Ortaöğretime Sınavsız Geçiş Modeli Üzerine

Mesut Kaymakçı

 MEB ortaöğretime geçişte yeni bir model üzerinde durmaktadır. Dershanelerin kapatılması temeline dayanan bu sistemde sınavsız geçiş öngörülmektedir. SBS sınavları kaldırılırsa dershanelere de ihtiyaç kalmayacağı düşüncesi bu yeni sistemin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Bu modelde    -ortaöğretime geçiş için-   öğrencilerin okulda yapılan sınavlarda aldıkları notlar değerlendirmeye alınacaktır. Peki, okullarda yapılan bu sınavların bir standardı var mı?

Eğitim sistemimizde gün geçmiyor ki bir yenilik olmasın. Aslında, sistem açıklanan hali ile kulağa- göze hoş geliyor.  Şöyle ki temel (!) derslerden her dönem bir sınav bakanlık tarafından ortak yapılacaktır. Öğrencilerin bu ortak sınavlardan aldığı puan  % 70 ile çarpılacak, öğretmenlerin yaptığı sınavlar ise % 30 ile çarpılacaktır.  Böylece ortaya çıkan puan öğrencinin öğretime geçiş puanı olacaktır. Görünüşte dershanelere ihtiyaç olmayacak gibi görünüyor. Fakat tam tersine dershane ihtiyacını daha çok tetikleyecektir.  Çünkü her değişiklik yeni bir kafa karışıklığı demek ve her kafa karışıklığı demek dershane demektir. Daha önce başka bir yazımda dershanelerin neden kapatılamayacağını nedenleri ile anlatmıştım. Hatta bu konuda dershanelerin kapatılabileceğine inanan bazı eğitimci, yazar ve aydın arkadaşlar ile bu konuyu tartışmıştım. İş oraya gidiyor ki dershaneler şu anda eskisinden daha iyi çalışmaktadırlar.  

Nitelikli okulların kontenjanları sınırlı olduğu için öğrenciler birbirleri ile yarış halindedir.  Dershanelerin ihtiyaç duyma sebebi öğrencilerin kıyasıya yarışın en önünde olmak istemelerinden kaynaklanmaktadır.  Yani artık iyi olmak yetmiyor “en iyi” olmak gerekiyor.  Bugün öyle aileler var ki takviye eğitimi için ilköğretim öğrencisi olan çocuğunu hem okul kursuna ya da dershaneye gönderdikten sonra üstüne özel ders aldırıyor. Şu anki eleme sisteminde öğrenciler en iyi olmaları için takviye eğitim almaları zorunluluk gibi görünüyor.

 “Her yiğidin bir yoğurt yiyiş” tarzı olduğu gibi her öğretmenin bir not verme tarzı vardır. Bu not verme şekli öğretmenden öğretmene değişmektedir. Kimi öğretmen bol not verirken bir diğeri daha kıt not verebilmektedir.   Bunun doğal bir sonucu olarak daha az çalışan bir öğrenci şanslı ise bol not veren bir öğretmenin sınıfında daha yüksek bir not alabilmektedir ya da çok daha fazla çalışan bir öğrenci kıt not veren bir öğretmenden dersi zar zor geçmek durumda kalmaktadır.  Bu durum bırakın aynı ili aynı okulda bile göze çarpmaktadır. Ayrıca, kimi öğretmen klasik yazılı sınav yaparken kimi öğretmen de çoktan seçmeli sınavı tercih edebilmektedir. Sınav şekli değişince ölçme ve değerlendirme de değişmektedir.

Ölçme ve değerlendirmenin aynı okulda dahi bu kadar farklı oluşu öğrenciler arasında huzursuzluklar oluşturuyordu. Şimdiki sistemde öğretmen notları-yazılıları daha hayati bir önem kazandı ki bu durum değişik sonuçları da beraberinde getirecektir. İlk bakışta bu öğretmen itibarının tekrar eski konumuna yükselebileceği zannedilebilir.  Okuldaki öğretmenin notunun önemsenmesi gerek velilerin gerekse öğrencilerin ilgisini tabii ki öğretmene yöneltecektir. Bunun yanı sıra önceden gizli kapaklı yapılan özel dersler daha bir canlılık kazanacaktır. Çocuğunun daha çok puan almasını isteyen bazı veliler ders öğretmeninin mesai dışında çocuklarına ders vermesini teklif edeceklerdir.  Daha çok merkezi okullarda yaşanan bu durum (kendi öğrencisine özel ders verme) yeni sistemle beraber ücra okullarda da görülecektir.  Yani, özel ders piyasası canlanacaktır.

Yeni modelin ayrıca taşra bölgelerde uygulanması da zor görünmektedir. Bazı ilçelerde 3-4 ilköğretim bulunmaktadır. Şimdi, düşünün:

Küçük ilçelerde herkes birbirini tanıdığı gibi çalışkan öğrencileri de herkes tanımaktadır. Bu öğrencilerin MEB tarafından yapılması gereken sınavını kim yapacak?  Tabii ki ya kendi öğretmenleri ya da öğretmenlerinin arkadaşları yapacaktır. Öğrenciler ile öğretmenler arasında psikolojik bir bağ vardır ve bu küçük yerlerde çok daha fazladır. Küçük yerlerde öğretmenlik yapanlar bilir. “Küçük yerlerdeki öğretmen öğrencisini,  öğrencisi de öğretmenini unutmaz hatta aradan yıllar geçse bile unutamazlar. Şimdi, bu öğretmenlerin öğrencilerinin daha iyi bir gelecek kazanmaları adına sevgilerine yenik düşmeyeceklerinin garantisini verebilir miyiz?

MEB bütün ülkedeki kitapları tek tip yaparak bir standart sağladı. Aslında kitaplarda sağladığı bu standardı sorularda da sağlayabilir. Mesela:  Bir soru bankası oluşturarak öğretmenleri bu soru bankasından (sınavlar için) sormaya teşvik edebilir.  Soru bankasına pdf formatında ya da elektronik ortamda rahatça ulaşabilen öğrenciler sınavlarda neler çıkabileceğini az çok tahmin edebileceklerdir. Hatta oradaki sorulara çalışarak kendilerini geliştirme şansına sahip olacaklardır. Ayrıca, falanca öğretmen zor soru sordu, kolay soru sordu şaibelerini de ortadan kaldıracaktır.

           Mesut Kaymakçı

           Eğitimci – Yazar

          Görüş ve önerileriniz için

          mesutkaymakci@gmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.