sözlü sınavın yapılmasını da düzenliyor. Sözlü sınavın objektiflikten uzak ve yandaşı ve torpilliyi seçmek anlamına geldiğini kabul etmeyecek ve bilmeyecek bir Allah’ın kulu var mıdır acaba Türkiye’de. Bunun anlamı açıkça ‘torpilli olanı atayacağım, torpili olmayanı da mülakat ya da sözlü sınavda eleyeceğim’ demektir. Böyle bir uygulamayı güya değerlendirme komisyonu ile değerlendirme yapıyormuş gibi yapmak büyük kurnazlıktır ve göz boyamadır. Bu yönetmeliği çıkaranlar tek cümlelik bir yönetmelik çıkarsalar ve “Milli Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarına yönetici olarak atanmak için yandaş ve yalaka olmak şarttır. Yandaş ve yalaka olamayanlar atanamazlar” deselerdi, daha namusluca ve dürüstçe hareket etmiş olurlardı “dedi.

          ŞAHİNDOĞAN sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ucube Yönetici Atama Yönetmeliği kurulacak değerlendirme komisyonunda en yüksek puana sahip kişilerin ilk üçünün içinden birisinin vali tarafından atanmasını öngörüyor. Geçmişte de uygulanan ancak yüksek yargı tarafından iptal edilen bu yöntemin yeniden ısıtılıp eğitim çalışanlarının önüne getirilmesini anlamak mümkün değildir. Zaten siyasi iktidarın il başkanı gibi çalışan valilere bu inisiyatifi vermek sadece iktidara yandaş olan kişilerin atanabilmesi demektir. Valiler önlerine gelen bu isimleri nasıl ve nereden tanıyacaklardır? Valilerimiz hiçbir eğitim çalışanının masa arkadaşı ya da kapı komşusu olmadığına göre kimin daha iyi yöneticilik yapacağına, kimin bu işi yapamayacağına nasıl karar verecektir? Uygulamada yaşanacakları ben size söyleyeyim. Bu üç isimle birlikte bir de siyasi iktidarın il başkanlığından liste gidecek ve zaten siyasi iktidarın il başkanı gibi çalışan valilerimiz de bu listede gelenleri olduğu gibi atayacaktır. Bu mu adalet, bu mu liyakate dayalı atama? Yazıklar olsun bunların adalet anlayışına.”

        Memur ve hizmetli kadrosunda çalışan eğitim çalışanlarının görev tanımları ile ilgili sıkıntıya da değinen ŞAHİNDOĞAN, “Biz Türk Eğitim Sen olarak eğitim çalışanlarını bir bütün olarak görüyoruz. Eğitim çalışanlarının hepsinin sorunlarını önemsiyoruz ve çözülmesi için gayret gösteriyoruz. Eğitim çalışanları arasında şüphesiz ki en sorunlu kesimlerden birisi de memur ve hizmetli kadrolarında görev yapan arkadaşlarımızdır. Onların sorunları da çözülmeden sağlıklı bir eğitim yapılması ve huzurlu bir eğitim ortamı mümkün değildir. Memur ve hizmetli arkadaşlarımızın görev tanımlarının net olmaması gibi çok önemli bir sorunları vardır. Bu arkadaşlarımızın görev tanımlarındaki ‘amirinin vereceği diğer işleri de yapar’ ifadesi görev tanımlarını ucu açık hale getirmektedir. Böyle görev tanımı olmaz .Bu en temel insan haklarına aykırı ve angarya niteliğindeki işlere zemin hazırlayan bir görev tanımıdır. Bu tanım mutlaka değiştirilmeli; hizmetli ve memur arkadaşlarımızın hangi işleri yapmak zorunda oldukları, hangi işleri ise yapmak zorunda olmadıkları konusunda açık hale getirilmelidir “diye konuştu.

        Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz KOCAKAPLAN da katılımcılara hitaben bir konuşma yaptı. KOCAKAPLAN, Türk Eğitim Sen’in yüzde yüz yerli ve yüzde yüz milli bir sendika olduğunu söyleyerek, “Türk Eğitim Sen; iktidarlarla büyüyen değil, eğitim çalışanları ile yürüyerek büyüyen bir sendikadır. Alnı açık başı dik çalışanların sendikasıdır. Türk Eğitim Sen, şairin ‘Bir doğrunun imanı, bin eğriyi düzeltir’ ifadesindeki bin eğriyi düzeltmeye namzet doğrulardan oluşan bir sendikadır. Türk Eğitim Sen; gururla ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ diyebilenlerin sendikasıdır” diye konuştu ve katılımcılara Türk Eğitim Sen’e vermiş oldukları destekten dolayı teşekkür etti.

KOCAKAPLAN kamu çalışanlarının çalışma hayatına yönelik çok ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğunu söyleyerek, “Kamu çalışanlarının Cumhuriyet tarihinin en önemli kazanımı iş güvencesidir. Ancak bugün iş güvencemiz tehdit altındadır. İş güvencesi kamu çalışanlarına devlet, millet adına görev yaparken, siyasi iktidarların baskılarından uzak olmaları, milletin ve devletin menfaatlerini korkmadan korumaları için verilmiştir. Ama bugün devletin yapısı değiştirilmeye çalışırken, devlet memurluğu tanımı bu yönüyle ortadan kaldırılmak istenmektedir” dedi. 

KOCAKAPLAN sözlerini şöyle sürdürdü: “Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 12. Cumhurbaşkanı olmak istemiyor. Birinci devlet başkanı olmak istiyor. Yeni Anayasa’da da başkanlık sistemi ve yerel yönetimleri güçlendirme kılıfı ile bir nevi eyalet sistemine geçilecektir. O halde bizim anladığımız anlamda devlet memurluğu sıfatının olmaması lazım. İş güvencesine sahip devlet memurluğu modeli, bu yapılanmanın önündeki en büyük engeldir. Bu yapının değişmesi lazım. Peki nasıl değişecek? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bunu açıkça yapıyor. Başka bir istihdam modeli getirilmeye çalışılıyor. ‘Ömür boyu iş garantisi olur mu? Çalışan da, çalışmayan da aynı maaşı alıyor. Zaten Türkiye’de devlet memuru sayısı çok fazla’ diyorlar. Türkiye’de devlet memuru sayısı fazla değil. Devlet memurlarının sayısını gelişmiş ülkeler ile karşılaştıralım. OECD ülkeleri ortalamasına göre, 15 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor, Türkiye’de 29 kişiye 1 devlet memuru düşüyor. Türkiye’nin OECD ortalamasını yakalaması için 2 milyon 600 çalışan üzerine, 2 milyon 281 bin kişi daha istihdam etmesi lazım. Fazlalık yok. Aksine Türkiye’de devlet memuru sayısı, OECD ülkelerine göre neredeyse yarı yarıya daha az. Bunlar oluşturulmak istenen kirli senaryonun birer gerekçesi olarak ortaya atılıyor. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu köhne bir kanun diyorlar. Bunlara göre köhne olan tek yeri iş güvencesi sağlamasıdır. AKP iktidarı kuralsız ve güvencesiz çalıştırmayı fiili olarak taşeronlaşma ile uygulamaya zaten koymuştur. 11 yıl önce kamuda taşeron firmalarda çalışan sayısı 15 bin iken bu gün 500 bin rakamlarına ulaşmıştır. Özelleştirilen kurumlarda çalışanlar mağdur edilmiş 4-C’li çalışan köleler haline getirilmiştir. Sayıları 45 binleri bulmuştur. Çalışanlar kendisine tuzaklar kuran bu siyasi iktidara da, onun yardakçısı sendikaya da ilk fırsatta bir ders vermelidir. Bu sendikamsı yapıya bir şamar indirme zamanı 15 Mayıs 2013 tarihidir. Eğitim çalışanları yetkiyi gerçek sahibine; Türk Eğitim Sen’e vermelidir.”

KOCAKAPLAN sendikamızın üyelerimize yönelik sağladığı avantajlar ve Genel Merkezin faaliyetleri ile ilgili de bilgi verdi. KOCAKAPLAN, “Bütün üyelerimize sevdikleri ile birlikte sağlıklı, sıhhatli ve başarılı bir ömür diliyorum. Gideni geri getiremeyiz ama kalanların yarasını bir nebze olsun sarabilirsek ne mutlu bize. Bu maksatla 2003 yılından bu yana bütün üyelerimizi kesintisiz 11 yıldır primleri sendikamız tarafından ödenerek Ferdi Kaza Sigortası Poliçesi ile sigortalıyoruz. Bu yılda bütün üyelerimiz 15 bin liralık teminatla sigortalanmıştır. 2003 yılından 2012 yılı sonuna kadar ferdi kaza sigortası poliçeleri kapsamında 1.320.950 üye veya üye yakınlarına ödeme yapılmıştır” dedi.

Konuşmaların arkasından sendikal mevzuat, MEB mevzuatı ve uygulamaları ve üniversite çalışanlarını sorunları ile ilgili gelen sorular cevaplandırıldı, fikir alışverişinde bulunuldu.

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

MEB PERSONEL Haberleri