Türkiye’de Mart ayında ilk vakanın tespit edilmesinden bu yana öğretmenlerin deneyimlerinin ele alındığı raporda, salgında öğrencinin ve öğretmenin iyi olma halinin ön planda tutulması gerektiği vurgunladı. Raporun yazarları Dr. Fulya Koyuncu ve Yeliz Düşkün, öğretmenlerin iyi olma halinin bilişsel, öznel, fiziksel ve zihinsel yönlerini değerlendirdi.
“Öğretmenler salgına hızlıca adapte oldu”
Rapora göre, yüz yüze eğitimin tamamen bırakıldığı ilkbahar döneminde öğretmenler ilk başta zorluklar yaşasa da sürece hızlıca adapte olmaya odaklandı ve öğrencileriyle canlı dersler başta olmak üzere farklı araçlarla eğitim içeriği ve etkinlikleri tasarlamaya yöneldiler. Bu süreçte öğretmenler arasında meslektaş dayanışması da ön plana çıktı.
Yeni eğitim ve öğretim yılında bazı kademelerde yeniden yüz yüze eğitime geçiş sürecinde öğretmenlerin karşılaştığı en büyük zorluğun ise okulların kapalı olduğu süreçte öğrencilerin yaşadığı akademik kayıplar olduğu kaydedildi. Öğretmenlerin çoğunluğunun okula dönmek istediğine dair bir anketinin sonuçları da paylaşıldı. Buna göre, öğretmenler öğrencilere ve çalışma arkadaşlarına özlem duyuyor, normalleşme istiyor ve evde oturmanın getirdiği pasiflik halinden rahatsızlık duyuyor. Ancak mesleki ve kişisel olarak güçlenme ihtiyaçları olduğunu da belirtiyorlar.
En büyük beklenti Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılması
Raporda, “Türkiye’de öğretmenlerin iyi olma halinin güçlenmesine yönelik atılması beklenen en büyük adım Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılmasıdır” ifadesine yer verildi. Öğretmen maaşlarının OECD ülkelerinin ortalamasının altında kaldığı da raporun dikkat çeken bölümlerinden. Rapora göre: “Öğrenci başına yıllık ortalama maaşın GSYH’ye oranı, Türkiye’de ilkokul için yüzde 5,5, ortaokul için yüzde 5,7, ortaöğretim için yüzde 6,5 iken, OECD ortalamasında sırasıyla ilkokul için yüzde 6,7, ortaokul için yüzde 8,2, ortaöğretim için yüzde 8,0. 2018’deki Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Araştırması’na (TALIS) göre, öğretmenlerin maaşlarından memnuniyet düzeyi yine OECD ülkeleri ortalamasının altında.”
Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı devlet okullarında yüksek
Devlet okulları ile özel okullardaki öğretmen başına düşen öğrenci sayısı farkı da dikkat çekici boyutlarda. Fark ilkokul düzeyinde 10 öğrenciye kadar çıkıyor. ERG’nin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) verilerini kullanarak yaptığı hesaplamaya göre, ilkokul kademesinde özel okullarda öğretmen başına 8 öğrenci düşerken, kamuya bağlı okullarda ise 18 öğrenci düşüyor. Öğretmen başına 21 ile en fazla öğrenci sayısı ise kamuya bağlı okullarda anasınıfı kademesinde bulunuyor; özel okullarda bu sayı 13.
Raporda bu sayıların bölgelere göre değerlendirmesi de yer alıyor: “Okulöncesinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 20’yle en yüksek orana sahipken, bu oranı 18 öğrenciyle İstanbul ve Ortadoğu Anadolu Bölgesi takip ediyor. İlkokul kademesinde ise İstanbul, öğretmen başına düşen öğrenci sayısında en yüksek orana sahip bölge.” ERG’nin hesaplamasına göre, okulöncesinde öğretmen başına 14 ile en az öğrenci sayısı Batı Anadolu bölgesinde. İstanbul’da 21 olan ilkokul kademesinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ise Karadeniz ve Ege’de 14’e düştüğü görülüyor.
Öğretmenleri çalıştıkları okul olumsuz etkileyebiliyor
Öğretmenlerin meslekten memnuniyetini en fazla çalıştıkları okulun etkilediğinin saptandığı raporda, mümkün olsa çalıştığı okulu değiştireceğini söyleyen öğretmenlerin oranının Türkiye’de yüzde 36,9 olduğuna yer verildi: “Bu oran OECD ortalamasında ise sadece yüzde 19,4. TALIS 2018 verileri Türkiye’deki öğretmenlerin OECD’deki öğretmenlere benzer bir şekilde mesleklerinden memnun olduklarına, ancak memnuniyet düzeylerinin okula dair özel etkenler devreye girdiğinde azaldığına işaret ediyor.”
OECD ülkeleri ve Türkiye’nin bunda ayrışmasında ise kırsalda ve dezavantajlı öğrencilerin olduğu okullarda mesleki deneyimi 5 yıldan az olan öğretmenlerin çalışma oranının Türkiye’de yüksek olmasına dikkat çekildi.
“Türkiye’de öğretmenlerin stres düzeyi OECD ülkelerinden iyi”
Uzaktan eğitim sürecinde sıkça gündeme gelen teknolojiyi kullanma becerilerinde ise öğretmenler OECD ortalamasının üzerinde: “Dijital teknolojiyi kullanarak öğrencilerin öğrenmesini destekleme konusunda Türkiye’de öğretmenlerin yüzde 75,8’i kendini yetkin görürken, OECD ortalamasında bu oran yüzde 66,8’e düşüyor.”
Rapora göre, öğretmenler kendilerini mesleklerinde yetkin ve yeterli gördükçe bilişsel olarak da iyi hissediyor: “Öğretmenlerin iyi olma hallerine yönelik bileşenlerden diğer ikisi de zihinsel ve fiziksel iyi olma halleridir. Türkiye’deki öğretmenlerin sadece yüzde 13’ü mesleklerinin zihinsel sağlıklarına olumsuz etki bıraktığını düşünürken, bu oran OECD ülkeleri genel ortalamasında yüzde 23,7’yle neredeyse Türkiye’deki ortalamanın iki katıdır. Ayrıca Türkiye’deki öğretmenlerin yüzde 15,5’i öğretmenlik mesleğinin fiziksel/bedensel sağlıklarına olumsuz etki bıraktığını düşünüyor. Bu oran OECD ülkelerinde yüzde 20,6’ya yükseliyor.”
ERG raporunda bu açılardan öğretmenlerin çalışırken yaşadıkları stres düzeylerinin OECD ortalamasına kıyasla oldukça iyi bir noktada olduğu kaydedilirken, işe bağlı yaşanan stres ve tükenmişliğin öğretmenin iyi olma haliyle sıkı bir ilişkisi olduğuna da yer verildi. Yaşanan stresin en büyük kaynağı olarak ise öğretmenlerin öğrenci başarısından sorumlu tutulması, resmi yetkililerden gelen değişen koşullara ayak uydurulması, velilerin endişelerine yanıt vermek ve çok fazla idari iş yapılması şeklinde paylaşılıyor.
“Çalışma sistemleri ve saatlerindeki değişim olumsuz etkiledi”
Diğer yandan salgın boyunca öğrenciler okula gitmediği için öğretmenlerin de fiilen çalışmadıkları yönünde algı oluşmasına karşın dijital alanda yoğun mesai harcadıkları hatta ‘rutin haftalık mesailerinin üstünde bir performans ortaya koydukları’ tespiti yapıldı. Salgında öğretmenlerin iyi olma halini olumsuz etkileyen başlıca sürecin ise öğretmenlerin çalışma sistemleri ve saatlerindeki değişim olduğuna yer verildi.
“Öğretmen arz-talep dengesine yönelik politika gözetilmeli”
MEB, en son salgın sürerken Eylül ayında 20 bin sözleşmeli öğretmenin ataması yaptı. Bakan Ziya Selçuk, öğretmen atamalarına ilişkin soruyu yanıtlarken de "2021'de tabii ki atama yapacağız. Bütçede öğretmen ataması var. Sayısının yüksekliği konusunda bizim gayretimiz, çabamız, girişimlerimiz var. Bunun müjdesini inşallah olduğunda paylaşacağız" demişti. ERG raporunda öğretmen ihtiyacı ve atamalarına da bir bölüm ayrıldı.
Türkiye’de geçtiğimiz yıl Bakanlığın gündeminde olduğu kadar kamuoyunun gündeminde de öğretmen atamaları olduğu belirtilirken, “Son 10 yıl içinde öğretmen ihtiyacının büyük ölçüde karşılandığı görülse de, öğretmen ihtiyacı hala devam ediyor. Öte yandan öğretmen olmak isteyen adayların sayısı da artıyor. Kamuya bağlı okullardaki öğretmen sayılarına, geleceğe yönelik nüfus öngörülerine ve eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğrenci sayılarına bakıldığında, gelecekteki öğretmen arz-talep dengesinin gözetilmesine yönelik politika adımlarının atılması ihtiyacı kendini gösteriyor” ifadeleri kaleme alındı.
Raporda öğretmen ihtiyacı ve atamalarına ilişkin öne çıkan bazı tespitler ise şöyle:
Türkiye genelinde net öğretmen ihtiyacı 93 bin 235, kurum bazlı öğretmen ihtiyacı 138 bin 393.
Yıllık ortalama 40 bin öğretmen ataması yapıldığı gözönüne alındığında, birkaç yıl sonra bu açığın da kapanacağı öngörülebilir. Açığın kapanması sonrası atamalar, emeklilik gibi farklı nedenlerle meslekten ayrılan öğretmenlerin yerine yapılacaktır.
Arz-talep dengesi üzerinden değerlendirildiğinde önemli bir değişken de öğretmen olmak isteyen adayların sayısı. Öğretmen olarak atanabilmek için girilmesi zorunlu olan Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi’ne (ÖABT) 2019 yılında 285 bin 674 kişi girdi, bu sayı 2018’de 276 bin 343’tü.
Yılda ortalama 40 bin atama yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda, aday sayısının atanabilecek olan kişi sayısının yaklaşık 8 katı olduğu görülüyor.