Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi, çalışma hayatının yoğun ve yakın ilişki düzeninin, ‘mobbing’ diye ifade edilen en yaygın şiddet biçimine yönelmede daha rahat imkân ve fırsat verebildiğini belirterek, “İnsanlığın baş belası bir mahiyet kazanmış sorun, kanıksandığı için, şiddete karşı çıkmak ve bunu minimum seviyeye indirmek hiç kolay değildir. Hele bizim gibi siyasi geçmişinde yıldırmanın sosyal, siyasal şiddet olarak uygulandığı toplumlarda iş daha da zordur. Türkiye’de ideolojik devlet yapılanmasının yakın zamana kadar inanç ve düşünce özgürlüğünü sınırlama üzerinden yıldırmayı adeta resmi programa dönüştürmüş olması, sorunun sosyal, siyasal boyutta yaşanmasına yol açmıştır” dedi.
Latif Selvi, Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle yapılan “Öğretmenlerin Yıldırma Algısı ve Tecrübeleri” araştırmasının sonuçlarını, Genel Merkez’de düzenlenen basın toplantısıyla açıkladı. Çalışanın iş yerinde sistematik ve kasıtlı olarak kötü muameleye maruz kalması durumu olan yıldırmanın, çalışanlar arasında iş verimliliğini olumlu yönde etkileyen çatışma ve anlaşmazlıklardan farklı niteliklere sahip olduğunu ifade eden Selvi, şunları söyledi:
“Yıldırmanın en belirgin özelliği, karşılıklı değil, tek taraflı oluşudur. İster uygulayan kişinin psikolojik davranış bozukluğunun bir sonucu olarak isterse rekabet duygusu veya ideolojik, sosyal, kültürel, siyasi gerekçelere dayalı olarak gerçekleşsin, bir dizi probleme yol açan çok boyutlu bir şiddet türü olan yıldırma, sonuçları itibarıyla sadece iş hayatıyla sınırlı değildir; bir insan hakkı ihlali sorunu olarak psikolojik, fiziksel, ekonomik, sosyal ve hukuki boyutları olan çok katmanlı bir olgudur. Çalışma hayatının yoğun ve yakın ilişki düzeni, ‘mobbing’ diye ifade edilen en yaygın şiddet biçimine yönelmede daha rahat imkân ve fırsat verebilmektedir. İnsanlığın baş belası bir mahiyet kazanmış sorun, kanıksandığı için, şiddete karşı çıkmak ve bunu minimum seviyeye indirmek hiç kolay değildir. Hele bizim gibi siyasi geçmişinde yıldırmanın sosyal, siyasal şiddet olarak uygulandığı toplumlarda iş daha da zordur. Bu memlekette ideolojik devlet yapılanmasının yakın zamana kadar inanç ve düşünce özgürlüğünü sınırlama üzerinden yıldırmayı adeta resmi programa dönüştürmüş olması, sorunun sosyal, siyasal boyutta yaşanmasına yol açmıştır. Katsayı engeli, üniversite kapılarının başörtülülere kapanması, ikna odalarındaki baskılar, inanç ve ibadetlerinden dolayı kamu görevlilerine yapılan taciz ve yıldırmalar, yakın tarihimizde uygulanan mobbing örneklerinden birkaçıdır. İnandığı hayatı baskısız yaşamayı, aynı rahatlıkta kendini ifade etmeyi zor kullanarak engelleyici tutumlar, ciddi bir travmaya, insanımızla devlet arasındaki makasın açılmasına neden olmuştur. Genelinde şiddet özelinde ise yıldırma sorununun doğrudan insan ve insanlık anlayışıyla ilgili olduğu tartışmasızdır. Varoluş hakikatini kendi içinde yaşayan insanın, ötekinin hukukuna, sınırına saygıyı, varlığının asıl ve ön şartı sayması, kendini bilmesinin gereğidir. İnsan haklarını merkeze alan bir bakış açısıyla gerçekleştirdiğimiz bu araştırmada, yıldırma, öğretmenlerin bireysel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi ve/veya engellenmesi sonucunu ortaya çıkaran bir şiddet türü olarak nitelendirilmiştir. Araştırmanın amacı, eğitim kurumlarında ‘şiddet ve keyfiliğin ne ölçüde hayatın gerçekleri’ gibi alındığını ve ihmal edildiğini ortaya koymaktır. Bu açıdan, eğitim sektörünün can damarını oluşturan ve Türkiye genelinde temel ve ortaöğretim kurumlarında görev yapan öğretmenler tarafından yıldırmanın nasıl algılandığını ve deneyimlendiğini tespit etmek amacıyla, araştırmanın ulusal çapta bir örnek oluşturması benimsenmiştir. Türkiye’de son yıllarda, eğitim alanında da yıldırma ve yıldırmanın sebep ve sonuçları üzerine yerel ve bölgesel düzeyde çalışmalar yapılmıştır. Ancak, şimdiye kadar Türkiye genelinde öğretmenlerin yıldırmaya ilişkin algı düzeyleri ve yıldırma tecrübelerini bir arada ele alan bir araştırma yapılmamıştır.”
Araştırmanın 12 ilde (İstanbul, Ankara, İzmir, Çanakkale, Sakarya, Adana, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum, Malatya, Şanlıurfa) temel eğitim ve ortaöğretimde görev yapan 2 bin 39 öğretmenle yüz yüze anket tekniğiyle yapıldığını kaydeden Selvi, “Anket formu, yıldırmaya ilişkin veri toplamak üzere öğretmenlerin genel ve sosyal durumu, yıldırmaya ilişkin algı düzeyleri ve tecrübe edilen yıldırmanın düzeyini, kaynağını ve sonuçlarını tespit etmeyi amaçlayan sorulardan oluşmuştur. Araştırma, yıldırma sorununu ele alış biçiminin yıldırmanın devamına veya sonlanmasına etkisinin önemli olduğu düşüncesinden hareket etmiştir. Bu çerçevede, idari ve hukuki yönden mağdurun kendini ifade etmesini ve yıldırmanın sonlanmasını sağlayacak destekleyici ortamın oluşturulması ya da engellenmesi açısından yıldırma tecrübesinin ayrıntıları elde edilmeye çalışılmıştır” şeklinde konuştu.
Araştırmanın satır başlarından bazıları şöyle:
Her iki öğretmenden biri meslek hayatı boyunca yıldırmaya maruz kaldığını ifade etmiştir
Araştırmaya katılan öğretmenlerin yaklaşık yarısının (yüzde 45,7), bir diğer ifadeyle, her iki öğretmenden birinin, meslek hayatları boyunca, bir şekilde yıldırmaya maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Bu sonuç, psikolojik şiddet olarak da tanımlanan yıldırmanın, temel ve ortaöğretim kurumlarında görev yapan öğretmenler arasında yaygın bir şekilde yaşandığı anlamına gelmektedir. Araştırma sonuçları, yıldırmanın iki temel belirleyeni olarak kabul edilen yıldırmaya maruz kalma sıklığı (en az haftada bir kez) ve yıldırma süresi (en az altı ay) ölçeğine göre değerlendirildiğinde, öğretmenlerin maruz kaldıkları yıldırmadan önemli ölçüde etkilendiklerini göstermektedir. Araştırma sonuçları, öğretmenlerin yıldırma algı ve tecrübelerinin; il, okul türü, öğrenim düzeyi, çalışma süresi gibi değişkenler açısından farklılık gösterdiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla yıldırmayı önlemeye yönelik politikaların bu farklılıklar göz önünde bulundurularak çeşitlendirilmesi gerekmektedir.
Çalışma süreleriyle yıldırma tecrübeleri arasında ters orantılı bir ilişki var
Araştırma sonuçları, öğretmenlerin çalışma süreleri ile yıldırma tecrübeleri arasında ters orantılı bir ilişki olduğunu göstermektedir. Buna göre, 21 yıl ve daha uzun süre öğretmenlik yapanların yıldırma algı puanı, çalışma süresi 20 yıl ve altında olan öğretmenlere oranla daha düşük (126,03), yıldırma tecrübesi puanı ise daha yüksektir (102,28). 5 yıl ve daha az süre öğretmenlik yapanların yıldırma algı puanı, 6 yıl ve daha uzun süre öğretmenlik yapanlara oranla daha yüksek (164,18), yıldırma tecrübe puanı ise daha düşüktür (88,95). Yani yaş ve çalışma süresi ile yıldırma algı düzeyi ve tecrübesi arasındaki ilişki yıldırmayla mücadelede önem kazanmaktadır.
Öğretmenlerin yıldırma algı ve tecrübeleri il değişkeni açısından incelendiğinde, algı düzeyleri, yıldırma tecrübesi, önleyici politikaların varlığı konusunda iller arasında belirgin farklılıklar olduğu görülmektedir. Araştırma sonuçları, yıldırma olgusunun bazı illerde araştırmaya katılan öğretmenlerin zihinlerinde, bu araştırmada incelenen yıldırma olgusuyla örtüştüğünü ve bu illerde görev yapan öğretmenlerde yıldırmaya ilişkin farkındalığın, araştırma kapsamında yer alan diğer illerde görev yapan öğretmenlere göre daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Farkındalık düzeyinin yüksek olduğu durumlarda, aynı zamanda “Okulunuzda yıldırmayı önlemeye dönük herhangi bir politika mevcut mu” sorusu da en çok “evet” şeklinde yanıtlanmıştır. Ancak politika mevcudiyetinin araştırma sonuçlarına göre, öğretmelerin yıldırmaya maruz kalmalarını engellemeye yönelik kalıcı bir etkide bulunmadığını göstermektedir. Dolayısıyla araştırma bulguları bir ön bilgi kabul edilerek, çok boyutlu ve değişkenli bir sorun olan yıldırma ile gereği gibi mücadele edecek çok katmanlı politikalar geliştirebilmek için her ile özel dinamikleri ortaya koymayı sağlayacak şekilde, bu çalışmanın Milli Eğitim Bakanlığı tarafından genişletilmesinin eğitim sektörü açısından önemli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
4 öğretmenden 1’i meslek hayatının olumsuz yönde etkilendiğini dile getirmiştir
Yıldırmaya maruz kalan her 4 öğretmenden 1’i meslek hayatının olumsuz yönde etkilendiğini, her 5 öğretmenden 1’i ise yıldırmaya bağlı stres yaşadığını beyan etmiştir. Bu sonuçlar, bir toplumun sürdürülebilirliği ve gelişimi için olmazsa olmaz kurumlardan biri olan eğitim kurumunun çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunun işareti niteliğindedir. Zira öğretmenlerin maruz kaldıkları yıldırmaya bağlı olarak işe gitme isteğinde azalma, işi bırakma isteğinde artış ve ders başarısında düşüş yaşamalarının yanı sıra stresli bir şekilde derslere girmelerinin verilen eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmazdır.
Kabullenme, geri çekilme ya da gayriresmî araçlarla yıldırmayı durdurmaya çalışanların oran yüzde 59
Yıldırmayla mücadelede neler yapıldığı hususunda ulaşılan sonuçlar dikkat çekicidir. Resmi şikâyet mekanizmalarını kullananlar büyük oranda düşük kalırken; kabullenme, geri çekilme ya da gayriresmî araçlarla yıldırmayı durdurmaya çalışma (yaklaşık yüzde 59) daha baskındır. Araştırma, öğretmenlerin maruz kaldıkları yıldırma karşısında genellikle, durumun zaten değişmeyeceği düşüncesiyle, yıldırmayı sonlandırmaya yönelik herhangi bir girişimde bulunmadıklarını göstermektedir. Ayrıca istenmeyen duruma kişinin sadece kendisinin değil, başkalarının da maruz kaldığını bilmesi, durumu kabullenme ve duruma katlanma eşiğini yükseltmektedir.
Araştırmaya katılan öğretmenlerin çalıştıkları kurumlarda yıldırmayı önleyici politikaların olmadığını teyit etmesi (yüzde 75,7) dikkate alındığında, maruz kaldıkları yıldırmayı sonlandıramayacaklarını düşünmelerinde ve yıldırmaya karşı tepkisiz kalmalarında, yıldırmayı önlemeye yönelik herhangi bir politikanın geliştirilmemiş olmasının da önemli bir rolü olduğu düşünülebilir.
Yıldırmayla mücadelede kısa, orta ve uzun vadede hayata geçirilecek politikalara ihtiyaç vardır. Araştırma sonuçları, yıldırma sorununun çözülmesini ve yıldırmayla mücadeleyi zorlaştıran olası iki engelin göz önünde bulundurulması gereğine dikkat çekmektedir. Bunlar, yıldırmanın bir şiddet türü olduğuna dair toplumsal farkındalığın henüz yeterince oluşmaması; yıldırmayla mücadelede sadece genel/toptancı bir anlayışla yıldırmanın önlenmesine yönelik çözümler üretilmesi yolunun benimsenmesidir.
Kitlesel ölümlere yol açan terör olaylarının dahi kanıksandığı günümüzde, yıldırmanın bir şiddet türü olduğuna dair toplumsal farkındalığın oluşturulmasının kolay olamayacağı da aşikârdır. Nitekim araştırmaya katılan öğretmenlerin yıldırma algısını ölçmeye yönelik sorulara verdikleri yanıtlar bu öngörüyü doğrulamaktadır. Dolayısıyla yıldırmanın; çalışanın psikolojisini, mesleki kariyerini, aile ve sosyal hayatını, ruh ve beden sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve bir dizi sosyal probleme yol açan bir şiddet türü olduğuna ilişkin, toplumsal farkındalığın artırılması için tüm mevcut yolların kullanılması ve yeni stratejiler geliştirilmesi, yıldırmayla mücadelenin ilk adımı olacaktır.