Geylan, Türk Eğitim Sen'in mülakata ve performans sistemine kesin olarak karşı olduğunu açıkladı. Sadece kendilerinin değil bütün eğitim sendikalarının da öğretmene performans sistemine karşı olduğunu belirtti.
Sözleşmeli öğretmenliğe de karşı olduklarını belirten Geylan, sözleşmeli öğretmenliğin temel bir insan hakkı ihlali olduğunu da vurguladı.
İŞTE TÜRK EĞİTİM-SEN GENEL BAŞKANI TALİP GEYLAN'A SORDUĞUMUZ SORULAR VE CEVAPLARI
Öncelikle yeni yönetiminiz için hayırlı olsun diliyorum. Sendikanızın yeni yönetimi ile birlikte bu 4 yıllık dönemde neler yapmayı planlıyorsunuz?
24-25 Şubatta bir genel kurul yaptık. Yönetim kurulumuzdan 2 arkadaşımız ayrıldı 5 kişi devam ediyor, ben yeni genel başkanım ancak uzun süredir merkez yönetim kurulu üyesi olarak sendikadaki görevime devam ediyordum. Tabiri caizse, yeni genel başkan, tecrübeli yönetici. Yeni genel Kurulumuza 2 arkadaşımız girdi, birincisi adana 1 nolu şube başkanımız, diğeri İstanbul 5 nolu şube başkanımız ekibimize dahil oldu.
Önümüzdeki 4 yılda ne yapacağız, şimdiye kadar ne yapmışsak, ona devam edeceğiz, adam gibi sendikacılığa devam edeceğiz. Bizim için sendikacılığın özü her durumda çalışanın yanında yer almak, çalışanın yanında saf tutmak, bugüne kadar hamdolsun hakkıyla yapmaya gayret ettik, bu anlamda eğitim çalışanlarının nezdinde teveccüh gördüğümüzü müşahede ettik, çünkü özellikle son 15-16 yıldır muhatap olduğumuz siyasal iktidar ve o iktidarın tam lojistiği olmuş sendika var malumunuz, buna rağmen her geçen gün büyümeye devam ediyoruz, kale gibi dim dik ayaktayız. Bunu da işimizi yapmaya borçluyuz. Önümüzdeki 4 yıl ile alakalı en büyük hedefimiz hizmet kolumuzda yeniden yetkili sendika olmak.
Peki öğretmenlerinin, eğitim çalışanlarının daha verimli olması için sunabileceğiniz bir öneri var mı?
Öncelikle ilk düğmenin iyi iliklenmesi gerekir. Yani Türk eğitim sisteminin iyi yönetilmesi, eğitim kurumlarımızın ehil yöneticilerle yönetilmesidir. Malumunuz MEB'e bağlı kurumların çok büyük çoğunluğu, ehliyet ile liyakat kriterleri esasları ile tayin edilmiyor, bir takım siyasal, sendikal saiklerle tercih edilmiş bir eğitim camiasıyla karşı karşıyayız. Bir okulda müdür her şeydir. Müdür ehliyetli liyakatli değilse, okul müdürü, personelin ona itibar ettiği vasıflar sahip değilse, o okuldaki personelden eğitimden, verim alamazsınız. Dolayısıyla başarı elde edemezsiniz. Ben öyle okul müdürleri biliyorum ki, yıl içerisinde 1 kez dahi öğretmenler odasına girip, personeli ile muhatap olan, sohbet etmeyen, onlarla olmaktan imtina eden müdürler var. Neden çünkü kişi yeterliliğine güvenmiyor, dolayısıyla personel muhatap dahi olmuyor, personelini korumuyor, veli karşısında, idare karşısında personelin yanında saf tutmuyor. Kısacası ehil müdürlerin atanması önemlidir.
MEB ocak ayında öğretmenlere performans sistemi taslağı yayınladı, bu taslak hakkında görüşleriniz nelerdir?
Biz 24-25 Şubat'ta kongremizin hemen akabinde 26 Şubat'ta Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürü Semih Aktekin sendikamızı ziyarete geldi. Bu ziyarette Genel Müdürün hazırlamış olduğu Öğretmen Performans Değerlendirme Taslağını bize sundu, bizden sonra başka sendikalara verildi. Semih bey, bu taslak hakkındaki görüş ve önerilimizi rica etmişti, biz hatta önceki gün taslak ile ilgili raporumuzu bakanlığa gönderdik.
Öncelikle en son söyleyeceğimizi ilk başta söyleyeyim. Türk Eğitim Sen sendikası olarak bu taslağı kabul etmiyoruz. 2017 ekim ayında bu performans sisteminin pilot uygulaması yapıldı, 12 ilde yapıldı aslında yapılamadı. 2 gün içerisinde aç kapa yaptılar sistemi, çünkü bir takım öğrenci paylaşımları sosyal medyaya düştü, çok nahoş, çok çirkin, hatta şu an ağzıma almakta dahi imtina edeceğim bazı çirkin paylaşımlar sosyal medyaya düştü. "Bana 30 veren öğretmene 50'den fazla not vermem, hoca akıllı ol, bana yüz vermeyene bende yüz vermem" bunlar basına yansıdı, sosyal medyaya düştü.
ÖĞRETMENE PERFORMANS SİSTEMİNE KARŞIYIZ
Bizde bunları MEB bürokratlarına gönderdik ve 2 gün içerisinde aç kapa yapıp, pilot uygulamaya başlamadan bitirdiler. Biz o zaman TES olarak karar aldık, biz buna karşıyız, bu öğretmenin itibarını rencide eden program olacaktır, dolayısıyla "meslektaşımın performansını değerlendirmeyeceğim" temalı bir eylem kararı almıştık. Ama MEB temcit pilavı gibi yeniden 26 şubattan itibaren gündeme getirdi. Biz 26 Şubat'tan itibaren eylem süreci başlattık, sosyal medya çalışması yaptık, çok ciddi bir paylaşım sayılarına ulaştı. Arkasından açıklamalarımız, ziyaretlerimiz, görüşmelerimiz ile konuyu gündemde tutmaya çalıştık. Arkasından alo 147 eylemi yaptık ve öğretmenlerimiz sahip çıktı alo 147'yi kilitledik. Ardından BİMER ve CİMER başvurusu yaptık. Şu an devam ediyor, bir anket çalışması yaptık yaklaşık 30 bin katılımcı oldu, önümüzdeki günlerde basın açıklaması da yapacağız.
Müdürün değerlendirilmesi, meselesinde ehliyetle ve liyakat kriterleri üzerinden atanmamış, tayin edilmemiş, çoğu siyasi saiklerle tayin edilmiş, okul yöneticilerinin objektif performans değerlendirmesi yapabileceğini kim söyleyebilir? Bu vasıftaki okul müdürlerininim sendikal, siyasal, kişisel saiklerle performansın değerlendireceği, bu şekilde objektif sonuçlar doğurmayacağı endişesi çok ciddi bir endişedir, doğru bulmuyoruz. Öğretmenin öğretmeni değerlendirmesi ise, bunun bir takım iş barışını, çalışma ortamında huzuru, katledeceğini düşünüyoruz. Velilerin öğretmenlerini değerlendirilmesi meselesinde ise, öğretmenimiz performansını sınıf içerisinde sergiler, öğretmeni sınıf içerisinde gözlemleme imkanından yoksun bir velinin öğretmenin performansını nasıl değerlendireceğini sanırım Bakanlık tarafından hiç düşünülmemiş.
BİLİNÇLİ VELİ OLMAMA RAĞMEN OKULA GİDEMEDİM, ÖĞRETMENİ NASIL DEĞERLENDİREYİM
Şimdi ben de bir veliyim, ortanca çocuğum 9. Sınıf öğrencisi, öğretmenim, sendikacıyım, güya şuurlu bir veliyim. Nisan ayına geldik daha çocuğumun okuluna gidemedim. Ben çocuğumun okul öğretmeninin ismini dahi bilmezken, performansını nasıl değerlendireyim? Ayrıca öğretmenimizin itibarını rencide eden, amiyane tabirle öğretmeni şamar oğlanı durumuna düşürmeye zemin hazırlayacak. Bakanlığa şunu söylemiştim: Öğretmenin itibarı MEB'in namusudur, MEB namusuna sahip çıkmalıdır.
MEB'in, yönetici atama taslağı için görüş toplayıp daha sonra yönetmelikte hiçbir değişiklik yapmadan yönetici atama sürecini başlatmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Görüşlerimizi bakanlığa yazılı olarak sunduk. Ayrıca 26 Şubat'tan itibaren kamuoyu oluşturma, ilgili tarafları bilgilendirme anlamında bir eylem süreci başlattık ki, buna bütün çalışanlar, bütün sendikalar bu anlamda bir duruş birlikteliği ortaya koydu. Ha bu MEB nezdinde karşılık bulur mu? İnşallah bulur.
Bakanlığın, ikinci büyük eğitim paydaşı olarak sendikanız ile diyaloğunu yeterli buluyor musunuz?
Türkiye'deki yönetim anlayışı bu konuda arızalı, yani paydaşlarla paylaşımcılık istenilen düzeyde değil. Onun için ben tüm açıklamalarımda Genel Müdürü Semih Aktekin'in bizden görüş almasını teşekkür etmiştim. Ama paylaşımcılık sadece sormak değil, sorulduğunda makul gerecekti ve uygulanabilir olan öneri ve görüşlerde icraata dönüştürmektir.
BÜTÜN SENDİKALAR ÖĞRETMENE PERFORMANSA KARŞI
Birinci Aşama görüş almaktı, sağolsun aldılar. İkinci aşama bunun uygulamaya yansımasını görmek lazım. Sahaya inip, öğretmenlerimizin tamamına yakını, performans taslağına ilişkin kaygılı, bütün sendikalar görüş birlikteliğinde bulunmuş, bu uygulamanın hayırlı sonuçlar doğurmayacağını söylüyor. Şimdi bakacağız, bu uygulamaya yansıyacak mı?
MEB öğretmen alım sayısını düşürdü. Daha önce 40 bin civarı atama olurken şimdilerde 20 bin atama oluyor. Bu konudaki görüşnüz nedir? MEB'in gerçekten ihtiyacı yok mu?
Paramız yokmuş,... Şimdi şöyle sayın Cumhurbaşkanı bir teşvik paketi açıkladı, içeride gerçekten gerçekleştirildiğinde memleketimizin geleceğine katkılar sağlayacak bir adım, onun için tebrik ediyorum. Ben de akşam sosyal medya paylaşımında bulundum, "bir teşvik paketi de öğretmen adayları için istiyoruz" dedim. Teşvik neden verilir, üretimi, yatırımı, istihdamı arttırmak için. Şimdi 400 bini aşkın öğretmen adayı var, iş bekleyen. Asıl istihdam ve üretim potansiyeli burada. Bu 400 bin kişilik öğretmen adayını da istihdama yönlendirecek teşvik paketi de ekonomi açısından önemli bir adımdır.
20 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI ÇOK KOMİK BİR RAKAM
Şimdi 20 bin atama yapıyor, bu çok komik bir rakam. Zaman zaman MEB yetkilileri, kimi açıklamalarda 109 bin, kimi açıklamada 126 bin öğretmen açığı olduğundan bahsederler. Bunları bir tarafa koyalım, şu an ülkemizde 60 bin civarında ücretli öğretmen çalıştırılıyor. Yapılacak atamanın en azından bu sayıda olması gerekir. Atama yapılacak sayı ayıp bir atama sayısıdır. Hatta MEB hükümet ve maliye nezdinde baskısını arttırarak en azından 63 bin ücretli öğretmen yaramızı saracak kadar atama yapması gerekmektedir. 2017 KPSS sınav puanları heba olacak, çünkü 20 bin atama var, yazık değil mi? En azından MEB bir ek atama gündemine alarak, hem öğretmen açığı problemini bir nebze ölçüsünde çözmeli, hem de ek atama bekleyen 2017 KPSS mağdurlarının yarasına merhem olmalıdır diye düşünüyorum.
SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK İNSAN HAKLARI İHLALİDİR
Hükümet 2016 yılında bir KHK çıkararak 4-B'li öğretmen istihdamını yeniden getirdi. Bu sefer yanında bonusunu da getirdi. Neydi Bonus "mülakat" yani, 2016'dan sonra öğretmenler hem sözleşmeli atanıyor, hem de mülakatla atanıyor, hem de 6 yıl çakılı olarak çalışıyor. Bu aslında bir insan hakları ihlalidir.
Sayın İsmet Yılmaz, KHK yayınlandığında getirdiğimiz eleştirilere bu cevabı vermişti. Biz dedik ki bu aileleri birleştirin, 6 yıl çakılı kalmak, ailenin parçalanması demek. Demişti ki, tamam biz aile birliğine karşı değiliz, ancak, eşi öğretmenin yanına gelsin, aile birliği sağlansın, demişti. Diyelim, öğretmenin eşi, ASESLAN'da mühendis, Bitlis'in Ahlat'ına atandı, ne yapacak ASELSAN... Aile birliği sağlansın diye, Ahlat'a fabrika mı kuracak.
Bu ay sözleşmeli öğretmen alımı için sözlü sınav başlayacak. MEB'in +-3 yönünde bir talimatı var. Bu şekilde bir sözlü talimat uygun mu? Bu konuda yürüttüğünüz bir yargısal süreç var mı? Sözlü sınavlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir kere mülakatın olduğu yerde adaletin olacağını inanmıyorum, tamamen iyi niyetli düşünelim, Ankara'daki bizim mülakat komisyonu üyesi ile Konya'daki mülakat komisyonu üyesi mukayese edilmeli, bireysel donanımları, duygusal yapıları, kültürel birikimleri farklı. Her iki komisyon üyesi ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar ellerinden gelince adil olmaya çalışsınlar, her ikisinin değerlendirmesinin birebir örtüşmesi mümkün müdür?
MÜLAKATA KESİNLİKLE KARŞIYIZ, KONUYU YARGIYA TAŞIDIK
Mülakat matematiksel değil, kişisel bir değerlendirmedir. Bu gerçek mülakatın ne kadar titiz davranılırsa davranılsın adil sonuç doğurmayacağının somut işaretidir. Kaldı ki bizim ülkemizdeki mülakatlarda yenen herzelerin haddi hesabı yoktur. Dolayısıyla biz mülakata karşıyız. Zaten mülakat öğretmen alımını biz yargıya taşımız durumdayız, inşallah yargı bunu iptal eder de kökten kurtuluruz bu mülakattan.
TAŞRA MEB'İ DİNLEMİYOR
Belki -+3 puan nispeten suiistimalleri engeller gibi görünse de on binlerce adayın yarıştığı bir süreçte 1 puan bile çok ciddi sıralamayı değiştirir. Bunu da doğru bulmuyoruz biz. Ayrıca geçtiğimiz yıl -+5 puan uygulaması şifa en söylenmişti, öyle garip durumlarla karşılaştık ki, 90 küsur puanla adayların elendiği, KPSS'si düşük olanlara yüksek mülakat puanlarının verildiği kamuoyuna yansıdı. Bu da gösteriyor ki sen MEB olarak ne emir buyurursan buyur, taşrada kurulmuş olan çeteler sizin idarenizi etkisiz hale getiriyor.
İlk defa atamalar sırasında artık güvenlik soruşturması uygulanıyor. Bu sırada babası tutuklu, amcası kaçak gibi kayıtlar çıkıyor ve kurumlar çok sıkı denetleme yaparak güvenlik soruşturmasını olumsuz sonuçlandırıyor. Sizce bu konudaki uygulama nasıl olmalı?
15 Temmuz'dan sonra kamu kurumları arasında istihbarat ahengi bozulduğu için, birçok hassas noktalar işgal edildiğinden, devlet en basit istihbari bilgiyi dahi değerlendirmeye aldı, işlem yaptı. O refleksi ortaya koyarken belki gerekli bir durumdu. Ama bu süreçte birtakım masum insanlarımızın mağdur olması engellenemedi. Daha sonra FETÖ'nün Morbeyin tezgah ve tuzakları yüzünden bir takım masumlar mağdur edildi. Ama gelinen nokta artık o ilk anın tepkisel dönemi geçmiştir. Artık devlet aklı daha sağlam gitmeli, gidiyor zaten. Ama suçun şahsiliği ilkesi evrensel hukukun temel kurallarındandır. Dolayısıyla kişinin bir yakının akrabasının, yapmış olduğu bir hukuksuzluğun ceremesin kişi çekmemeli. Zaten bunlar hukuktan döner. O konuda suçun şahsiliği ilkesine riayet edilmeli diyorum. Tabii ki tedbirli olsun devletimiz, ancak suçun şahsiliği ilkesini gözden kaçırmamalı. Diğer taraftan kripto FETÖ'cülerin tuzaklarını görmeli diye düşünüyorum. Önceki gün Eskişehir'deki olayları hatırlıyorsunuz. Bir kriptonun asılsız ihbarları ile birçok insan mağdur oldu ve sonunda 4 insanımızın canına kastetti.
YÖK'ün Osmangazi Üniversitesi'ndeki yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
Burada üniversitelerin bir ihmali var. Hem 4 arkadaşımız, hem diğer akademisyenler bu kişiyi uyarmış, ayrıca savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Burada bir görevi ihmal söz konusu. Kim bundan sorumluysa, herkes payına düşen almalı. Bu olay gösterdi ki, demek ki, tehlike henüz tam anlamıyla bertaraf edilmiş değil. Bunu da gözden kaçırmamak lazım. Yani masum insanımızı koruyacak, masum insanlarımızın mağdur olmasını koruyacak. Diğer taraftan hukuku işleteceğiz. Tek bir FETÖ hain kalmayasıya kadar mücadele verilecek.
Bakanlıkta FETÖ ile mücadelenin nihayete erdirildiği belirtildi. Siz hem geçtiğimiz süresi nasıl değerlendiriyorsunuz? MEB iyi bir değerlendirme yapabildi mi? Bir de bu saatten sonra ne yapılmalı?
Bu açıklamayı yapan sayın Müsteşar Yusuf Tekin. MEB'de FETÖ mücadelesinin nihayete erdiğini söyledi. En üst düzey bürokrat olduğu için böylesine önemli ve hassas bir konuda kesin bir bildiği vardır diye düşünüyorum ve inşallah temizlenmiştir diye düşünüyorum. Yine Eskişehir olayı gösterdi ki, karşımızda çok hin, çok profesyonel, iyi gizlenmiş, bir yapı var ve uluslararası lojistiği de olan bir yapı var. Dolayısıyla böyle hususlarda ben tedbirli olunması gerektiğini düşünüyorum.
MEB, FETÖ BİTTİ AÇIKLAMALARINDA TEMKİNLİ OLMALI
Şimdi Eskişehir'de Osmangazi Üniversitesi'nde bir süredir işlem yapılmıyor, bir nevi FETÖ mücadelesinin nihayete erdiği düşüncesindeydi. Bir kripto hain çıktı, eline silahı aldı çok soğukkanlı bir şekilde bilinçli ve planlı bir şekilde odaya girdi ve seçerek insanların canına kastetti. Böyle bir profesyonel, iyi gizlenen bir yapıdan bahsediyoruz ki, biliyorsunuz son günlerde bir takım haberler düşüyor. Yeniden örgütün model oluşturduğunu, yeniden haberler sistemini oluşturduğu gibi haberler düşüyor. Dolayısıyla böyle bir yapı karşısında rehavete kapılınmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu ülkenin artık ihanete ve gaflete tahammülü yok. FETÖ ve diğer örgütlerle mücadelede rehavete düşürecek açıklamalar yaparken ben birazda temkinli olunması gerektiğini düşünüyorum.
4-C statüsünde bulunanlar 4-B statüsüne geçirildi. Bunu nasıl görüyorsunuz?
Ben buna, doğan görünümlü şahin diyorum, nitelikleri değişmedi, özlük haklarında iyileştirme olmadı, sadece adı değişti. Yani 4/b'nin içine giydirilmiş 4/c statüsü devam ediyor. Yani dağ fare doğurdu. Biliyorsunuz bununla alakalı, birtakım sendikalarda yargı süreci başlattı. İnşallah yargı sürecine gerek kalmadan iyileştirme yapılır. Çünkü 4/c li çalışanlar bir beklentiye sokuldu, hayal dünyasını yaşadılar, ama hayal kırıklığına uğradılar.
Edip Üzen-Memurlar.net