İlkokuldan, liseden mezun olduğum yıla kadar geçen dönemde, öğretmenlerin en çok dikkatimi çeken davranışları, sağ ellerinde bir kızılcık sopası ya da cetvel olmasıydı. Sağ ellerindeki sopayı ya da cetveli sol avuç içine yavaş yavaş vurarak: Yusuf Ziya Paşa’ya ait olduğu bilinen “Nush ile uslanmayanın hakkı tekrir, tekrir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” özlü sözünü sıklıkla kullanmalarıydı. Bu özlü sözün anlamı: Nasihat ile uslanmayanın azarlanmasını, azarın ve şiddetin kişiyi kötü yoldan saptıracağını ve iyi yola döndüreceğini ifade eder. Başka bir anlatımla klasik ya da geleneksel eğitim anlayışının disiplin yöntemidir. “Eti senin kemiği benim.” Atasözü ile de paralellik gösterir. Genellikle cezanın toplu uygulanması esastır. Sıra dayağı denilen uygulamada, yaşın yanın da kuru da yanar. Böylece ya hepiniz iyi, terbiyeli olursunuz ya da toplu bir şekilde cezaya maruz kalırsınız. 11 yıllık ilk, orta ve lise eğitimim bu şekilde geçti.
Gaziantep’in İslahiye ilçesinde bir lisede, derste gürültü yapan öğrenciye felsefe öğretmeninin şiddet uyguladığı, başka bir öğrencinin bu durumu kaydettiği ve sosyal medya aracılığı ile yaydığı, öğretmen hakkında soruşturma açıldığı ve açığa alındığı haberleri yazılı ve görsel basında yer almaya başladı. Bu aşamada öğretmenin öğrenciyi dövme sahnesini kaydeden ve medyaya sızdıran öğrencinin saptanması için soruşturma yapıldığı da medyaya yansıyan haberler arasında yer aldı.
Öğretmenin, öğrenciye fiziksel şiddet uygulaması sonuçtur. Önemli olan bu aşamaya nasıl gelindiği, şiddete kadar varan olumsuz koşulların nasıl yaratıldığıdır. Lise öğrencilerinin 15 yaş üstü olduğu varsayıldığında, bazı temel davranışları kazandıkları, bazı davranışlarının yerleşik hale gelmeye başladığı ifade edilebilir. Doğan Cüceloğlu “Yetişkin Çocuklar” adlı eserinde iki tür kişilikten bahseder. Birincisi kalıplanmış kişilik diğeri ise gelişmiş kişiliktir. Kalıplanmış kişiliğe sahip çocuklar, yetişme esnasında özü ile bilinç düzeyi arasındaki ilişki zayıf, dış dünya, toplum, başkalarının beklentileri arasındaki ilişkinin yüksek olduğu çocuklardır. Başka bir anlatımla korku kültürü ile yetiştirilen çocuklar, korkmadıklarında, korkutulmadıklarında, istendik davranışları yerine getirmezler. Ailede sürekli şiddete maruz kalarak yetiştirildikleri için, olumlu ve yapıcı iletişim ve ilişkileri, samimiyeti, iyi niyeti anlama ve algılama sorunu yaşarlar. Denetlendiklerinde olumlu ya da kontrollü davranış sergilerken, denetlenmediklerinde olumsuz davranışları yapma eğiliminde olurlar.
Gelişmiş kişiliğe sahip çocuklar ise, özü ile bilinç düzeyi arasındaki ilişkinin yüksek, dış dünya ile ilişkilerinin zayıf olduğu kişilerdir. Bu kişilikteki öğrenciler, davranışlarını ortaya koyarken özü ile bilinç düzeyi arasındaki güçlü ilişkiye göre belirler. Örneğin, kalıplanmış öğrenci: “Ben hırsızlık yapmam. Anlaşılırsa beni okuldan atarlar. Bana da hırsız adı takarlar.” şeklinde düşünür ve hırsızlık yapmaktan uzak durur. Ancak anlaşılmayacağını, duyulmayacağını düşünürse, korku ortadan kalkar ve çalma eylemini gerçekleştirebilir. Gelişmiş çocuk ise: “Ben hırsızlık yapmam. Başkalarının eşyalarını izinsiz almak doğru bir davranış değildir. Çalmak, bana yakışmaz.” der ve hırsızlık yapmaz. Çocuklar genellikle okula geldiklerinde ya gelişmiş ya da kalıplanmış halde gelirler. Gelişmiş öğrenci kendini kontrol edip istendik davranışlar sergilerken, kalıplanmış öğrenci sürekli disiplin sorunları yaratmaya devam eder. Okulda olumlu öğretmen-öğrenci ilişkisinin temel paradigması “Gelişmiş İnsan” özelliklerine uygun çocuklar yetiştirmek, bu süreci ailede başlatmak, çevrede bu davranışların yaşam alanı bulmasını sağlamak ve okulda pekiştirmekle mümkün olur. İslahiye’de yaşanan olayın videosunu izlediğimde, çocuğun ısrarla çatışmaya uygun ortam yarattığı ve öğretmenin sabrını taşırmak için çaba sarf ettiği anlaşılmaktadır. Ancak bu durum, öğretmenin şiddet kullanmasının haklı gerekçesi olamaz.
Öğrencilerin yetiştikleri aile, sosyal çevre, öğrencilerin kişilikleri, okulun çevresi, okulun programı ve öğretmenler potansiyel disiplin sorunu yaratmada etkili olan değişkenlerdir. Şiddetin, hırsızlığın, istismarın, gayri ahlaki davranışların yoğun yaşandığı bir çevreden okula gelen çocukların, ıslah edilmesi kısa vadede imkânsızdır. Uzun bir dönem, sağaltım süreci, sabır ve işinin ehli eğitim çalışanlarına ihtiyaç vardır. Sınıf ortamında disiplinsiz davranışlar sergileyip dersi protesto eden, öğretmenlerin ders işlemesini engellemeye çalışan öğrenci ya da öğrenciler, başkalarının eğitim hakkını da engellemektedirler. Bu aşamada ortaöğretim disiplin yönetmeliğinin yetersizliği, öğretmenlerin yetkilerinin sınırlı olması, sınıfta kalma uygulamasından vazgeçilmesi, öğretmeni okul ve sınıf ortamında yetkisiz sorumlu hâline getirmektedir. Ayrıca 12 yıllık zorunlu eğitim, süreç içerisinde 12 yıllık sorunlu eğitim hâline dönüşmesi ise işin cabasıdır. Eğitim görmek istemeyen, alt öğrenmeleri yetersiz öğrencileri ısrarla okulda eğitmeye çalışmak, doğru bir yaklaşım değildir. Bu öğrencileri ilgi, istidat ve beklentilerine göre yönlendirmek, Türk milletinin başarılı, dürüst ve iyi bir vatandaşı olarak yetiştirmeye çalışmak anlayışı esas olması gerekir. Temel eğitimin amacı, ortaöğretime öğrenci yetiştirmek değil, öğrencileri topluma iyi insan, iyi vatandaş olarak yetiştirmektir.
İslahiye’de yaşanan olay, aslında aysbergin görünen yüzüdür. Aysbergin görünmeyen yüzü daha da önem arz eder. Öğretmen öğrencinin adını öğrendiği kadar hikâyesini de öğrenmesi gerekir. Bu sınıfta sorunlu öğrenci davranışı sergileyenlerin davranışlarına yardım eden faktörler bilinmeli, doğru analiz edilmelidir. Öğrencinin dikkat çekme isteği, güç kazanma talebi olabilir. Özellikle derslerinde başarılı olan öğrenciler başarılarıyla dikkat çekerken, başarısız olan öğrenciler, sorunlu davranışlarıyla dikkat çekmekte ve istedikleri ilgiyi olumsuz davranışlarla elde etmeye çalışmaktadırlar. Bu tür durumlarda davranışçı yaklaşıma göre davranmak, olumsuz davranışı görmezlikten gelmek, öğrenci olumlu davranış sergilediğinde pekiştirmek önerilir. Ancak, olumsuz davranışlar sınıfça yapılıyorsa, olumsuz davranışlar sınıfta yaşam alanı buluyorsa, bu koşullar altında davranışçı yaklaşımın kendisi de bir sorun alanı olarak görülebilir.
Okulların iklimi, kültürü disiplinli davranışları sağlamada etkili bir yöntemdir. Okullar ilk açıldığında okuldaki kültür, iklim nasılsa öyle gider. Okulun açıldığı ilk haftalarda çeteler, gruplar, kabadayılık varsa bu davranış pekişir. Okulun açıldığı ilk hafta bilim şenliği, sportif etkinlikler, kültürel faaliyetler yapılırsa, öğrenciler bu durumda davranışlarını, okulun amaçları doğrultusunda değiştirmeye başlar. Bu duruma “Bulaşma Etkisi” adı verilir. Bulaşma Etkisi olumlu davranışın bulaşması şeklinde olabileceği gibi, olumsuz şekilde de olabilir. Bunu belirleyecek olan okul yönetimi ve öğretmenler olacaktır.
Okulda disiplin dışı davranışları etkisiz hale getirmede en önemli yaklaşımlardan birisi de, “Lider Öğretmen” davranışlarıdır. Lider öğretmen, sorun ortaya çıkmadan önce çözen, önlemsel yaklaşımları işe koşan öğretmendir. Lider öğretmenliğin özünde etkileme, yönlendirme ve harekete geçirme esastır. Alan bilgisi, pedagojik formasyonu ve genel kültürü üst düzeyde olan bir öğretmen, şiddet kullanmadan öğrencileri etkileyebilir. Öğrencilere güven vermek, etik davranmak, eşit ve adaletli olmak önemli bir lider öğretmen davranışıdır. Ayrıca etkili iletişim, hikâyenin gücünden yararlanmak, öğrenciye değer vermek, öğrencinin kendisini ifade edebileceği alan yaratmak eğitim-öğretim ortamlarının selameti için gerekli durumlardır. Okul psikolojik danışmanı ile iletişim halinde olmak, RAM’dan destek almak, okul yönetiminin sorunlu öğrencilerin tedavisi için ek uygulamalar yapması, olumsuz davranışların azaltılmasında etkili rol oynayabilir. Ayrıca öğretmenlerin sınıf yönetimi konusundaki yetkinliklerinin artırılması gerekir. Bu aşamada okul-aile ilişkisi, aile eğitimleri, okuldaki disiplin sorunlarının azaltılmasında etkili olabilir.
Sonuç olarak disiplin, öğrenciye bağırmak, hakaret etmek, sert önlemler alıp öğrencinin gözünü açtırmamak değil, okulda kurallara uyma zorunluluğunu hissettirebilmek ve istikrarlı bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır. Her okulun öğretmenlerinin takım halinde uyguladıkları disiplin uygulamaları olmalı, öğretmenden öğretmene değişen disiplin uygulamaların yaşam alanı sunulmamalıdır. Bu tür durumlarda tutarsız ve dengesiz bir yapı oluşur ki, disiplin dışı davranışlar bu tür ortamlarda daha fazla görülmeye başlar. Öğrenciler sürekli dersle meşgul edilmemeli, okulun sportif, kültürel, sanatsal faaliyetleri olmalı ve öğrencinin kendisini ifade etmesi için ek fırsatlar, olanaklar sunulmalıdır. Topa tekme atamayan öğrenci teneffüste arkadaşına tekme atar. Sahnede bir rolü icra edemeyen öğrenci sınıfta şaklabanlık yaparak herkesi güldürmeye çalışır. Öğrencinin konuşmaya, koşmaya, tepinmeye ve eylemde bulunmaya ihtiyacı vardır. Sorun bu ihtiyaçlarda değil, bu ihtiyaçları göz ardı eden eğitim sisteminde ve müfredattadır. Test ile tost arasında sıkışıp kalan öğrenciden, farklı hedefleri olan öğrenciden zorla 12 yıllık zorunlu eğitimi bitirmesini beklemek abesle iştigaldir. Bugün İslahiye’de yarın başka bir yerde bu film defalarca görülecektir. Bir öğretmenin: “Öğretmenlerin kral olduğu dönemde öğrenci, öğrencilerin kral olduğu dönemde öğretmen oldum.” deyip hayıflanmak çözüm değildir. Öğrenciler düşman kuvvetleri, öğretmenler de güvenlik görevlisi değildir. Eğitim etkilemekle başlar ve lider öğretmenlik davranışlarıyla devam eder. Öğrenciler susturulacak, etkisiz hâle getirilecek varlıklar değildir. Okullar, ortak etkileşimin, öğrenme ortamlarının ve paylaşımın yoğun yaşandığı kurumlardır. Bu sebeple olması gereken öğrenciye uygun yaşam alanı sunmak ve onu yönlendirerek, eğitiminin amaçlarına göre eylemde bulunmasını sağlamaktır.
Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU
Kaynakça
Cüceloğlu, D. (2013). Yetişkin Çocuklar. İstanbul: Remzi.