Eğitim ve değişim, birbirini sürükleyen iki olgudur. İnsan ürettikçe yenilikler devreye girer ve yenilik biriktikçe değişim gerçekleşir. Değişim olgusunun geçmişle mesafesi arttıkça eğitim de kendini güncellemek durumunda kalır. Eskinin izinden yürüyerek yeniyi bulma ve yeninin içindeki eskinin özünü koruma zorunlu bir hâl alır. Geçmişin tecrübesini heveslere kurban etmeden doğru girişimleri de statükoyla akamete uğratmadan atılacak her adım geleceği tahkim eder.
İdeal toplumun oluşması veya toplumun idealleriyle buluşması eğitime bağlıdır. Unutulmamalıdır ki, bireylerin başarısızlığı toplumun mutsuzluğu, toplumun mutsuzluğu da millet olgusunun yara almasıdır. Her yaranın ilk ve son izi eğitimdedir. Eğitimdeki her maraz uzun vadede toplumsal yarılmadır. Her alandaki ivmenin de durmanın da kök ucu eğitimde mündemiçtir. Eğitim, hayatı kurar, kuşatır ve yeniden yapılandırır. Nitelikli eğitim, geçmişi de içine alan bir dinamizmle günü kuşatmalı ve ayak uçlarıyla da geleceğe dokunmalıdır.
Varlık, senfonik bir devinim içinde her anı ve her alanıyla doğrudan ilişki içinde her an yenilenen, yenileyen dinamik bir süreçtir. Zamanın ruhunu okuyarak, çağın ihtiyaç duyduğu yeterlilikleri herkesten önce ufukta görerek insan yetiştirmek, sistem geliştirmek, tarihimize yaslanmak ve güncel olanı yakalamakla mümkündür. Sistemlerin değiştiği, kavramların evrim geçirdiği, bilginin hızla kılık değiştirdiği, teknolojinin sınır tanımadan geliştiği, yeni psikolojik durumların insanları çok başka eşiklere getirdiği, ekonominin küreselleştiği, kapitalizmin insanı makineleştirdiği postmodern dünyada, eğitiminin uzuvlarına korku kilitleri vurmak, bir milleti yolundan alıkoymaktır.
Bilim ve teknolojinin sınır tanımadan ilerleyişi, yaşadığımız dünyayı klasik biçim, araç ve anlayışlarla kavranamayacak ölçüde değiştirmiştir. Küreselleşmenin, bilginin edinimi, üretimi, bölüşümü, paylaşımı, iletimi hususunda sınır ve engelleri ortadan kaldırdığı bir dünyada, bilgilenme şekli de klasik anlayışlara göre çok farklılaşmıştır. Nano teknolojiden yapay zekâya, robotların yaygınlaşmasından bilimin yeni alanlar keşfetmesine, yeni bilim dallarının kurulmasından her şeyin uzmanlık esasına göre ele alınması; bilgiyi, içinden her gün yeni bir hünerin çıkabileceği dev bir kuluçkaya dönüştürmüştür. Dünün hayal dahi edilmeyenleri bugünün gerçekleridir. Yarının gerçekleri de bizim bugünkü hayallerimizden geçmelidir.
Tam da bu noktada birey ve toplum için eğitimin önemi tarihte olmadığı kadar artmıştır. Çünkü yeni dünyanın olgu, bilgi ve gerçekleri, ancak ciddi bir eğitim sistemiyle anlaşılabilir. Eğer eğitim sistemimizi geçmişimizden aldığımız bakiyenin mayasıyla yeni dünyanın realitelerine göre yeniden mayalayamazsak tarihi ıskalamış, geleceğin gönderine iflas bayrağını asmış oluruz. Eski sistemin hantallığını, ideolojik kaygılarını, kariyer odaklı saplantılarını, en nihayetinde sınav taktikleriyle bezeli öğrenmeyi değil, ezberi zorunlu kılan yanlarını bugün tartışarak düzeltmemek; dijital yaşam teknolojileri, inovasyon, astrofizik, moleküler genetik, mikrobiyoloji yapay zekâ tasarımlarının uygulamaya dönüştüğü dünyaya inadına gözlerimizi kapamak, geleceğe arkamızı dönmek olur. Her alanda değişen dünyayla birlikte eğitimde köklü paradigma, içerik ve yöntem değişikliklerini hayata geçirmek kaçınılmazdır.
Balığa ‘uçmalısın’, kuşa ‘yüzmelisin’ demeden, herkesi aynı sıklete istiflemeden, bilgiden ziyade bilgeliğe ayarlanmış, eğitimin odak noktasına öğretmeni almış; toplumun tüm uçlarını birleştiren, merkeziyle çeperini bir noktada buluşturan, toplumsal katmanları duygudaşlık harcıyla bütünleştiren; kariyerizme erdemi, rekabete yeteneği kurban vermeden, diploma verip rozet dağıtmadan insan yetiştiren bir eğitim modelini hep birlikte bulabilmeliyiz.
Bunun için de ‘nasıl bir eğitim’ sorusuna doğru cevabı verebilmek için önce ‘nasıl bir insan’ sorusunu sormalıyız.