Çocuklar içeri alındılar.
Veliler bahçe dışına çıkarıldılar.
Bizim hatun da oğlunun yanındaydı, onu da gönderdiler yanıma geldi.
Bir müddet daha bekledik, meşum ziller çaldı ve sıkıntılı dakikalar başladı.
İçerde çocuklarımız acımasız suallerle boğuşurken anne, baba, abi, kardeş gibi yakınlar farklı tavırlar içindeler.
Bazı kadınlar görüyorum ellerinde mushaflar içerdeki çocuklarının başarısı için okuyorlar.
Kimilerinin de elinde mushaf yerine Cevşen ve benzeri dua kitapları var.
Aldırmayan veliler de var zannediyorum çocuklarından yana pek umutları yok.
Rutin bir vazife yerine getiriyorlarmış gibi davranıyorlar.
Bir telaş, bir telaş pür telaş.
Dakikalar ilerliyor, gazeteler açılıyor ve bir çok veli bulmacalara odaklanıyor.
Demek ki bulmaca sıkıntıya iyi geliyormuş, oysa benim hiç tarzım değil.
Doğrusu bulmacaları bir bilgi edinme yolu olarak görmüyorum.
İnsana derinlik kazandırmıyor, herşey yüzeysel olarak kalıyor.
Arka plan aramak nafile, künhüne vakıf olma imkanı ise sıfır.
Tıpkı "test" tekniği gibi.
Muhakeme yok.
Kıyaslama yok.
Akıl yürütme yok.
Öngörme yok.
Çıkarsama yok.
Sanki akli melekeler iptal edilmiş gibi.
Hazır seçeneklerden birini tercih edeceksin, okadar.
Hepsi bu.
İşin mantığında kişiye "sallama"ya yönelten doğl bir durum var.
Bazı öğrencilerimiz de bunu yapıyorlar.
Onlara kızamayız.
Zaten iflas ettiğimiz nokta da burası.
Çocuğumuza tost yedirip test çözdürüyoruz.
Bir nevi onun kişiliğini test-tost dayatmasıyla eziyoruz.
Sandviç bir kişilik oluşuyor, sıkıştırılmış yani iç içe geçirilmiş.
Bu ahvalden neslimizi kurtarmalıyız.
Çocuklarımıza özgürlük.
Diyelim ki sınava giren evladımız bir üniversiteli olmaya hak kazandı.
Ama nereyi kazandı?
Puanı hangi okulu kazanabiliyorsa oraya kayıt yaptıracak öğrencimiz.
Aaa, o da ne?
Ya bu çocuk bütün lise yılları boyunca "uluslararası ilişkiler" istemiyor muydu?
Evet, fakat bu "bilgisayar öğretmenliği" bölümünü kazanmış.
Ya bu ne saçma şey böyle?
Adına bir de çıkıyor ben üniversite kazandım diyoruz, hâlbuki ortada istediğini elde edemeyen bir garip kazanan var.
Yıllarca devam edecek bir “mükreh” eğitim süreci sonunda öğretmen olunursa “ben aslında… Olacaktım da” diye başlayan sınıf içi havalı nutuklar.
İlk, orta ve lise eğitimini “icbariyet” ile mahveden bizler giriş sınavları ile üniversal zihniyeti de yok ediyoruz, heyhat ki bunun farkında değiliz.
Ne olur maarif sistemimize “merhamet” kavramını getirelim. Merhametsiz eğitim insanımızı canavarlaştırıyor…