BİR gerçek var. Milletçe çok ama çok zor günler geçiriyoruz. Önce terör, kaybettiğimiz askerler, şehitler... Şimdi Van depremi... Televizyon ekranlarında haberleri gören çocuklarımızın soruları bitmiyor. Ne kadar saklamaya çalışsak bile tamolarak engel olamıyoruz. 7 yaş üstü çocuklar artık her şeyin farkındalar. Biz anneler, babalar şaşkınlıkla ve üzüntüyle haberleri okurken, izlerken çocuklarımıza tüm bu olayları nasıl anlatacağız? Onları nasıl ve ne kadar hayatın gerçeklerinden koruyacağız, bunu yapmalımıyız?
Kafamın içinde dönen binlerce soruyu, yıllardır arkadaşım, benim canım, 17 Ağustos depremini iliklerine kadar hissederek yaşamış, annesini ve babasını o depremde kaybetmiş, elleriyle toprak altından çıkarmış ve bu konuyu içinde bir yerlerde çözdüğü halde bu günlerde yine gözyaşlarıyla haberleri izleyen can dostlarımdan biriyle, uzman psikolog Dilek Kırcaoğlu ile konuştum. Evde, kendi çocuğumiçinmerak ettiğimsoruları sorar gibi sordum sizler için, işte söyleşi:
Terör, deprem, kayıplar, ölümler... Bu günlerde milletçe bunları konuşuyoruz, çocuklarımız duyuyor haberleri, gündeme geldikçe onlara ne söylemeliyiz, nasıl anlatmalıyız?
Çocuklarımızın kafalarına onların anlamayacağı şekilde politik görüşler zerk etmemeliyiz. Evrensel bakış kazanmalarına yardımcı olursak onlar ileride kendi görüşlerini zaten oluştururlar. Özellikle terör olaylarında, çocuklarımızın düşmanlık düşünceleri elde edecekleri, şiddet hissedecekleri duygu ve düşünceleri aşılamaktan kaçınmalıyız. Ülkemizde olan bitenden haberdar etmekle beraber, olayların tarihsel süreçleri hakkında onların gerçekten bilgilenmelerini sağlayarak, ileri yaşlarda kendi görüşlerini oturtmalarına yardımcı olmalıyız. Kendi siyasi fikir ve görüşlerimizle onların beyinlerini yıkamak yerine, farklı görüşlerin zaman içerisinde hepsini okuyarak, anlayarak karar vermeleri gerektiğini anlatmalıyız.
9-10 yaşlarında bir çocuğa ölüm nasıl anlatılır? Terör, şehit nasıl anlatılır?
Çocuklara ölümün doğumkadar doğal bir hadise olduğunu bunun bir dönüşümolduğunu söyleyebiliriz. Ölümden sonrasıyla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadığımızı ve bu konuda değişik inanışlar olduğunu, ileride büyüdüklerinde kendi inançlarını oluşturacaklarını dürüst ve açık bir şekilde ifade etmeliyiz. Ölümü saklamak, ölümolgusundan kaçmak, ölümü korkunç bir şey olarak göstermek sadece kaygı ve endişenin daha fazla gelişmesine neden olur.
9.5 yaşındaki oğlum dün “enkaz” kelimesinin ne demek olduğunu öğrendi. Haberleri izlemek istiyor, deprem anının video kayıtlarını görmek istiyor. Bu durumda ne yapmak lazım?
Anneanne ve dedelerini depremde kaybetmiş iki oğlum var. Onlar bu gerçekle birlikte büyüdüler. Ve onlar gibi binlerce çocuk da, bu gerçeği yaşamlarında taşıyorlar. Elbette ki, çocukların korkuya, endişeye sevk edilmemeleri ama bu konuda da bilgilenmek istediklerinde engel olunmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü özellikle deprembir gün herkesin başına gelebilecek bir şey. Burada anahtar kelime bilgi. Böyle bir şey olduğunda ne yapacağımız konusundaki eğitimve bilgilendirmeler oldukça önem taşıyor. Ne yapacağını bilen insan endişelenmez. Ama bu konuda yapılan çalışmalar gerçekten yetersiz. Sürekli gündeme geliyor ancak eğitimler verimli olarak yapılmıyor.
PSİKOLOJİK DESTEK ÇOK ÖNEMLİ
Sen aileni kaybettin 17 Ağustos depreminde. Sanırım Vanlı dostlarımızın yaşadıklarını, şu an içinde bulundukları psikolojiyi hem bir uzman hem de bire bir yaşayan biri olarak sen anlatabilirsin. Sence şu an sokakta olan, yakınlarını kaybetmiş kişiler nasıl durumdalar, neler hissediyorlar?
Deprem konusunda söyleyeceklerim o kadar çok ki. Duygularımı yazılı olarak ilk kez burada sana dile getiriyorum. Bu konuyu genelde okur ve izleyicilerimle çok paylaşmadım. Bu üzücü vesile ile artık benim de bunu yapmam gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir depremzedeyi ancak bunu yaşamış bir uzman anlayabilir diye düşünüyorum. Depremin ilk anları tamamen şokta geçiyor. Sadece bakıyorsun, olan biteni gözün görüyor ama beynin algılamıyor. Kaybettiklerin sadece ev, eşya, insan olmuyor, tüm hayatın, yaşadığın her şey, sanki anıların, hepsi yerle bir oluyor. Kimliksiz, dımdızlak, güvenebileceğin hiçbir şey olmadan sokaktasın. Temel ihtiyaçlarını dahi giderecek ne halin var ne de imkânın. Tuvaletin geliyor, olduğun yere yapıveriyorsun, açsın ama farkında bile değilsin. Kafanda “enkazın altında kimler var?” sorusu dönüp duruyor. Bir an geliyor, bağırıyorsun, bir yere saldırıp kazmaya, aramaya başlıyorsun. Bir an geliyor, susuyorsun. Öyle bir nokta ki, ölüm desen değil, yaşam desen o da değil. İkisinin arası sanki “araf”tasın. Geçmişin de yok geleceğin de...
Peki ne yapmak lazım, nasıl destek olmak lazım bir uzman olarak görüşün nedir? Battaniye, mama, yiyecek, içecek gibi şeyler dışında ne yapmak lazım, bir şeyler yapmalıyım ama ne yapmalıyım diye soranlara tavsiyen ne olur?
Bir kere maddi yardımların dışında psikolojik destek son derece önemli. Kendilerini güvende hissetmek istiyor insanlar, yalnız olmadıklarını hissetmek istiyorlar. Ailelerin gündelik ihtiyaçlarının karşılanması yeterli değil, uzun zamana dayalı, destek vermek, bakımlarını üstlenmek ve gelecek kaygılarını giderme yolunda çalışmak çok önemli.
GERÇEKLERİ KABULLENİN
Sen yaşadıklarından, kayıplarından sonra kendin için neler yaptın? Benzer şeyleri yaşayanlara, yaşamış biri olarak ne öneriyorsun?
Ayakta kalmak gerçekten güç oluyor. Ancak bir yerde de “Allah güç veriyor” derler ya aynen öyle oluyor. Yaşadığım her şeyi bir deneyim olarak ele almayı öğrendim. Acıdan kaçmamayı, acının içinde yoğrularak büyümeyi seçtim. Görmem gerekenlere çıplak olarak bakmayı, onlardan kaçmak yerine yüzleşmeyi öğrendim. Yaşadığımız her şey bizlere birer sınav olarak geliyor. O sınavlar karşısında ya güçlenerek bu sınavdan çıkacağız ya da kuyunun dibinde, enkazın dibinde yaşamayı seçeceğiz. Ben kuyunun dibinden çıkmayı seçtim. İlk önceleri bana verilen ilaçları alıp donarak ağlayamadan birkaç gün geçirdim ama sonra “hayır dedim yüzleşmeliyim” tüm kayıplarımla, yaşadığım tüm gerçeklerle yüzleşmeliyim. Hepsini bıraktım ve ağlamaya başladım. Düşünmeye anlamlandırmaya başladım, teker teker her şey ile vedalaştım. Sevdiklerimi yeni yaşantılarına uğurladım. Hiç kolay değildi kabullenmek ama yaptım. Terapi hikâyelerinden oluşan bir kitap yazıyorum, bu hikâyelerin bir tanesi de bana ait. Başımıza gelen olayların içinden nasıl çıkacağımızı değişik hikâyelerle anlatıyor. Hepsi gerçek yaşanmış. Bu kitabın da insanlara yol göstereceğini düşünüyorum.
GAZETE HABERTURK