Ne çok zarar veriyoruz birbirimize
En çok da seviyormuş gibi rol kestiklerimize;
Menfaatimiz için dost göründüklerimize
Bazen de gerçekten sevdiklerimize
Ama asıl zararın büyüğü kendimize.
Kimi zaman kusurları görmezden gelerek
Kimi zaman da suçları örterek…
Çoğu zaman da kişilerde olmayan vasıfları onlara sıfat olarak ekleyerek ne büyük bir vebalin altına giriyoruz, bazen bile isteyerek, bazen ise istemeyerek.
Birisine kırk gün ne dersen o olur derler ya
Devleştirdiğimiz cücelerde bizim de vebalimiz sözümüz kadar…
Kişileri ilahlaştırmak,
Mesleklere kutsiyet atfetmek,
Kutlu davaların varlığına bir beşerin aldığı nefes kadar ömür biçmek, içine düştüğümüz büyük bir gaflet olsa gerek!
Aldığımız bir sorumluluğu, yüklendiğimiz bir görevi emeklerimizin bizim gösterdiğimiz çabanın sonunda Allah’ın bir lütfu olarak görerek işin hakkını vermek dururken,
Bizden önceki kişiden-kişilerden “sırf öç alma duygusuyla” hesap sormaya dönüştürerek en çok bizden hizmet bekleyenlere, hizmetine talip olduğumuz sevdiklerimize zarar vermiyor muyuz?
Bizden önceki kim olursa olsun bizden biri gibi muamele görecekse
Suçlu tabi ki cezasını çeksin
Bizden olanla bizden olmayan ayrımını yaptığımızda
Adalet yara alır,
Hakikat yara alır,
Hakikatin arasına yalancı hakikatler yuvalanır,
Oysa her eylemin ardında yalnız hakikat vardır,
Gün gelir yanlışlarla bezenmiş hakikatler aydınlanır!
“Mağrurlanma padişahım senden büyük Allah var.” diyerek sultana hakikati hatırlatan, yanlışa düşersen kılıcımız var diyerek Hz Ömer’e kulluğunu hatırlatan bir medeniyetin mensuplarının duracağı yeri de hatırlamaya ihtiyacı var.
Dostunun sözünü kırk süzgeçten geçirirken bir dedikodunun ardı sıra kırk yıl yol gidenlerin vicdanın sesine kulak vermeye ihtiyacı var.
Kendi statüsünü, kendi onurunu, kendi namusunu velhasıl kendine ait değerleri korumak gayesiyle herkesi mutlak suçlu görüp başkalarının değerleri de olabileceğini görmezden gelenlerin şüphesiz biraz insafa ihtiyacı var.
Belki bu bayram yeni bir başlangıca vesile olur.
Bir selamlaşma, bir bayramlaşma, bir yoksulun evinde pişen aşa katkı, bir çocuğun tebessüm etmesine vesile olmak başlamak için yeterli oluverir…
Ne dersiniz?