Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz!

Liderler, halk arasından yetişir. Zemini çürük bir yolda dünyanın en iyi arabasını sürseniz dahi, bir müddet sonra çamura saplanır, kalır.

O yüzden önce zeminin sağlam olması gerekir. Halk nasılsa, idarede halkın uzantısı olan liderler de öyle olurlar.

Kendinizi iyi yöneticiye layık hale getirmeye bakın

Siz Ebu Zer olun, ben de Ömer olayım

Halife Hazreti Ömer, geçtiği yollarda halkın yürümesini zorlaştıran taşları, dikenleri dışarıya atarak yürümeyi âdet edinmişti. Bir gün yine yolda giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Taş, karşıdan gelmekte olan bir adamın ayağına çarptı.

Aradan bir sene gibi uzun zaman geçmişti. Hazreti Ömer, yine aynı yolda yürürken, ayağına taş değen adamla karşılaştı. Hemen cebinden bir miktar para çıkarıp, “Buyur bunu harçlık yap..” dedi. Heyecanlanan adam: “Harçlığım var, ya Emirel Mü’minin.” dedi. “Buna rağmen kabul etmeni istiyorum.” diyen Halife, şöyle devam etti:

“Geçen sene bu yolda taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına değmiş; ben de halkımdan birinin ayağını incittiğim için üzüntüye kapılmıştım. Alır da hakkını helal edersen, beni bir senedir hissettiğim üzüntüden kurtarmış olacaksın!”

Bu olay, o günkü yöneticiden bir misal. Bir de o günkü halktan bir misal arz edelim.
Sahabeden Hazreti Ebu Zer, komşusunun karnı açken Müslüman’ın kendi evinde tok olarak uyuyamayacağını söylüyor; elinde imkanı olanların ihtiyaç içinde inleyen kardeşlerine yardım etmedikçe evlerinde uyumalarının caiz olmadığını ifade ediyordu. Onun bu iddiasında ne kadar samimi olduğunu anlamak için, bir akşam kendisine bir kese dolusu para gönderip hediye olarak kabul etmesini istediler.

EBU ZER PARAYI NE YAPIYOR?

Ebu Zer, bu parayı kendisinden daha fakir olanlara vermek gerektiğini söyleyince, parayı getiren köle, “Bunu sana kabul ettirebilirsem benim hürriyetime kavuşacağım sözü verildi.” diyerek parayı kabul ettirdi. O gecenin sabahında ise köle erkenden gelerek:

- Size akşam getirdiğim parayı yanlış adrese getirmişim. Başkasına vermem gerekmiş; parayı geri istiyorlar, deyince Ebu Zer’in buna cevabı şöyle oldu:

- “Ben komşularımın ihtiyaç içinde inledikleri sırada evinde bol para ile uyumamın caiz olmayacağına inandığım için, verdiğin parayı eve götürmeden hemen yoksul ailelere dağıttım, ondan sonra gelip evimde uyudum. Şu anda sana iade edecek para yoktur!” karşılığını verdi.

İşte bu da o günkü halktan bir misal!.. Şimdi biraz daha beriye, hicretin yetmişinci senelerine doğru geliyor, Emevi-Abbasi çekişmeleri sırasında halkın birbiriyle uğraşmaya başladığı günlere bakıyoruz. Zulmüyle şöhret yapmış Haccac-ı Zalim olanca katılığıyla halka zulmünü sürdürüyordu..

İşte bu sıralarda kendisine halktan gelen teklif şöyle oldu:

- “Sen Hazreti Ömer’in halkına karşı gösterdiği şefkatli tavrını biliyorsun. Ne olur, biraz da ona benze. Onun gibi davran bize. O, halkının kazara ayağına bir taş dokundurmasından bile üzüntüye kapılıyor; bir sene sonra da olsa, helallik diliyordu!” Bakın Haccac’ın bu isteğe tarihî cevabı nasıl oluyor:

SİZ, EBU ZER OLUN!

- Ömer’in zamanında Ebu Zer gibi de halkı vardı. Siz Ebu Zer gibi birbirini düşünen, kaynaşan halk olun, ben de Ömer gibi sizi düşünen adil yönetici olayım. Siz Ebu Zer gibi halk olmuyorsunuz, ama benden Ömer gibi yöneticilik yapmamı istiyorsunuz. Allah kötülük düşünen insanlara iyi yönetici göndermez, iyilik düşünen insanlara da kötü yönetici vermez. Halk neye layık halde ise yönetici de ona münasip şekilde gelir. Bunu böyle bilin. Kendinizi iyi yöneticiye layık hale getirmeye bakın!” (A. Şahin’den)

Bu örnekleri okuyunca eminiz ki aklınıza hemen Efendimiz’in “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.” hadisi gelmiştir. Halkın keyfiyetin ne ise, baştaki idarecilerin keyfiyeti de öyle olur. Halkı bir kaynak olarak kabul edeceksek, baştakiler de o kaynağın mahsulü olurlar.

Nasıl ki, bir fizik, kimya, matematik gibi ilimlerin kendine göre değişmeyen bir takım kanunları varsa, sosyal hayatın da kendine göre prensipleri vardır ve bunlar kıyamete kadar da değişmeyecektir. İnsanlar, şerre, kötülüğe, hayasızlığa, her türlü ahlaksızlığa yol veriyor, bağırlarında kötülüklerin barınmasına açık yaşıyorlarsa, o insanları kötüler ve ehliyetsiz kimseler idare edecektir. Tam tersi halk, sağlamsa başta idareciler de sağlam olurlar. Bu, Cenab-ı Hakk’ın değişmeyen bir kanunudur.

BİR DUA

Bütün kötülüklerden Sana sığınırım

Allah’ım! Şimdi ve gelecekte bildiğim ve bilmediğim hayırların hepsi Sen’den isterim. Bildiğim ve bilmediğim bütün kötülüklerden de Sana sığınırım. Senden, Cenneti ve cennete götürecek söz ve işleri isterim. Cehennemden ve cehennem ateşine sürükleyecek söz ve hareketlerden da Sana sığınırım.

ALTIN ÖĞÜTLER

Allah için iyilik yap ve iyilerle yarış

Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri’nin şu ölümsüz sözleri kulağımıza küpe olmalı:
Allah’ın her an bizi gözetlediğini aklından çıkarma! O, senin her halini bilir.
Dilin daima Allah’ı ansın!
Allah için sev ve iyilik et, imanın en sağlam kulpu budur!
Bir çift güzel sözle de olsa iyiliği mükâfatlandır!
İnsanlara karşı alçakgönüllü, güler yüzlü, tatlı sözlü ol!
Kulağını boş söz, ayıplama, kınama, insanları incitme ve hoşlanmadıkları şeyleri onlara duyurma amacı güden sözlerden koru!

Daha büyük isler başarmak için senden daha sevkle çalışanların çalışmalarını incele.  Senden iyilerle yarış!

HADİS BAHÇESİ

Bana arkadaşını söyle..

Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin.” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar

1. İnsan, inançlarının ve dostlarının etkisi altında yaşar. İnsanı en çok dostları etkiler. Sonuçta inançları bile dostlarının etkisi altında şekillenir.

2. Dost edinilecek kişiyi başlangıçta inanç ölçüleri içinde ince bir araştırmadan geçirmek gerekir.

3. İnsanın kimlerle birlikte olduğu, nasıl bir yaşayışı tercih ettiğinin göstergesidir.

BİR NÜKTE

Hiçbir iyiliği küçük görme

Peygamber Efendimiz, “Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibâret de olsa hiçbir iyiliği hor görme!” buyurmuştur. Allah’ın rızası gözetilerek yapılan en küçük iş dahi çok kıymetlidir. Öyleyse, hiçbir iyilik küçük görülmemelidir. Hangi amelin ötede nasıl bir kıymete ulaşacağı burada bilinemediğine göre, insan her güzel işe kıymet vermeli ve önüne çıkan her hayırlı fırsatı öteler hesabına değerlendirme gayreti içinde olmalıdır.

BİR HATIRLATMA

Fitrenizi vermeyi unutmayın!

Fitre biliyorsunuz, Ramazan Bayramına kavuşan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için fakirlere vermeleri gereken belli miktarda mal ya da paranın adıdır. Bunun üzerinde daha önceki sayfalarımızda durmuştuk.

Fitrenin miktarını tespite gelince, her sene müftülükler bulundukları semt sakinlerinin iki öğün yemek parasını, verilecek fitrenin miktarı olarak ilan ederler. Bu sene Diyanet alt sınırı 6.5 lira olarak açıkladı.

NE KADAR FİTRE VEREYİM?

Fitre verecek insan önce bir nefis muhasebesi yapmalı, kendisi bir gün boyu ne kadar parayla karnını doyuracaksa o miktarı, vereceği şükür sadakası fitresi olarak tespit etmeli, o miktardan, ya da daha yukarısından vermelidir.

Yarından sonra bayram. O yüzden şu günlerde fitreyi vermekte fayda var. Çünkü fitre, yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün sevinç ve neşesinden onları da yararlandırmaya yönelik bir yardımdır.
Fitremizi şimdi verirsek ihtiyaç sahipleri bayrama ihtiyaçlarını gidermenin mutluluğu içinde gireceklerdir.

RAMAZAN KİTAPLIĞI

Her gün beş vakit namaz kılmak gerçekten zor mu?

Namaz insanın kendini, kâinatı ve hakikati idrak etmesidir. Namaz esas itibariyle hiçbir şeye hükmü geçmeyenin, her şeye hükmü geçenin kapısına gitmesidir. Namaz ebedi azık ve daîmi gençlik iksiridir.
Namaz, yaratılmış olan bir varlığın ulaşabileceği en yüce makam, oturabileceği en yüksek şeref kürsüsüdür. O, mü’min’in miracıdır. İnsan namaza durduğu an kâinatın sinesinde atan bir kalb, nizamı seslendiren bir nabız, cisimleşmiş bir idraktir.

Namaza durmak, “Hayatta olan hiçbir şey Allah’tan gayrı mıdır ki?”, “Allah’ın insanın namazına ihtiyacı mı var?” gibi nefsin şaşırtan sorularına direnip kayıp bir kul olmaktan her vakit hazır bir kul olmaya dönüşebilmenin adıdır. Namaza durmak, huzur içinde huzura durmaktır. Namazı anlamak, her şeyi anlamak; namazı yaşamak, yaşanabilecek en ulvî hazza şahit olmak, semavî mesajla inen sofraya oturmaktır.

Şahdamar Yayınların’dan Mehmet Akar imzasıyla çıkan “Arz Ve Semâ Namaz’da, Namaza Dikkat” isimli eser, insanoğlunun asli vazifesi üzerine yazılmış mühim bir eser. Risale-i Nur’larla ve Üstad Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili yaptığı çalışmalarla tanınan yazar bu kez yine Risale-i Nurlardan beslenen bir içerikle Namaz’ın anlamına dikkat çekmiş.

Kitapta hangi konular işleniyor?

Miraç ve Tahiyyat’ın anlamıyla başlayan eser, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in namaza verdiği önemi kutlu hayatından misallerle aktararak devam ediyor. Namaz gibi vazgeçilmesi mümkün olmayan bir hakikat üzerine cümle cümle derinleşen eser; nefsin, insanı namaz gibi bir varlık senfonisinden ayrı tutmaya çalışırken kurduğu tuzakları da yine Nurlar’dan aldığı ilhamla işaret etmeye çalışıyor

“Niçin ille de namaz?”, “Namaz vakitleri bize neyi anlatıyor?”, “Her gün her gün beş vakit gerçekten zor mu?”, “Peygamber Efendimiz’in namazı, sahabe efendilerimizin namazı nasıldı?”, “Sevabı Hacc’a denk olan namaz var mı?” ve “Buraya Namaz’ın hukukunu müdafaa için geldik!” diyen Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hayatından namaz tablolarının ele alındığı eser, dinin temel direğini idrak etme imkanı sağlayacak, insanı hamd orkestrasının şefi haline getirecek akli ve kalbi tasdiklerle dolu...

ALİ DEMİREL - BUGÜN GAZETESİ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KAMU PERSONELİ Haberleri