Şehitler tepesi boş değil
Biri var bekliyor
Ve bir göğüs, nefes almak için,
Rüzgâr bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye…
NE ŞEHİTLER TEPESİ BOŞ NE DE ORASI BİR MEÇHUL ASKER KABRİ?
En büyük referans kaynağımız olan Kuranıkerim’de biri ikili, yirmisi çoğul olmak üzere elli altı defa geçen bir kavramdır “şehit”. Allah’ın ismicelili olarak her şeyi gözeten, her şeyi ilminin kuşattığı manasına kullanıldığı yerler, şahit manasına kullanıldığı yerler, Allah yolunda savaşıp, ölenler manasına kullanıldığı yerler vardır. İslam merkezli bir referans olarak kullanılmış olmasına rağmen toplumumuzda anlam genişlemesine uğramış ve bir dava uğrunda can verenlere genellemesiyle de kullanılmıştır. Toplumumuzun kelimeyi anlama genişliği ise daha ziyada mukaddesat uğrunda savaşan ve bu uğurda can verenler şeklinde olmuştur. Şehitlik bir büyük metafordur ve kelime içinde pek büyük manaları saklar. Vatan toprağı kutsaldır çünkü üstünde insan gibi izzet ve şerefle yaşama fırsatı sunar. Şehit araziyi vatan toprağı kılan metafordur. Bayrak kutsaldır çünkü hür olmanın sembolüdür. Şehit bayrağa rengini veren kan metaforudur. İnsan kutsaldır, nesil kutsaldır, iffet kutsaldır, Şehit bunların gerçekleştirilmesini sağlayan metafordur. Ezcümle bir insan topluluğunu millet kılan bütün kutsalların temerküz ettiği büyük bir metaforu sadece şehit ile tek kelime ile ifade eder bütün bu manaları bu kelimeye yükleriz.
Arif Nihat Asya, Meçhul bir asker kabrinden etkilenerek “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” şiirini yazmıştır ve “Şehitler tepesi boş değil “demiştir. Cümleyi bu metafor içerisinde anlarsak mukaddesat uğrunda her türlü mücadeleyi vermeye hazır insanlar her an var. Hazırlar ve bu uğurda her şeylerini feda etmekte mütereddit davranmayacaklar manasına gelir. Her beldenin şehitliği yüksekçe bir yerdedir veya meşhur şühedanın kabri beldenin yüksek tepesindedir. Bu metafor içerisinde beldenin koruyucusu olarak o yüksek tepede metfun olan şehidin manevi varlığı yüceltilir. O orada olduğu müddetçe eminde olacaklarını tasavvur ederler. Şehitler tepesi metaforu bu manasıyla bir şehrin manevi bekçisi manasındadır. Referans kaynaklarımız bize şehitlerimize ölüler dememizi emrediyor. Onlar diridirler lakin sizin idrakinizin üzerinde bir yaşamla rızıklandırılırlar diyor. Yahya Kemal’e sorduklarında nüfusumuzu Madrid Büyükelçiliği görevindeyken 200 milyon demiştir. 20 milyon bile değilken bu cümlenin sırrını “Biz Türkler ölülerimizle yaşarız “diye ifade etmişti. Biz ölülerimizle iç içe yaşarız. Ölüm bir yok oluş değildir. Ölen bedendir aşıklar ölmez. Hal böyle iken şehitlerimize beyhude yere öldüler bakışıyla cümle kurmak hakka uygun düşmez. Hatta büyük bir zülüm olur. Tüm mukaddesatımızı izzet ve iffetimizi muhafaza etmek adına mücahede eden babayiğitlere ancak minnetimizi ifade ederiz. Ölümü kutsamayız yaşamayı yüceltiriz. Fakat yaşatmak için ölmekte sonsuz bir yaşam gizlidir. Sultan Alparslan’ın da dediği gibi düşman bize yaklaşıyor diye korkacak değiliz. “Biz de onlara yaklaşıyoruz”. Sanki biz savaşı istiyoruz gibi cümle kuranlara hayret etmemek elde değil. Biz toprağımızı toprağımızın dışından başlayarak korumaya çalışıyoruz. Ölümün izzet ve haysiyet yüklü kervanını her zaman tazim ve hürmetle karşılayacağız. Şehitler tepesi metaforundan uzakta kalınmış manalarla bu büyük hakikatini içinin boşaltılmasına müsaade etmeyeceğiz. İffetimiz ve izzetimiz için her daim Şehitler tepesi boş değil, boş kalmayacak. Kutsal vatan toprağında nesillerimiz ezan sesi duysun diye bu kutlu tepeyi kabir edinmeyi arzulayan nice babayiğitler her daim olacaktır. Dedesi de babayiğit atası da kahraman şühedamıza tazimlerimizle minnettarlığımızı ifade ederiz.
İbrahim Hakkı Celis
memurpostasi.com