Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu, Bakanlık koltuğuna oturduğu günden beri memurları takıntı yapmış bir görüntü sergiliyor. Aslında çok şaşırmıyoruz. Muhterem Bakanımız, çalışma hayatından ne anlıyor ki? Kendisi Tıp Doktoru, bir dönem Sağlık Bakanlığı da yapmıştır. Şimdi de Çalışma Bakanlığı koltuğuna oturtulmuş, ama koltukta eğreti durduğu ve liyakatı olmadığı için hata yapıyor, yanlış şeyler söylüyor.
Devlet yönetimindeki bütün olumsuzlukları memurların üzerine yıkıyor. Devleti yönetenlerin sorumluluğunu da memurun üzerine atıyorlar. Adeta memur “günah keçisi..!” Gerçi alıştık artık 15 yıldır AKP iktidarının hep sorumluluktan kaçmasına, çözemediği sorunlara bahaneler uydurmasına, çok sıkıştıklarında da aldatıldıklarını ifade ederek, kaçtıklarına…
Bakan Bey buyuruyor, “Efendim, memur kendini geliştirmiyor. Çağın gerçeklerine yetişemiyor” diyor. Kendi doktorluk mesleğinden örnek vererek, daha da ileri gidip, “Devlette 15 Temmuz’da yaşadığımız ihaneti de, Devlet memurunun güvencesine” bağlıyor. Hem de akıl tutulması yaşayıp bu iftirayı memurlara atıyor.
Dahası, “Referandumdan sonra 3 milyon memuru masaya yatıracağız. Performans getireceğiz. Memurların amirleri ve vatandaş memura performans puanı verecek. Başarısız puan alanları kapı dışarı edeceğiz” diyor. Bakan bey, sanki memurları babasının şirketinden kovacak…
Ayrıca devlette, artık “Bankamatik Memur” olmayacak diyorlar. Böyle bir kadro ya da unvan mı var? Hayır..! Siyasi iktidarın tasarrufu ya da üst bürokratların tercihleri sonucu ya kayırılan ya da işe gelmeleri yöneticiler tarafından istenmeyen memurlar var. Bunlara “Bankamatik Memuru” deniliyor. Bu durumun sorumlusu memur mu, yöneten midir? Allah’tan korkun…
Siyasi iktidarın Devlet yönetimindeki acemiliği öyle bir hal aldı ki, Devlet dairelerinin çivisi çıktı. Devlet, “parti devletine” dönüştürüldü. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, memurlar Bakanların mesai arkadaşları olarak, ellerinden gelen çabayı sarf edip, çalıştılar. İktidar başarılı kararlarını kendisine, başarısızlıkları memurlara yıkıyor. Başardıklarını, sanki memur eliyle yapmamışlar gibi, memurun hakkını teslim etmiyorlar…
Şimdi bu sözleri yan yana koyduğumuzda şu sonuca ulaşıyoruz;
1-Dinimizin de emrettiği gibi “işi ehline vereceksin.” Ehil olmayan birini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yaparsanız, olacağı budur. Memura, işçiye ve emekliye “şaşı bakar.”
2-Devlette liyakat, tecrübe ve birikimi bir tarafa koyup, “benim partilim, benim cemaatimden ve benim yandaşım” diye hakkı ve hukuku çiğner, adaleti pas pas yaparsanız, 15 Temmuz ihanetini yaşamanız kaçınılmaz olur.
3-Performans diyerek, memurları yandaş amirlerin ve halkın kucağına atarsanız devleti zafiyete uğratırsınız.
4-Devlete memur alırken, benim adamım, benim partilim, benim cemaatimden diyerek, ayrımcılık yapıp kul hakkı yerseniz, bugüne kadar yaptığınızı bundan sonra da yaparsanız biliniz ki, zulüm abad olmaz. Hem kendi sonunuzu hem de ülkenin sonunu hazırlarsınız.
5- “Referandumdan sonra bu işi halledeceğiz” demek, Devlette memurluğu sonlandıracağız demektir. Vallahi yaparsınız. Nasıl olsa OHAL var. Anayasa, yasa tanımıyorsunuz. 100 bini aşkın memuru, nasıl yargısız infaza tabii tutup sokağa attıysanız, aynı şeyi diğer memurlara da yaparsınız. Sayın Bakan, referandumu beklemeyin hemen yapın, elinizi tutan mı var? Nasıl olsa “astığınız astık, kestiğiniz kestik.” Ülkeyi “korku Cumhuriyetine” çevirdiniz. Biliniz ki, ne memurun, ne de milletin “gıkı” çıkmaz…
Son söz; Sayın Bakan, memurlar sizin oyuncağınız değildir. Devlet sizin şirketiniz ya da babanızın çiftliği hiç değildir. Haddinizi biliniz, sınırları zorlamayınız..! Biliniz ki, yüce Rabbimiz her şeyi gören ve bilendir. Yeter artık! Elinizi memurların üzerinden çekiniz. Sizin bir hesabınız varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır. O’nunki asla şaşmaz..!
Fahrettin Yokuş
Türk Büro-Sen Genel Başkanı