Yapılan araştırmalar, üniversite, fakülte ve mesleğe yönelik kararların son üç ay içerisinde alındığı yönünde. Bunun anlamı, üzerinde fazla düşünülmeden, o günkü havaya göre verilen kararların, ileride çok fazla can acıttığıdır...
İşte size bir örnek. Çok başarılı bir öğrenci, çok iyi bir üniversitenin, çok iyi bir bölümünü bitirmiş ve herkesin gıpta ettiği noktadayken, geldiği son nokta, tam anlamıyla bir hüsran:
Hayallerim yok oldu
“Merhaba Sayın Abbas Güçlü Ağabeyim,
Bugünkü yazınızı okudum ve inanın yazdıklarınızın, anlatmaya çalıştıklarınızın ve tercih kurbanı olmayın demenizin hiçbiri sınavzede genç arkadaşlarım tarafından yeteri kadar algılanmıyor.
Nasıl mı?
Bundan tam 5 yıl önce aynı maratonun içerisinde ben de bulunuyordum ve inanın sadece tek girmek istediğim, hayalimi küçüklükten beri süsleyen tek bir meslek vardı; doktor olmak! Ne mutlu ki bana lise son sınıftayken okulumuzda bölüm tanıtım günleri olmuştu ve ben girmek istediğim yegâne bölümün tanıtımına girdim.
Girdim de ne oldu!
12 yıldır okuyan o genç kız, tek hedefi olan okula, 6 sene eğitimi de olsa, bu işin yıllarca zorunlu hizmeti de olsa, uzmanlık için Türkiye’deki en zor sınavlardan biri olan TUS’a girecek olsa da tıbba girmek istiyordu.
Ve bunu hangi şuurla yaptım bilmiyorum şu an!
Çünkü o zaman 17 yaşında bir genç olarak istediğim hangi meslek olursa olsun ileride bir hayatım olması gerektiğini kendime vakit ayırmam gerektiğini bilemedim!
Bunu o yaştaki kimse de bilemez.
Niye mi?
Çünkü hayalleri şudur Türk gençlerinin: Onca yıl okudum, çalıştım, aldığım puan da yeterse, saygın, herkesin istediği, at yarışını en önlerde tamamladığımı gösterebileceğim bir meslek seçmek. İnanın ben kendimi, okuyan sosyal, yaratıcı ve yardımsever biri olarak bilirdim, bundan tam 5 sene önce ama şimdi nasılım biliyor musunuz?
TUS kitapları dışında bir şey okumayan, asosyal, yaratıcı yanı körelmeye yüz tutmuş ve insanlara yardım etmek istemeyen biriyim!
Peki, ben nasıl böyle biri haline geldim?
Ne oldu da çok isteyerek, severek, çocukluk hayalindeki mesleği seçen bir genç olarak bu hale geldim?..
Sizi 5 senedir çektiklerimle sıkmayacağım, merak etmeyin ama sadece şunu söyleyeceğim:
O kadar çok yoruldum ki, düşünmekten, geleceğimi düşünmekten, kafamdaki soru işaretlerine cevap bulmaya çalışmaktan, pratisyen kalırsam ne yaparım, uzman olursam ne yaparım, hangi dalda uzman olmalıyım, bir hayat kurabilecek miyim, kurabilirsem ne derece sağlıklı olacak bu hayat vs vs...
Ve en acısı ne biliyor musunuz?
Uğruna hayatınızdan vazgeçtiğiniz o hastalar var ya, sizin yanınıza gelip, bu doktor yanlış tedavi verdi, bu doktor bana iyi hoş davranmıyor diye sizi şikâyet ediyor hasta haklarına!!!
Daha da yetmiyor, yıllarını verdiğin hayattan, bir bıçak darbesiyle çekip alıyor seni! Toplumun, hastanın, okuyanın, okumayanın geldiği bu noktaları düşünmeyim de, kendi bilinmeyenlerimi de, eklemeyim de, ne yapayım ben?
İşte Abbas Ağabeyim, size bunları yazdım ama değiştirebiliyor muyum? Hayır!
İnanın nasıl değişir diye de düşündüm, kendim için değil yolun başındaki genç arkadaşlarım için...
Ama ne yazık ki bir yol bulamadım.
Demiştim ya yaratıcı yanım körelmeye yüz tuttu. Artık düşünerek de bulamıyorum. Bu sistem kim bilir nasıl değişir...
Genç arkadaşlara önerim geleceklerini ciddiye alsınlar, her şeyi en küçük ayrıntısına kadar düşünsünler!..”
Hayatın tekrarı yok!
Söz konusu arkadaşımız, şu anda yüz binlerce gencin olmak istediği nokta. Ama ruh hali de ortada!
Doktorlar böyle de, öğretmenler, mühendisler ya da işletmeciler farklı mı?
Maalesef pek çoğunun ondan hiçbir farkı yok...
Üniversiteye girişten, meslek hayatına atılıncaya kadar orta öylesine çarpık bir sistem var ki, en yetenekli, en başarılı, en idealist gençlerimizi bile bu çarkın dişlileri arasında un ufak ediyoruz...
Bu yüzden, ileride ah keşke noktasına geleceğiniz tercih hatalarından uzak durun...
Özetin özeti: Gençlerimiz de, ülkemiz de böylesi ucube bir sistemi hak etmiyor...
Abbas GÜÇLÜ-Milliyet