Taksim Mitingi’ne katıldım. Vesayetçiliği gelenek haline getirmiş bir partinin özgürlükçü bir yaklaşımı savunacağına hiç ihtimal vermemiştim. Katılan dostların verdikleri bilgilerden anladığıma göre “batı” yakasında hiçbir şey değişmemiş. Bir cümleyle özetleyecek olursak Cumhuriyet Halk Partisi hala Müslüman Türkiye ilkesini benimseyememiş bir parti. Taksim meydanında atılan sloganlar bu savımı ziyadesiyle doğrulayacak nitelikte.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun Taksim’de miting meydanında açıkladığı Taksim Bildirisi tam bir “Darbe Çarpıtması” olarak tarihe geçmeye aday bir bildirge. Gelin, bu skandal bildirinin maddelerini tek tek anlamaya çalışalım.
1. 15 Temmuz darbe girişimi parlamenter demokrasimize karşı yapılmıştır. TBMM bombalanmış ama bombalar altında Parlamento görevini yapmış ve darbeyi püskürtmüştür. Bu darbe girişiminin sorumlularını, iç ve varsa dış destekçilerini kınıyor ve lanetliyoruz.
CHP henüz kimi kınayacağını bilmiyor. Varsayımlarla işi geçiştiriyor. Bu sadece bir darbe girişimi değil bir işgal hareketiydi. İşgalciler bütün vatana el koymaya kalkışmışlardı. Parlamento Meclis’te toplanarak görevini yapmış ama işgali asıl püskürten milletimizdir.
2. Bütün siyasal partiler darbe girişimine karşı çıkmış, demokrasi konusunda Türkiye’de tartışmasız bir “ortak payda” oluşmuştur… Bu ortak tutum ve anlayış siyasette uzlaşma kültürünün güçlenmesine de katkı vermek zorundadır.
Siyasette uzlaşma kültürü öncelikle seçilmişlere saygı ile başlar ve halkın seçtiklerini benimsemekle devam eder ve dayatma ve ön şart öne sürmeden de tekâmül eder.
3. Her türlü darbeye ve parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayete karşı çıkmak tüm demokratların, demokrasiden yana olanların, bu ülkeye namus borcudur. Hep birlikte ve her zaman “ne darbe, ne dikta, yaşasın tam demokrasi” demeliyiz ve söylemeye de devam etmeliyiz.
Sizin geçmişten gelen bir vesayet kültürünüz varsa bu tür sözlerin pek bir manası olamaz. Öncelikle geçmişteki hatalarınızla yüzleşmeden vesayetçi geleneğinizden kurtulamazsınız. Ne dersiniz siz bir zamanlar bu ülkede Tek Parti değil miydiniz? Tek Parti yani diktanın daniskası, ortada demokrasi adına hiçbir şey yok.
4. Demokratik Parlamenter sistemimize karşı yapılan darbe girişimi, halkın “direnme hakkını” kullanmasıyla ayrı bir anlam ve boyut kazanmıştır. Direnme hakkı demokrasiyi korumanın meşru yolu olarak ortaya çıkmıştır.
Neden bu işgal girişimine hala darbe girişimi diyor ve neden hedef milletti ülkemizin bütünlüğüydü demiyorsunuz? Direnme hakkı memleketi koruma ve kollamanın en meşru yoludur. Elbette insanlar ülkelerini korurken demokrasilerini de koruyup kollarlar.
5. Demokrasimizin teminatı olan “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” ilkesinin, Türkiye için ne kadar yaşamsal olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti, bizi çağdaş uygarlığa taşıyacak olan anahtardır.
Dünya ölçeğinde ve bulunduğumuz bölgede yaşanan gelişmeler de gösteriyor ki Türkiye eski anlayışla yoluna devam edemez. Bizi geleceğe taşıyacak ilkeler Yeni Türkiye ve Müslüman Türkiye ülküsüdür. Üzücü olan taraf ise CHP’nin bu ülküye çok mesafeli olmasıdır.
6. Bu darbe girişimi, Anayasada; “yasama, yürütme ve yargı” olarak yer alan “güçler ayrılığı” ilkesinin demokrasideki denge - denetleme işlevinin güvencesi olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Devlet erkinin yasama yürütme ve yargı diye ayrılması “teslis” çağrışımı yapmaktadır. Teslis ise Hristiyan-Batı Medeniyetinin belkemiğidir. Müslüman Türkiye’ye yakışan “tevhit” akidesi gereği; yasama, yargı ve yürütme ayrımından kurtularak başkanlık sistemine geçmesidir.
7. “Balyoz”, “Ergenekon” ve “Casusluk” gibi davalarda, mağdur edilen insanların itibar ve haklarının iadesi, kaçınılmaz olarak bütün siyasal partilerin gündeminde olmak zorundadır.
Darbeciliği ritüel haline getirenlere karşı milletçe müteyakkız olmamız vazgeçilmez bir vazifemizdir.
8. Bu darbe girişimi, Devlet yönetiminin liyakate dayanması gerektiğini çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. Devletin yapılanmasında siyasal yandaşlık, akrabalık cemaatçilik, tarikatçılık değil; bilgi, birikim ve deneyim gibi ilkeler esas alınmalıdır. Bir başka anlatımla, devleti yönetme yerine devleti ele geçirme anlayışını tarihe gömmeliyiz… Bu bağlamda devletin yeniden inşası bir zorunluluktur.
Bildirgenin yegâne doğru ilkesi budur. Ancak, devleti, vesayetçi ve ön koşulcu anlayışla yeniden inşa etmek nasıl olacak, onu da açıklamanızı bekliyoruz.
9. İnancı, kimliği, yaşam tarzı ne olursa olsun, bu ülkenin güzel insanları bu ülkenin caddelerinde, sokaklarında, meydanlarında, parklarında özgürce gezebilmelidir. Hiç kimse unutmasın, 15 Temmuz darbe girişimi, 3. sınıf demokrasinin ortaya çıkardığı bir tablodur. Bu ülkenin insanları 3. sınıf bir demokrasiye değil, özgürlükçü demokrasiye yani tam demokrasiye layıktır. Türkiye tümüyle darbe hukukundan arınmalıdır…
Özgürlükler başkalarının özgürlüklerinin başladıkları noktada nihayete erer. Tam demokrasi ve liyakata dayalı devlet memuru seçimi başkanlık sistemiyle mümkün olabilir. Şu halimizi bile 3. Sınıf demokrasi anlayışı diye vasıflandırmak mevcut yönetime muhalefet etme güdüsüyle söylenmiş bir safsatadır.
10. Devlet; kinle öfkeyle önyargıyla yönetilemez. Darbe girişiminde bulunanlar hukuk içinde, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalınarak yargılanmalıdır. Devletin vakarı ve ciddiyeti bunu zorunlu kılmaktadır. İşkence, kötü muamele, baskı, tehdit, devleti darbecilerle aynı düzeye düşürür. Buna izin verilmemelidir.
Darbecileri savunmaya kalkışmak ta bir darbecilik suçudur. Kimse bu suçu örtülü biçimde de olsa irtikap edemez.