1 Mayıs’ın anlamına yakışır şekilde kutlanması için çalışanların talep ve beklentilerine kulak verilmesi gerektiğini kaydeden Geylan, Hükümetin bu noktada paydaşlar ile birlikte hareket etmesinin önemine dikkat çekti.
Ek zam, refah payı uygulaması ve enflasyon farkının aylık ödenmesini istiyoruz.
Kamu çalışanlarının sorunlarını sıralayan Geylan, şunları kaydetti: “Ülkemizin bel kemiği olan çalışanlar, içinde bulunduğumuz süreçte ciddi ekonomik kayıplarla karşı karşıyadır. Şöyle bir örnek vermek gerekirse; Türkiye Kamu-Sen’in Mart ayı asgari geçim araştırmasına göre dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi 13.446,69 lira olarak belirlendi. Böylece dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi bir önceki aya göre 775,11 TL, yani yüzde 6,12 oranında arttı. Toplu sözleşmede verilmeyen seyyanen zam ve refah payı ise ekonomik kayıplarımızı daha da artırdı. Akaryakıttan, doğalgaza, su ve elektrik fiyatlarından, gıda ve giyim ürünlerine kadar birçok kaleme yapılan zammın ardından çalışanların maaşları, ailelerinin geçimini sağlayacak noktaya bile ulaşmadı.
Öte yandan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak en önemli taleplerimizden biri olan refah payı uygulamasının yanı sıra “ek zam” ve “enflasyon farkının aylık olarak ödenmesi” de hayata geçirilmedi. Bu şekilde memur enflasyona ezdirildi. Şunu da belirtmek gerekir ki; yılın ikinci yarısından itibaren çalışanların maaşları vergi kesintileri nedeniyle buharlaşmaktadır. Bu noktada yapılması gereken, vergi dilimlerinin yüzde 15’e sabitlenmesidir. 1 Mayıs’ta çalışanlara verilecek en anlamlı müjdelerden birisi budur.”
Öte yandan kamudaki en sinsi tehlikenin; siyasi, ideolojik yapılanmaların, cemiyetlerin, birlikteliklerin çalışma hayatına sirayet etmesi olduğunu bildiren Geylan, “Türk kamu hayatını dizayn etmeye çabalayan paralel yapılanmaların mülakatlar marifetiyle örgütleniyor ve kamuya siniyor olması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu durum çalışanları ayrıştırmakta, iş barışını sekteye uğratmakta, kamu dinamiğini bozmakta, adil yönetim anlayışını parçalamakta, emeğin, alın terinin iç edilmesine, tehdit ve baskı unsurlarının aktifleşmesine neden olmaktadır. Çalışanların gelecek tercihlerini, sendikal aidiyetlerini bu yapıların belirliyor olması ve çalışanların iradesine adeta ipotek konulması kamu düzenini yıkıcı etkiye sahiptir. 2016 yılındaki Fetö kalkışması da göz önüne alınarak, kamuyu en kısa zamanda paralel yapılanmalardan temizlemek, makam ve mevkilerin hak edenlere teslim edilmesini sağlamak en büyük arzumuzdur. Bu nedenle yapılması gereken en öncelikli husus, kamunun her alanından mülakatın kaldırılması, atama ve yükselmelerin sadece yazılı sınav sonuçlarına göre yapılmasıdır. Unutulmamalıdır ki; devlet memurunun hizmet edeceği yer paralel yapılanmalar değil, devletin kendisidir. Aksi davranan ve bu fırsatçılara kucak açanlar kamunun her alanından menedilmelidir” diye konuştu.
Meslek Kanunu’nda yer alan sınav şartını yargıya taşıyacağız.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun ilk kez çıkarılmasına rağmen beklentileri karşılamadığını ve hayal kırıklığı yarattığını belirten Geylan, “Bu kanun, taleplerimiz doğrultusunda çıkarılsaydı 1 Mayıs’ı umutla, şevkle kutlayacaktık. Ancak ne yazık ki eleştirilerimiz dikkate alınmadı ve kanun revize edilmedi. Ne sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirildi ne de öğretmenlerin aile bütünlüklerinin sağlanmasına yönelik adım atıldı. Üstelik öğretmenlerin kariyer basamakları tüm karşı çıkış ve ikazlarımıza rağmen sınavla belirlendi. Eğitim camiasını mutlu etmeyen bu kanunda yer alan sınav şartının kaldırılması için Türk Eğitim-Sen olarak yargıya başvuracağız” diye konuştu.
Geylan, 1 Mayıs’ta hükümetten diğer taleplerini ise şöyle sıraladı:
Tüm sözleşmeliler kadroya geçirilmelidir.
Sözleşmeli istihdam modeli kaldırılmalı, çalışanlar 2011 ve 2013 yıllarında olduğu gibi kadroya geçirilmelidir. Neredeyse asal istihdam modeli haline gelen ücretli öğretmenlik uygulaması da kaldırılmalı, tüm öğretmenler kadrolu olarak atanmalıdır.
Tayin mağduriyetleri giderilmelidir.
Aile birliği mazeretine bağlı yer değişikliği yapmak isteyen öğretmenlerimizin bir kısmının kontenjan ya da puan yetersizliği dolayısıyla tayin taleplerinin karşılanmaması, öğretmenlerimizin kanayan yarasıdır. Tayin mağduriyetleri aile bütünlüğünü zedelemektedir. Oysa Anayasanın 41’inci maddesi aile birliğini sağlama hükmü atfetmektedir. Dolayısıyla herhangi bir kamu çalışanın eş durumundan dolayı tayin talebinin karşılanmaması kamu yönetimi tarafından Anayasamızın 41. Maddesinin ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Bu noktada 1 Mayıs’taki taleplerimizden birisi öğretmenlerimizin tayin sorununun çözülmesidir.
En az 70 bin atama istiyoruz.
2022 yılı için şu ana dek yapılan 15 bin atama, ihtiyacı ve beklentileri karşılayacak düzeyde değildir. Ülkemizde 86 bin 661 ücretli öğretmen olduğu, 121 bin 131 norm kadro açığı bulunduğu dikkate alındığında yapılması gereken, 2022 yılında en az ücretli öğretmen sayısı kadar atama yapılmasıdır. 2022 yılı için talebimiz 15 bin atamaya ek olarak en az 70 bin atamadır.
Görevi başındaki kamu çalışanlarına bayram ikramiyesi verilmelidir.
Yaklaşık 12 milyon emekliye verilen bayram ikramiyesi görevi başındaki kamu çalışanlarına da verilmelidir. Kamu çalışanları bu ülkenin üvey evladı değil, asli unsuru, kamudaki işleyişin sağlıklı yürütülmesi için görevini canla başla yapan kesimidir. Hayat pahalılığının da arttığı bu dönemde bayramlarda kamu çalışanlarının yüzünü güldürmek, onların da bayram ikramiyesi almasını sağlamak önemlidir. Bu Ramazan Bayramı’nda da bayram ikramiyesi alamayan kamu çalışanlarına, önümüzdeki kurban bayramından itibaren bayram ikramiyesi mutlaka verilmelidir.
Üniversitelerde şahıslara özgü kadro tahsisi yapılmamalıdır.
Üniversite çalışanlarının sorunları da dikkate alınmalıdır. İdari personelin nakil sorunları çözülmeli, bu kapsamda nakil yönetmeliği çıkarılarak, aile bütünlüklerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Akademik kadroların tahsisi noktasında yapılması gereken şahıslara özgü kadro tahsisi değil, akademik yeterliliği sağlamış tüm akademisyenlerimize kontenjan sınırı olmaksızın doçentlik ya da profesörlük kadrosunun tahsis edilmesidir. Hakkaniyet ancak bu şekilde sağlanır.
Liyakatsiz bir düzeni beraberinde getiren, bir takım lobilerin, oluşumların gayret ve yönlendirmesiyle yürütülen atama süreci demokrasinin beşiği olması gereken üniversitelerimize zarar vermektedir. Rektör seçimleri adil, şeffaf, demokratik bir şekilde gerçekleştirilmeli, tüm üniversite çalışanlarının oy kullandığı ve birinci olan ismin rektör olarak atandığı bir seçim düzeni getirilmelidir.
Kayıt dışı istihdam oranı 2021 yılında yüzde 29’dur. Bu noktada kayıt dışı çalışmaya son verilmesi çok önemlidir. Ayrıca taşeronlaşma ve çocuk işçilik ortadan kaldırılmalıdır.
Öte yandan yardımcı hizmetler sınıfı öğrenim durumlarına göre bir defaya mahsus olmak üzere sınavsız genel idari hizmetler sınıfına geçirilmeli, yükselmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Bu vesileyle 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutluyor; çalışanların haklarını aldığı, açlık ve yoksulluğun son bulduğu, adil yönetim anlayışının toplumun tüm kurumlarına sirayet ettiği ve çalışanların, emeklilerin müreffeh yarınlara yürüdüğü günleri umutla temenni ediyorum.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.