Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Kon Tv’de yayınlanan Ankara Konuşuyor programında gündeme ve eğitimin sorunlarına dair çok önemli açıklamalar yaptı.
100 yıl önce ara verilen hesap yeniden açıldı. 100 yıl önce 1. Dünya Savaşı akabinde devletimizin gücü yetmediği için bölgenin tanziminde o dönemi toprak kaybederek kapattık. Şimdi 100 yıllık hesap yeniden görülüyor. Ama bu kez toprak kaybetmeyeceğiz.
Türk dünyasının Nevruz Bayramı’nı kutlayarak sözlerine başlayan Genel Başkan Geylan, “Türk milleti nevruz geleneğine sahip çıkmalıdır. Diliyoruz ki; Nevruz Bayramı devletimizin ve Türk milletinin daha müreffeh yarınlarına vesile olur” dedi.
Zeytindalı Harekatı’na da değinen Geylan, “Türk Silahlı Kuvvetlerini kutluyorum. Kahraman ordumuz bir kez daha yüreğimizi kabarttı. Harekatın 57. gününde Afrin kent merkezinde başarıyla kontrolün sağlanmasının 18 Mart Çanakkale Zaferi’ne denk gelmesi de ayrı bir anlam taşımaktadır. Öte yandan 57. günün anlamı büyüktür. Zira Çanakkale Savaşları’nda 57. Alayın tamamı şehit olmuştur. Çanakkale Zaferi’nin altında bu fedakârlık yatmaktadır. Dolayısıyla harekatın 57. günde ve 18 Mart tarihinde tamamlanması Türk milletine ayrı bir onur kaynağı olmuştur. Bu vesileyle tüm askerlerimizi, kurmay kadromuzu tebrik ediyorum. Türk Eğitim-Sen olarak terörle mücadelede devletimizin ortaya koyduğu iradenin arkasındayız. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi bu operasyonla şimdilik virgül konulmuştur; noktalanıncaya, terörün son unsuru temizleninceye kadar, öncelikle Menbiç’ten başlayarak Fırat’ın doğusuna kadar operasyonlar devam etmeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin güney sınırları güvenlik altına alınmalıdır. Bilinmelidir ki; Türkiye’nin sınır güvenliği Türkiye’nin sınırları dışında başlıyor. Dolayısıyla bütün sınır hattımızda -Suriye ve Irak dahil olmak üzere- güvenlik koridoru oluşturulmalı ve teröristler yok edilmelidir. Olayın şöyle bir boyutu olduğuna da inanıyoruz: Bu, sadece terör olayı değildir. 100 yıl önce ara verilen hesap yeniden açılmıştır. 100 yıl önce 1. Dünya Savaşı akabinde devletimizin gücü yetmediği için bölgenin tanziminde o dönemi toprak kaybederek kapattık. Şimdi 100 yıllık hesap yeniden görülüyor. Bu olay, Ortadoğu’nun yeniden tanzim edilmesi projesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu kez toprak kaybetmemenin mücadelesini veriyor. Terör örgütleri ne yazık ki devletlerarası mücadelesinin enstrümanı olarak kullanılıyor. Dolayısıyla terörle mücadele ederken, aynı zamanda küresel organizasyonla hesap gördüğümüzü gözden kaçırmamamız lazım. Bu minvalde bir kez daha yineliyoruz: Devletimizin terörle mücadelesini sonuna kadar destekliyoruz. Halkımıza da bu operasyona verdiği destekten dolayı çok teşekkür ediyoruz.”
Türk tarihinde hiçbir zaman sivil katliamı, soykırım yapılmamıştır.
Geylan, dünyanın birçok bölgesinde çatışmalar yaşandığını ve hemen hemen hepsinde insan hakları açısından birtakım istismarların, ihmallerin olduğuna dair bilgi ve belgeler bulunduğunu belirten Geylan, Türk ordusunun ise yaptığı operasyonlarda insan haklarını ihlal ettiği bir vakıa olmadığını söyledi. Talip Geylan, “Türk tarihinde hiçbir zaman sivil katliamı, soykırım yapılmamıştır” dedi. Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Doğu Guta’da yaşananları, Suriye rejiminin yaptığı operasyonları görüyoruz. Müslüman bir ülke yine Müslüman sivil insanların yaşadığı yerleşim bölgesine havadan operasyon yapıyor. Suriye iç savaşında bugüne kadar 500 bin sivil can kaybı var. Bunun bir kısmını rejim, bir kısmını teröristler, bir kısmını da uluslararası güç adı altındaki birlikler yaptı. Sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti sivillere zarar vermedi. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 3.5 milyon mülteci ağırlıyoruz. Tüm bunlar devletimizin kudretini, şefkatini, milletimizin ferasetini gösteriyor. Tarih, Türk milletini minnetle yad edecek.”
Umuyoruz ki yargı, 4/B’li sözleşmeli öğretmen alımını iptal eder ve bu sorunu kökten çözer.
Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına değinen Genel Başkan Talip Geylan, sözleşmeli öğretmen alımının Adalet ve Kalkınma Partisi ile birlikte gündeme geldiğini kaydederek şunları ifade etti: “2005 yılında 4/C statüsünde kısmi zamanlı geçici sözleşmeli öğreticiliği getirdiler. Kısmi zamanlı geçici öğreticiler yılda sadece 10 ay çalışıyorlardı. Türk Eğitim-Sen konuyu yargıya taşıdı. Yargı, ‘Öğretmenlik tam zamanlı yapılması gereken uzmanlık mesleğidir.’ dedi ve kısmi zamanlı geçici sözleşmeli öğreticiliği iptal etti. Bunun üzerine Hükümet bu öğretmenleri 4/B statüsüne geçirdi. Türk Eğitim-Sen olarak sözleşmeli öğretmenliğin iptali için dava açtık, çok sayıda eylem yaptık. Öte yandan sözleşmeli öğretmenlerimiz birçok hakka Türk Eğitim-Sen’in kazandığı davalar neticesinde sahip oldu. 2011 yılında o zamanki muhalefet partileri MHP ve CHP seçim beyannamelerinde sözleşmeli memur istihdamını kaldıracağını söylediler. Bunun üzerine iktidar, 16 Nisan’da –ki aynı gün bu konuyla ilgili Türkiye kamu-Sen miting yapıyordu- 4/B’li istihdamın kaldırılacağı müjdesini verdi. 230 bin civarında 4/B’li memur kadroya geçirildi. Sözleşmelileri kadroya geçirmek, ‘4/B statüsünü doğruyu bulmuyorum’ demektir. Ancak ne hikmetse aynı iktidar 2016 yılında KHK yayınlanarak, yeniden 4/B statüsünde öğretmen alımı gerçekleştirdi. Üstelik sözleşmeli öğretmen alımında bu kez mülakatta yapılıyor. Bu bir tezattır.
Sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımının iptali için de yargıya başvurduk. Umuyoruz ki yargı, 4/B’li sözleşmeli öğretmen alımını iptal eder ve bu sorunu kökten çözer. Bu noktada sendikamızın imza attığı çok önemli bir hukuk zaferini sizlerle paylaşmak istiyorum. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına ilişkin yaptığımız itiraz üzerine görev yaptıkları il içinde alanında ihtiyaç olmaması halinde sözleşmenin fesih edilmesini öngören maddenin yürütmesini durdurdu. Düşünsenize, gelecek kaygısı taşıyan öğretmen nasıl verimli olacak? Dolayısıyla bu karar çok önemlidir. Ayrıca yönetmelikte sözlü sınav ibaresi geçiyordu. Ama kılavuzda mülakat getirildi. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da mülakatın sözlü sınav gibi bilgi ölçmeye yönelik olmadığını ifade ederek, bu maddenin yürütmesini de durdurdu. MEB bu çok önemli kararların gereğini ivedilikle yerine getirmelidir.”
Öğretmenleri esir ederek değil teşvik ederek, onların zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapmasını sağlayalım.
Sözleşmeli öğretmenlerin eş durumu tayinlerinin gerçekleşmediğini de ifade eden Geylan, “Sözleşmeli öğretmenler 6 yıl çakılı çalışmak zorundadır. Sözleşmeli öğretmenler ancak 6. yılın sonunda tayin talebinde bulunabiliyor. Öğretmenlerin eşinden, çocuğundan 6 yıl ayrı kalması bir zulümdür, insan hakları ve anayasa ihlalidir. Yasa koyucuların ise anayasanın hükümlerini uygulama yükümlülükleri vardır” dedi.
Sözleşmeli öğretmenlere 6 yıl çakılı çalışma uygulaması getirildiğinde birtakım eleştiriler getirdiklerini, bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın, ‘Eşi mühendis ise kusura bakmayın öğretmen eşi yanına gelsin.’ dediğini hatırlatan Geylan, “Diyelim ki; öğretmenin eşi Konya’da market işletiyor. Kars’ın Sarıkamış ilçesinde öğretmensiniz, eşiniz tası tarağı toplayıp Sarıkamış’a dükkân mı açacak? Ya da sözleşmeli öğretmenin eşi Torku’nun fabrikasında çalışıyor. Torku’ya, Sarıkamış’a fabrika mı kurun diyeceğiz? Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz sözleşmeli öğretmen istihdamının kaldırılmasıdır. Bu düzenleme yapılana kadar da sözleşmeli öğretmenlere eş durumu tayin hakkı verilmelidir. Ortada büyük bir vebal var. Hükümet çok ah alıyor” diye konuştu.
Zorunlu hizmet tazminatı getirilmesi gerektiğine dikkat çeken Geylan, “Milli Eğitim Bakanlığı mahrumiyet bölgelerinde öğretmen tutamadığı için sözleşmeli öğretmenlik uygulaması getirdiğini belirtiyor. Oysa mahrumiyet bölgelerinde öğretmen tutmanın yolu, öğretmeni eşinden, çocuğundan ayırıp, esir etmek değildir. Bu konuda sendikamızın bir önerisi bulunmaktadır. Bölgenin mahrumiyet derecesine göre bir brüt asgari ücret ile iki brüt asgari ücret arasında değişen oranlarda zorunlu hizmet tazminatı verelim. Bir öğretmen ‘Sarıkamış’ta birtakım zor koşullarda görev yapıyorum ama devletim de fedakârlığımı görmezden gelmiyor’ desin. Öğretmenleri esir ederek değil teşvik ederek, onların zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapmasını sağlayalım. Dünyanın 16. büyük ekonomisiyiz; bu kadar yol, hastane yaptık deniliyor. Dolayısıyla devletimiz de öğretmenlerimizin bu mağduriyetini giderecek güçtedir. Mahrumiyet tazminatı uygulamasının devlete ciddi bir külfet getireceğini düşünmüyorum. ” dedi.
Sözleşmeli öğretmenliğin evliliklerin de önünde büyük bir engel olduğunu bildiren Geylan, “Fakülteyi bitiren bir gencimiz 24 yaşında mesleğe başlar ise, 6 yıl çakılı çalışmak zorunda kalacak ve 30 yaşında tayin isteyebilecek. Peki bu öğretmenimiz ne zaman evlenecek, çocuk sahibi olacak? Cumhurbaşkanımız 3 çocuk tavsiyesinde bulunuyor. Bu insanlar evlenemiyor ki, nasıl 3 çocuk yapsın?” diye konuştu.
109 bin öğretmen açığınız var ise eğitimin diğer alanlarına yaptığınız yatırımların bir anlamı olmaz.
Atanamadığı için bunalıma giren, intihar eden öğretmenler olduğunu söyleyen Geylan şöyle konuştu: “400 bini aşkın eğitim fakültesi mezunu öğretmen atama bekliyor. Tek maaşlı bir memur ailesi düşünün. Bu insanlar dişinden, tırnağından artırarak, türlü zorluklarla çocuklarını okutuyorlar. Çocukları ise mezun olduktan sonra yıllarca atanmak için bekliyor. Üniversite mezunu bir gencin o yaştan sonra zanaat öğrenmesi de mümkün değil. Bu gençlerimiz 23 yaşından sonra sanayiye kalfa mı olacak? Bakınız; 50’nin üzerinde öğretmen ataması yapılmadığı için bunalıma girip intihar etti. Öte yandan atanamadığı için asker ya da polis olan ve şehit verdiğimiz çok sayıda öğretmenimiz de var.”
Ülkemizde 63 bin 656 ücretli öğretmen görevlendirmesi yapıldığını bildiren Geylan, “Yeterli öğretmen ataması yapılmadığı için ilçe milli eğitim müdürlükleri ek ders karşılığında geçici öğretmen görevlendirmesi yapıyor. Öğretmen açığımız 109 bin. Tüm bunlara rağmen 20 bin öğretmen ataması yapılacak. 5 bin ücretli öğretmen de sözleşmeli olarak atanacak. Peki bu rakamlar hangi ihtiyacı karşılayacak? Adalet ve Kalkınma Partisi eğitime ayrılan bütçenin yıllar itibariyle arttığını söylüyor ama eğitime yatırım yapmanın önceliği öğretmen atamak olmalıdır. 109 bin öğretmen açığınız var ise, eğitimin diğer alanlarına yaptığınız yatırımların bir anlamı olmaz. Eğitimin omurgası öğretmendir. İktidarın acilen eğilmesi gereken husus, öğretmen açığını gidermektir.”
14 Nisan-8 Mayıs tarihleri arasında öğretmenlere yapılacak mülakatların KPSS puanına mütenasip şekilde değerlendirilmesini talep ediyoruz.
Öğretmen atamalarında mülakatların 14 Nisan-8 Mayıs tarihleri arasında yapılacağına dikkat çeken Geylan, “Türk Eğitim-Sen olarak mülakata karşıyız. Bu hususta yargı sürecimiz devam ediyor. Ancak 14 Nisan-8 Mayıs tarihleri arasında yapılacak mülakatların KPSS puanına mütenasip şekilde değerlendirilmesini talep ediyoruz. Güvenlik soruşturması elbette yapılmalıdır. Nitekim, devletimizin birtakım zararlı cemiyetlerle ilgisi olanları ayıklayacak mekanizması vardır. Ancak geçtiğimiz yıl mülakatlarda çok nahoş olaylar yaşandı. KPSS puanı 85 olan adaya mülakatta 60 verildi. Hatta KPSS’den 100 tam puan alıp, atanamayanlar oldu. Bu MEB’e yakışmıyor. Öğretmenlerin mesleklerinin başında devlete güvenlerini sarsmamak gerekir” diye konuştu.
Sözlü sınav komisyonlarında çekirdek çitler gibi kul hakkı yenildi.
Yönetici görevlendirmeleri ile ilgili açıklama da yapan Geylan, “5 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında mülakat süreci başlayacak. Geçtiğimiz yıllarda yapılan yönetici mülakatlarında İstanbul’da 100 tam puan alan 86 kişinin 81’i bir sendikanın üyesidir. 90 ve üzeri puan alan 214 kişinin de 199’u bir sendikanın üyesidir. Bunun iki anlamı vardır. Ya İstanbul’daki en yetenekli, en donanımlı yönetici adaylarının tamamı bir sendikada toplanmış ya da İstanbul İl Mili Eğitim Müdürlüğü’nün oluşturduğu bu komisyonlarda çekirdek çitler gibi kul hakkı yenilmiş. Yorum kamuoyunundur. Dolayısıyla yakın dönemde başlayacak süreci takip ediyoruz. Bütün teşkilatlarımız teyakkuz halindedir. Mülakat komisyonlarında geçtiğimiz yıllardaki rezilliklerin yaşanmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu konuda MEB’e bir başvuru yaptık. Sözlü sınav komisyonlarına üye sayısı açısından en yüksek üyeye sahip iki sendika gözlemci olarak katılsın diye talepte bulunduk. Yaptığımız işe güveniyorsak bu talepten rahatsız olmamamız lazım. Komisyonların oluşturulmasında sendikal ya da politik ayrımcılığa neden olacak zeminlerin yaratılmaması için ise il valiliklerinin de uyarılmasını istedik. Şöyle bir örnek daha vereyim: İstanbul Silivri’de mülakat öncesinde bir yönetici, bir komisyon üyesine mülakata girecek adaylara verilecek puanları yazmış; ancak bu mesajı yanlışlıkla başka bir whatsapp grubuna göndermiş. Teşkilatımız bu puanları sınavdan önce noterden tasdik ettirdi. Mülakat sonuçları açıklandığında noterden tasdik ettirdiğimiz puanlarla, mülakat sonuçlarının birbiriyle örtüştüğünü gördük. Böyle bir rezalet olabilir mi? Bu tür yandaş tavırlardan MEB’in ve iktidarın da rahatsız olduğundan eminim. Bu tür rezilliklerin tekrar yaşanmaması için tedbir alınmalıdır. Liyakat mutlaka sağlanmalıdır.” dedi.
Niyetlerinin öğretmenlerin eksiklerini tespit etmek olduğunu söyleseler de –ki böyle olmadığını düşünüyorum- performans neticesinde ortaya çıkacak puanları kariyer basamaklarından, ücretlere, görevde yükselmeden yönetici atamasına kadar birtakım süreçlerle ilişkilendirmişler. Demek ki amaç farklı.
Performans değerlendirme sisteminin öğretmenin itibarını rencide edeceğini de belirten Geylan şunları kaydetti: “Öğretmenin itibarına yönelik çok fazla söyleme muhatap oluyoruz. Öğretmenlere yönelik şiddet vakalarının artmasının temel nedeni öğretmenin itibarının muhafaza edilmemesidir. Performans uygulaması da öğretmenin itibarını rencide edecek bir mekanizmaya dönüşecek; psikolojik şiddetin aracı olacaktır. Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürü Sayın Semih Aktekin öğretmenlere performans uygulaması ile ilgili yönetmelik taslağı hakkında bilgi vermek üzere sendikamızı ziyaret etti. Konuyla ile ilgili raporumuzu yakın zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’na sunacağız.
Performans değerlendirmesine şiddetle arşıyız. Niyetlerinin öğretmenlerin eksiklerini tespit etmek olduğunu söyleseler de –ki böyle olmadığını düşünüyorum- performans neticesinde ortaya çıkacak puanları kariyer basamaklarından, ücretlere, görevde yükselmeden yönetici atamasına kadar birtakım süreçlerle ilişkilendirmişler. Demek ki amaç farklı. Bu sistem hayata geçerse, öğretmenlerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi tehdit olarak duracak. Şu unutulmamalıdır: Öğretmene not verilmez.”
Taslakta müdür, zümre öğretmenleri, diğer öğretmenler, veliler ve öğrenciler tarafından öğretmenlere puan verilmesinin öngörüldüğünü kaydeden Geylan, “Bugün okulların büyük kısmı liyakat kriterleri ile tespit edilmiş yöneticiler tarafından yönetilmiyor. Aksine okullar; birtakım sendikal, politik, kişisel saiklerle, sipariş ile atanmış yöneticiler tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla bu insanların kanaatleri objektif olmayacaktır. Ayrıca öğretmenin öğretmene not verdiği ortamda huzur olmaz. Çalışma ortamında huzur çok önemlidir, verimi doğrudan etkiler” dedi.
Geylan sözlerini şöyle sürdürdü: “Öğrencinin öğretmene not vermesine gelince; geçtiğimiz Ekim ayında performans değerlendirme sistemi ile ilgili 12 pilot ilde uygulama başlattı ama öğrenciler tarafından çirkin paylaşımlar yapıldı. Dolayısıyla iki günde sistemi kapattılar. Öğretmen, öğrenci için rol modeldir. Öğretmen öğrencisine sadece okuma yazmayı, matematik ve fen bilimlerini öğretmez. Öğretmen kişiliğiyle, hal ve hareketleri ile öğrenciyi eğitir. Bu uygulama ile birlikte öğrenciler öğretmenlerine olan duygusal eğilimi nedeniyle not verecek. Peki böyle bir performans sistemi doğru sonuç verecek midir? Yılda bir kez dahi çocuğunun okuluna uğramayan veliler, öğretmenlerin ismini bilmeyen veliler var. Bildiğiniz gibi, öğretmenin performansını sınıfta sergiler. Sınıfta öğretmenin performansını gözlemleme imkânı olmayan bir veli nasıl puan verecek?”
Tıp fakültesinde okuyan bir öğrenci 6 yıl sonra TUS’a girer, bir alanda uzmanlaşır, yıllar içerisinde kendisini geliştirir, dünya çapında bir doktor olur. Dünya çapında uzmanlaşmış bir doktor 20 yıl sonra yeniden TUS’a girerse, aynı puanı alabilir mi? Öğretmen için de aynı durum geçerlidir.
Öğretmenlere sınav getirilmesini kabul etmediklerini ifade eden Genel Başkan, “Taslağa göre, öğretmenlere 4 yılda bir mesleki yeterlik sınavı getiriliyor. Öğretmen yeterliliği sadece akademik olarak ölçülmez. Öğretmenin performansının motor gücü tecrübedir. Şöyle bir örnek vereyim. Tıp fakültesinde okuyan bir öğrenci 6 yıl sonra TUS’a girer, bir alanda uzmanlaşır, yıllar içerisinde kendisini geliştirir, dünya çapında bir doktor olur. Dünya çapında uzmanlaşmış bir doktor 20 yıl sonra yeniden TUS’a girerse, aynı puanı alabilir mi? Öğretmen için de aynı durum geçerlidir. Tecrübenin yeterliliği bir sınavla ölçülmez. MEB öğretmenlerin mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak için, tüm öğretmenleri 5 yılda bir içeriği doldurulmuş bir hizmet içi eğitime alabilir. Herkes bilmelidir ki, öğretmenlerin sınava tabi tutulmasına kesinlikle karşıyız” diye konuştu.