Merkezi Konya’da bulunan Türkiye İmam Hatipliler Vakfı (TİMAV), çalışma tarzıyla mümasillerine nazaran öne çıkan bir kuruluş. Dinamik yönetim kadrosu, akademisyenler ile öğretmen ve öğrencilerin başarılı iletişim ortamı, birlikte geliştirilen ve uygulanan projeler mezkûr teşkilatı benzerlerinden farklı kılan unsurlardan başlıcaları olarak göze çarpıyor.
27-28 Ocak günleri Konya’da TİMAV tarafından icra edilen “Din Öğretiminde Kalite Çalıştayları-3 İmam Hatiplerde Mesleki Müfredat ve Program Çeşitliliği” isimli çalıştaya davet üzerine ben de katıldım. Bu yazıda çalıştayda müşahede ettiğim konuları sizlere aktarmaya çalışacağım.
***
Çalıştay iklimi çok dinamikti. Katılımcıların seçimine titizlik gösterildiği gözlemleniyordu. Ev sahibi ödevine iyi çalışmıştı. Geçen yıllara göre mesafe alındığı mekân seçiminden, çalıştay öncesi sanal âlemdeki paylaşım sisteminden ve organizasyondan belli oluyordu.
Üzerinde müzakere yapılacak konular özenli bir biçimde ortaya konduğundan kimin ne söyleyeceği merak konusuydu. Detaylar hesaba katılmış, tafsilat verilmişti. Her şey ayrıntılı bir şekilde düşünülmüş ve adeta işte meydan, fikri olan buyursun çağrısı yapılmıştı. Bu yüzden olsa gerek çalıştay nihayete erince kimse “yerim dardı, oynayamadım” diyemedi.
***
Doğrusu, çalıştayın zamanlaması da isabetli idi. MEB’in yeni müfredatı askıya çıkarması ile çalıştay zamanının bir anlamda örtüşmesi yeni müfredatın Türkiye kamuoyunda gündem olması planlı ya da tevafuken de olsa mükemmeldi. Herkesin görüşüne başvurulduğu bir zamanda bir vakıf tarafından söz söyleme salahiyetine sahip insanları bir araya getirerek derli-toplu bir teklifler manzumesi oluşturmak herkesten önce Milli Eğitim Bakanlığının işine yarayacaktır. Dolayısıyla MEB bu çalıştaya daha fazla önem atfetmeliydi. Bu meyanda Din Öğretimi Daire Başkanı Sayın Mehmet Nezir Gül, Dr. Erol Erdoğan teşrifleriyle çalıştayı onurlandırırken daha fazla devletlünün katılması çok daha güzel olurdu.
***
Çalıştay sonuç beyanı açıklanarak ilgili mercilere ulaştırılacak. Bu yüzden ben ayrıntılara girerek maddeler bazında neler konuşuldu, tartışıldı diye saymak yerine çalıştay iklimi ile ilgili bilgiler vermeyi tercih edeceğim.
Bu tür çalışmalarda genellikle alışkanlık haline gelmiş bazı uygulamalar var. Öğretmenler, idareciler, eğitim yöneticileri, STK temsilcileri, bürokratlar ve akademisyenler birlikte aynı mekânlarda beyin fırtınasına katılıyorlar. Bu birliktelikte bir sıkıntı yok. Tecrübe ve teori bir arada sentez oluşturabilir. Ancak, müfredatı uygulayan, öğrenci ile yüzyüze olan öğretmenlerin tecrübelerine müstenid görüşleri sonuç beyanlarında yeterince yer almıyor. Beyin fırtınalarının idareciliğini üstlenen (sanki mecburiyet varmış gibi modaretörler hep akademisyenlerden tercih ediliyor) akademisyenler tartışma esnasında öğretmenlere bir akademisyen kadar söz vermediği gibi sonuç bildirgelerinde de hep akademisyenlerin önerileri yer alıyor. İşte bu tür uygulamalar çalıştayların iklimini olumsuz yönde etkiliyor. Teori-tecrübe çatışmasının neticesinde mükemmel müfredatlar yerine uygulamada sorunlar üreten müfredatlar ortaya çıkıyor. Olan öğrenciye ve eğitime oluyor.
Türkiye, yeni müfredat taslağının askıya çıktığı bu günlerde bu içinde debelenmekten yorulduğu avanak kasnağı kırarak, tecrübe-teori çatışmasının oluşturduğu kısır döngüyü kırmalıdır.
Hülasa öğretmenler kimsenin marabası değildir. Müfredat çalışmalarında öğretmenlerin tecrübeleri dikkate alınmalı, Türkiye teori-tecrübe çatışmasıyla enerjisini beyhude harcamamalıdır.
Öğretmen merkezli müfredat, eğitimde yaşanan sıkıntılara kısmen de olsa çare olacaktır.