Türk Eğitim-Sen Yöneticileri Denizli'de

GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ DENİZLİ’DE

 

Türk Eğitim Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar ŞAHİNDOĞAN ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz KOCAKAPLAN Denizli Şubesi tarafından düzenlenen istişare toplantısına katıldı. İstişare toplantısında şube yönetim kurulu, ilçe ve işyeri temsilcileri, kadın komisyonu üyeleri hazır bulundu.

        Denizli Öğretmenevinde gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını yapan Şube Başkanı Turgay DEMİRTAŞ, Denizli Şubesi olarak iyi bir noktada olduklarını ancak bu durumu yeterli görmediklerini ve 15 Mayıs tarihine kadar durmadan dinlenmeden çalışarak, rakiplerimize fark atmayı hedeflediklerini söyledi.

        Daha sonra söz alan Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar ŞAHİNDOĞAN, AKP Hükümetinin iş başında olduğu 11 yıllık süre içerisinde sadece ülke bütünlüğü ve güvenliğine zarar vermekle kalmadığını, eğitim alanında da çok büyük tahribatlar yaptığını kaydetti. ŞAHİNDOĞAN sözlerini şöyle sürdürdü: “Eski bakanlar Hüseyin ÇELİK ve Nimet ÇUBUKÇU dönemlerinde başlayan eğitim sistemine politik müdahaleler sonucu eğitim sistemimiz bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. Bir önceki bakan Ömer DİNÇER, görev yaptığı dönemde hem eğitim sistemi açısından hem de eğitim çalışanları açısından kapkara bir süreç yaşatmıştır. Bu dönemde eğitim çalışanları Cumhuriyet döneminde hiç yaşamadıkları şekilde horlanmış ve manevi şahsiyetleri rencide edilmiştir. Hükümetin ağlamadan sorumlu bakanı “Sayın Ömer DİNÇER öğretmenlerimize şahsiyet kazandırmaya çalışıyor” diyerek güya savunmaya çalışırken, hem kendisinin hem de Hükümetinin öğretmenlere bakış açısını da ortaya koymuştur. Onlara göre öğretmenler şahsiyet kazandırılmaya muhtaç kişilerdir. Bu sözlerin başka bir izahı olamaz. Bu sadece Bayın Bakanın değil, tüm AKP zihniyetinin bakış açısıdır. Yine öğretmenleri yan gelip yatan ve haftada 15 saat derse girerek az çalıştıklarını söyleyen Sayın Başbakan değil miydi? Tüm bu söylemler eğitimcilerimizi derinden yaralamıştır.”

        Ek ödemelerle ilgili de açıklama yapan ŞAHİNDOĞAN “Ömer DİNÇER döneminde yapılan ek ödeme düzenlemesinde öğretmenlerin ve akademisyenlerin ek ödemesinde bir kuruş bile artış yapılmayarak öğretmenler bu iktidar tarafından açıkça dışlanmıştır. Tüm bu gelişmeler olurken sözde yetkili sendika sadece durup seyretmiş ve en ufak bir tepki bile göstermekten çekinmiştir. Çünkü bu iktidar onların ağababasıdır, sebeb-i hayatıdır, varlığını ve hormonlu büyümesini bu siyasi iktidara borçludur. Bunlar siyasi iktidarın yanlışlarına dur diyemezler. Siyasi iktidar karşısında çalışanların haklarını savunamazlar. Eğitim çalışanları bunu mutlaka düşünmelidir. İş güvencemiz gibi çalışanlar açısından hayati konuların tartışıldığı bir dönemde bu yandaş sendikanın hala yetkili olmaya devam etmesi sahip olduğumuz hakların ve iş güvencemizin elimizden alınmasına rıza göstermek demektir” diye konuştu.

          ŞAHİNDOĞAN sözlerini şöyle sürdürdü: “Ömer DİNÇER bakanlığı döneminde öncelikle Teşkilat Yasasını değiştirdi. Teşkilat Yasası değiştirilirken, sessiz sedasız öncekiTeşkilat Yasasında bulunan Atatürk ilke ve inkılapları ile ilgili bölümler yasadan çıkarıldı. Bu açıkça Atatürk düşmanlığıdır. Ve unutmayalım ki Atatürk düşmanlığı aynı zamanda Türk düşmanlığıdır. Yine Teşkilat Yasası değişikliği ile özür grubu tayinleri yılda bir kereye indirildi. Öğrenim özrü özür grupları arasından çıkarıldı. Yönetici atamalarında sözlü sınav yapılması ile ilgili düzenlemeler yapıldı. Bunların hepsi eğitim çalışanlarının aleyhine değişimlerdir. Bunlar yıllar boyu yapılan mücadelelerle elde edilmiş kazanımların geri götürülmesidir. Türk Eğitim Sen olarak bunların hiçbirisini kabul etmiyoruz ve bunlara karşı her türlü mücadeleyi veriyoruz bundan sonra da vereceğiz.

        Ömer Dinçer döneminde yapılan en büyük tahribatlardan bir tanesi de 4+4+4 eğitim sistemine geçilmesidir. Türk Eğitim Sen olarak bizim ısrarla karşı çıktığımız bu sistemin yerine, 1+5+3+4 şeklinde yapılandırılmış bir sistem olsaydı yaşadığımız pek çok soruna yol açılmamış olacaktı. Bizim savunduğumuz sistem Türkiye gerçeklerine ve eğitim sistemimizin yapısına daha uygundu. Ülkemizin personel yapısına, fiziki yapıya, müfredat yapısına daha uygundu. Eğer bizim dediğimiz olsaydı, öğretmenlerimiz norm kadro fazlası olup alan değiştirmek zorunda kalmayacaktı. Bizim dediğimiz gibi olsaydı, ders müfredatları altüst olup yeniden yazılmak zorunda kalınmayacaktı. Öğrencilerimiz ve velilerimiz okul dönüşümleri ile ilgili sıkıntıları yaşamayacaktı. Biz 4+4+4 sistemine karşı çıkarken bu sistemi hararetle savunan sendikalar vardı. Bizi sınıf öğretmenlerinin norm fazlası olacağına söylediğimizde mahşeri cümbüşçülükle suçluyorlar ve ‘sınıf öğretmenlerinin güvencesi biziz, kimse norm fazlası olmayacak’ diyorlardı. Sistem uygulanıp on binlerce sınıf öğretmeni norm fazlası duruma düşünce, ne bizden ne de eğitim çalışanlarından özür dileme erdemini bile gösteremediler. O sıkıntılar yaşanırken, birden ortadan toz oldular. Eğitim çalışanları bunları unutmamalıdır.”

          ALO 147 hattı uygulamasına değinen ŞAHİNDOĞAN, “Ömer DİNÇER, bizim sendika olarak tüm karşı çıkışımıza rağmen, ALO 147 diye garip bir hat açtı. Dünyada benzeri olduğunu sanmadığımız Türkiye’de benzeri olmadığını bildiğimiz bu hat MEB’in kendi personelini her türlü şikayet ve iftira niteliğinde suçlamaya muhatap ettiği bir hattır. Bu hatta gelen şikayet ve iftiralar MEB tarafından ciddiye alınmakta ve soruşturma konusu yapılmakta, hatta eğitim çalışanlarına cezalar verilmektedir. Bu ihbar hattı derhal kapatılmalıdır. Bu hatta gelen şikayetler üzere açılan soruşturmalar sonuçlarıyla birlikte iptal edilmelidir. Bu hat korunmak isteniyorsa bir bilgilenme hattına dönüştürülebilir. Ama bu sorun mutlaka çözülmelidir. Eğitim çalışanlarının bu hat üzerinden yıpratılmasına son verilmelidir” diye konuştu.

           Serbest kıyafet uygulaması konusunda da açıklamalar yapan ŞAHİNDOĞAN şunları söyledi: “Yine Ömer DİNÇER’in yaptığı tartışmalı uygulamalardan birisi de öğrencilere yönelik serbest kıyafet uygulamasıdır. Bizim Türk Eğitim Sen olarak sakıncalarını anlatarak karşı çıktığımız uygulama alelacele başlatıldı. Bu uygulamanın başlamasıyla birlikte sakıncaları da görülmeye başlandı. Biz olacakları söylemiştik. Bunları ifade etmek için kahin olmaya gerek yok, az çok eğitimden anlamak yeterlidir. Bu uygulamayla birlikte öğrencilerimizin önceliği dersleri olmaktan çıkmış, ‘acaba yarın ne giysem?’ olmuştur. Gelir seviyesi düşük olan ailelerin çocukları ailelerini zorlamaya başlamıştır. Okullarımızda ciddi güvenlik zaafları oluşmuş, öğrenci ile öğrenci olmayanı ayırt etmek imkansız hale gelmiştir. Pedagojik açıdan son derece sakıncalı olan bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmelidir. MEB, bu vazgeçişin işaretlerini vermeye başlamıştır ki, bu son derece sevindiricidir.”

        İstişare toplantısında konuşan Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz KOCAKAPLAN da “Türk Eğitim Sen kuruluş ilkeleri, çalışma yöntemleri ve sendikal mücadelesi ile çok büyük bir sendikadır. Büyük sendikanın çoğunluk olması mecburiyeti vardır. Bu mecburiyetten eğitim çalışanları karlı çıkar, ülkemiz ve milletimiz karlı çıkar” diyerek, yetkili sendika olmanın önemine dikkati çekti.

        KOCAKAPLAN sözlerini şöyle sürdürdü: “Malum sendikanın yandaşlığının beş kuruş etmediği toplu sözleşme sürecinde görülmüştür. Masada basiretsizliğini gösteren sendika Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nda iki defa kamu çalışanlarını yolda bırakmıştır. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK )’na yandaş sendikanın temsilcisi olarak katılan, kamu çalışanlarının hakkını savunmak için orada bulunan akademisyen üye hükümetin teklifi olan yüzdelik zamlara, sefalet artışlarına evet demiştir. Daha baştan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK )’ndan bir şey çıkmayacağını anlayan Genel Başkanımız İsmail KONCUK, görüşmelere katılan konfederasyon başkanlarını arayarak ‘Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’ndan çekilelim. Kurul karar alamasın. Konu Bakanlar Kuruluna, siyasi iradenin önüne gitsin’ şeklindeki önerisi de yetkili konfederasyon tarafından kabul edilmedi ve bugün bize reva görülen sefalet artışları hayat geçmiş oldu. Tarihin tekerrür etmemesi için kamu çalışanlarının sendikal tercihlerini bir kere daha gözden geçirmesini rica ediyorum.”

           TBMM’de yeni Anayasa yapımı ile ilgili yürütülen çalışmalar ve kamu çalışanlarını bekleyen tehlikeler ile ilgili açıklamalarda bulunan KOCAKAPLAN, “Yeni bir Anayasa yapımı ile ilgili TBMM’de bir uzlaşma komisyonu oluşturulmuş ve bu komisyona Meclis’te bulunan siyasi partiler temsilci vermiştir. Geçen hafta çalışmalarını bitirmesi beklenen komisyonun çalışma süresi uzatılmıştır. Ancak sürenin uzamasına rağmen komisyondan ortak bir metin çıkacağını zannetmiyoruz. Çünkü siyasi partilerin yeni Anayasa’dan çok farklı beklentileri var. Durum böyle olunca AKP istediği gibi bir metni Meclis gündemine getirecektir. AKP Hükümetinin devlet memurunun Cumhuriyet dönemindeki en büyük kazanımı olan iş güvencesinden rahatsız olduğunu biliyoruz.  Birçok çalıştay’da,  Başbakan ve Bakanların söylemlerinde bunun ipuçlarını görebiliyoruz. İş güvencemizin yok edilmesi için öncelikle Anayasa’nın 128. Maddesinin değiştirilmesi gerekmektedir. AKP’li bazı milletvekilleri tarafından Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na 128. Maddenin “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” şeklinde değiştirilmesi için müracaat edildiğini biliyoruz. Başbakan’ın Başkan olabilmesi için Anayasada düzenlemeler yapılacaktır. Öte yandan başkanlık sistemi eyalet sistemini gerektirir. Eyalet sisteminde de bizim anladığımız anlamada iş güvencesi bulunan devlet memuru kavramı yoktur. Geleceğimizi tehdit eden bu düzenlemelere karşı daha güçlü mücadele edebilmemiz için, hala sendikamsı bazı yapılara destek veren eğitim çalışanlarının sendikalarını sorgulaması ve desteğini onlardan çekerek Türk Eğitim Sen’e vermeleri önemlidir, hayatidir” dedi.

        Başbakan’ın Türkiye’nin dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğu şeklindeki dair açıklamalarını da eleştiren KOCAKAPLAN, “Başbakan birçok konuşmasında ekonominin iyiye gittiğini ve Türkiye’nin ekonomisinin dünyanın 17. büyük ekonomisi olduğunu söylüyor. 2011 rakamlarına göre 18. sıraya gerilemişiz ama çok önemli değil. Başbakan nedense BM İnsani Gelişme Endeksinden hiç bahsetmiyor.  BM İnsani Gelişme Endeksi dünya'daki ülkeler için yaşam uzunluğu, okur-yazar oranı, eğitim ve yaşam düzeyi doğrultusunda hazırlanan bir ölçümdür. Bu endeks, bir ülkenin gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş olduğunu belirler; bunun yanı sıra ekonomisinin yaşam niteliğini ne düzeyde etkilediğini gösterir. BM 2011 yılı İnsani Gelişme Endeksi raporlarına göre; Türkiye, 187 ülke arasında 92. sırada yer almaktadır. İki rakam arasındaki uçurum tam bir tezattır. Buradan şu sonucu çıkarmak yanlış olmaz: Siz adil değilsiniz. Ülke imkânlarını adil dağıtmıyorsunuz. Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul veriyorsunuz. Zaten istatistiklerde bunu anlatıyor. Milli gelirden kamu çalışanlarını aldığı pay son 11 yılda yüzde 8.83’den yüzde 5.6’ya gerilemiştir” diyerek sözlerini tamamladı.

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

MEB PERSONEL Haberleri