MEMUR-SEN ANKARA İL VE ANKARA SİVİL TOPLUM PLATFORMU BAŞKANI MUSTAFA KIR'IN "FİLİSTİN BÜYÜK DÖNÜŞ YÜRÜYÜŞÜ"NE DESTEK, ABD'NİN ELÇİLİĞİNİ KUDÜS'E TAŞIMA KARARINI TEL'İN BASIN AÇIKLAMASIDIR.
Kudüs esir iken, Müslüman'ın vicdanı hür olamaz
İslam coğrafyasının acılı ve sancılı ülkesi Filistinli kardeşlerimizin 30 Mart 1976 yılında İsrailliler tarafından binlerce dönüm arazilerinin gasp edilmesi ile birlikte çıkan olaylarda 6 Filistinlinin şehit edildiği ve binlercesinin yaralandığı gün Filistinliler için "Toprak Günü" olarak anılmakta, her 30 Mart günü işgal edilen Filistin topraklarına yeniden dönüş niyetinin dünya gündemine taşınması ve Siyonist İsrail'in bölgede işgalci bir devlet olduğunun vurgulanması amacıyla toprak gününün anısına çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Bu yıl ise 14 Mayıs 2018 günü, Siyonist devletin kuruluşunun ve Büyük felaket anlamına gelen (Nekbe) gününün 70. Yılı olması, ayrıca BM'lerin 478 sayılı kararına rağmen, ABD Başkanı Trump'ın 6 Aralık 2017 günü Tel Aviv’de bulunan ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyacağını açıklaması ve bunu 14 Mayıs 2018 günü gerçekleştireceğini ifade etmesi münasebetiyle "Toprak Günü" etkinliği olan "Büyük Dönüş yürüyüşü" 30 Mart 2018 gününden 15 Mayıs 2018 Nekbe Gününe kadar 6 hafta boyunca sürdürülme kararı alınmıştır.
Yürüyüşün tamamen sivil ve barışçıl amaçlı olduğunun sürekli açıklamasına rağmen İsrail-Gazze sınırına yürüyen on binlerce Filistinlinin üzerine Siyonist işgalci çetelerin keskin nişancıları tarafından gerçek mermiler kullanılarak yapılan saldırılarda eylemin başladığı 30 Mart gününden itibaren içlerinde çocuk, kadın ve gazetecilerin de bulunduğu 45 Filistinli kardeşimiz şehit edilmiş ve 5 binden fazlası da yaralanmıştır. Bizde Ankara Sivil Toplum Platformuna dahil STK'lar olarak Kudüs davamızı, Mecsid-i Aksa sevdamızı gündemde tutmak, Filistinli kardeşlerimizin "Büyük Dönüş Yürüyüşü"ne destek vermek ve ABD'nin Birleşik Kudüs'ü başkent olarak tanıma ve elçiliğini Kudüs'e taşıma kararını telin amacıyla Türkiye genelinde meydanlardayız.
Filistinlilerin acılı günü 30 Mart 1976 da hukuksuz bir şekilde binlerce dönüm tapulu arazilerinin işgaliyle meydana gelen ölümlü ve yaralamalı olaylardan ibaret değildir. Filistinliler nezdinde 1967 yılında İsrail'in; Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze Şeridi, Sina Yarım Adası ve Golan Tepeleri’ni işgal etmesiyle sonuçlanan 6 Gün Savaşı‘nın başladığı 5 Haziran günü de “Yevmu’n Nekse”(Kayıp Günü) olarak bilinmekte, Yine; İsrail Devletinin kurulduğu gün olan 14 Mayıs 1948 den 15 Mayıs 1948 gününe kadar yani 1 gün içerisinde Filistin haritasının değiştirildiği, Yüz binlerce Filistinlinin evsiz, topraksız, vatansız, kimliksiz bırakıldığı, 500'den fazla Filistin köyünün haritadan silindiği, 800 bin Filistinlinin topraklarından sürüldüğü ve 15 bin Filistinlinin de hunharca katledildiği günde Filistinliler için NEKBE yani büyük felaket, büyük yıkım, büyük facia günü olarak anılmaktadır. Toprak günü, Nekse ve Nekbe gibi kara günler Filistinliler için sadece geçici felaketlerin yaşandığı bir zaman dilimi değildir. Filistin'in planlı bir şekilde haritadan silinmesinin ve Filistinlilerin yok edilmesinin, yok sayılmasının hatta soykırıma tabi tutulmasının adıdır.
Diğer taraftan Filistinliler için zulümler, işkenceler sürgünler sadece 1948 yılında vuku bulan bir hadise de değildir.1880'li yılların ortasından itibaren gündeme alınan ve dünyanın çeşitli ülkelerinde topraksız, vatansız Yahudileri Filistin'de bir araya toplamayı amaçlayan proje görünüşte masumane görünse de gerçekte 14 Mayıs 1948 yılında Siyonist İsrail devletinin kurulmasını öngören, başta Filistin ve Orta Doğu olmak üzere Osmanlı Devletinin yıkılmasına, İslam coğrafyasının bölünüp parçalanmasına Kudüs'ün, Mescidi Aksanın esaretine zemin hazırlayan ve günümüze kadar devam eden bundan sonrada devam edecek olan hazin trajedinin kaldırım taşları 2 Kasım 1917'de Balfour deklarasyonu ile atılmaya başlanmıştır.
Yer yüzünde 1 asırdan fazla aralıksız süren beşikteki bebekten en yaşlısına kadar kadın, erkek; zulme, işkenceye ve sürgüne maruz kalan başka bir millet olmadığı gibi, bu kadar uzun süre zulme ve savaşa karşı direnen başka bir millette mevcut değildir. 1967-1994 yılları arasında yurt dışına giden yaklaşık 140 bin Filistinlinin ikamet hakları önceden uyarıda bulunmadan, gizlice iptal edilmiştir. Bugün yaklaşık 6 milyon Filistinli, Ürdün, Suriye ve Lübnan'daki mülteci kamplarında yaşam savaşı vermekte ve yurtlarına geri dönecekleri günün hayali içinde yaşamaktadır. Filistin topraklarının yüzde 85’i İsrail’in kontrolünde bulunmakta Filistin halkı ise kendi topraklarının sadece yüzde 15’ini kullanabilmektedir. Öte yandan İsrail’in 8,5 milyonluk nüfusunun yaklaşık 2 milyonu, 1948 yılındaki savaş ve işgale rağmen yurtlarında kalarak İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden oluşmaktadır. Adeta bir soykırımın yaşandığı Gazze’deki 1.5 milyon Filistinli kuşatma koşullarında açık hapishanede hayata tutunmaya çalışmakta binlercesi hukuksuz bir şekilde tutuklanmakta, binlercesi öldürülmekte ve binlerce çocuk ise İsrail zindanlarında çürümeye mahkum edilmektedir.
Görüldüğü üzere İsrail; hukuksuz olarak kurulduğu günden beri işgal ettiği topraklar üzerinde sayısız insan hakkı ihlalleri ile sadece Ortadoğu için değil insanlık alemi içinde yüz karası ve baş belası bir millettir. Siyonist devletinin kurulması 20. Asrın en büyük günahıdır. BM'ler nezdinde ABD ve emperyalist güçler tarafından koruma altına alınması ile de bu günah hala işlenmeye devam edilmektedir.
Özellikle Ortadoğu'da ve İslam coğrafyasında cereyan eden Irak'ın işgalinden, Libya'nın yıkılmasına, Mısır'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi'nin devrilmesinden Suriye iç savaşına ve ülkemizde iç ve dış mihraklarca sürekli tetiklenen terör olaylarına kadar hepsi İsrail'in güvenliği ve kuruluş amacına uygun olarak arz-ı mevud inancının adım, adım gerçekleştirilmesi için oynanan oyundan ibarettir.
Bütün bunlar yetmemiş gibi şimdide bu kutsal topraklarda kanlı iktidarlarını sürdürmek isteyen Siyonist zihniyet, ABD Başkanı Trump'ın uluslararası toplumun tepkisine rağmen birleşik "Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma” ve ABD elçiliğini Kudüs'e taşıma fikrini hayata geçirme eylemi 3. Dünya savaşını Kudüs üzerinden İslam coğrafyasına taşıma ve Kudüs'ü yeni kirli bir oyuna sahne yapma arzusundan başka bir şey değildir.
Şimdi bu haksız hukuksuz işgali ilhaka, ilhakı şiddete ve zulme dönüştüren zihniyete itiraz eden vicdanların harekete geçme zamanıdır. Tarih boyunca bütün inançlar için ortak tarih, ortak coğrafya, ortak kültür ve hepsinden önemlisi bir barış adası olma özelliğini taşıyan Kudüs’ü savaş alanına dönüştürecek fitne hareketine karşı durma zamanıdır. Kudüs’ü işgal eden İsrail’e, İsrail’in güvenliği için Irak'ı, Suriye'yi Libya'yı Mısır'ı ateşe veren, milyonlarca Müslüman'ın ölümünün, yaralanmasının, tarihlerinin, kültürlerinin, medeniyet değerlerinin yok olmasının baş aktörü, FETÖ Darbe kalkışmasının mimarı, ülkemizde ve sınır ötesinde sürekli tetiklenen terörist hareketin destekçisi ABD ve onların işbirlikçilerine ve bu haksız işgal karşısında sessiz kalanlara "Kudüs insanlığın ortak mirasıdır", "özgürlük Kudüs’ün hakkıdır."Doğusuyla batısıyla KUDÜS Filistin'in başkenti demenin tam zamanıdır. Şimdi Siyonist olmayan Yahudilerin, Hıristiyanların ve tüm insanlığın Trump hangi kararı alırsa alsın hangi adımı atarsa atsın Kudüs'ün kutsiyetine, tarihi statüsüne halel getirecek her eylemi durdurmak için birlikte mücadele verme anıdır. Kudüs Asırlarca Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi Tevhit dinlerine Merkezlik yapmış bir çok Peygambere memleket olmuş mukaddes toprakların kalbi, çevresi mübarek kılınmış Semavi dinlerin ortak coğrafyasıdır. Mescidi Aksa ise İsra ve Miracın ilk durağı, Müslümanların ilk kıblesi ve tüm insanlığın ortak mirasıdır. Kudüs ve Mescidi Aksa, Hz.Davud'un, Hz. Süleyman’ın Hz. İsa'nın, Hz. Musa'nın, Hz. Muhammet (s.a.v)in Hz. Ömer’in, Selahattin-i Eyyubi'nin Yavuzun, Abdülhamit Hanın kutsal bir emanetidir. Kudüs bizim kadim şehrimiz, ezeli ve ebedi başkentimizdir. Ne yazık ki Kudüs esir, İlk kıblemiz Mescid-i Aksa tutsaktır. Bu gün, Kudüs özgür olmayı, Mescidi Aksa İslam'la kucaklaşmayı beklemektedir. Kudüs esir iken hangi Müslüman'ın vicdanı hür olabilir? Haremi Şerifin koruma görevi sadece Filistinli Müslümanların omuzlarına yüklemekle sorumluluktan kurtulamayız. Çünkü bu sorun sadece Filistinlileri ilgilendiren bölgesel bir sorun değildir. Arap İsrail meselesi de değildir. Mescidi Aksa bütün Müslümanların ortak davası ve ortak sevdasıdır.
Kudüs'ün diğer bir adı da darüsselamdır. Barış şehri ve barış yurdudur. Bu yüzden Müslümanların egemen olduğu dönemlerde Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve diğer inanç sahipleri için bir huzur ve güven adası olduğu halde, bugün Kudüs ve çevresi Allah'ın gazabına, insanlığın lanetine uğramış Siyonist İsrail'in eline geçmesiyle birlikte Müslümanları birbirine düşüren, İslam coğrafyasını kana bulayan, yeryüzüne fitne saçan bir merkeze dönüşmüştür. Şunu ifade ediyorum ki; Filistin'e cehennem olan bir Kudüs Siyonizm'e asla cennet olmayacaktır.
14 Mayıs 1948 tarihinde BM Genel Kurulunda İsrail'in tanınması BM'nin ve destekçi ülkelerin günahı olmuştur. Şimdi Doğu Kudüs'ün Başkent ilan edilmesi karşısında insanlık uyanmaz, savaş ve işgal karşıtı vicdanlar harekete geçmez, ABD-İsrail ortak yapımı olan kirli projenin önünü alınmaz ise BM'lerin ve İsrail destekçisi ülkelerin bu günahı, Müslümanların ve tüm insanlığın kıyameti olacaktır.
Uluslararası toplum ne derse desin İsrail; Büyük şeytan ABD'nin himayesinde devlet dairelerini Kudüs'e taşımaya, Müslümanların evlerini tahliye etmeye, boşaltılan yerlere Siyonist Yahudileri yerleştirmeye devam ediyor. Çevre düzenlemesi adı altında tarihi ve kutsal mekânları yıkıyor. Ne yazık ki İslam ülkelerinin hükümetleri ve halkları buna seyirci kalıyor ya da bu hukuksuz eylemlerini meşrulaştıracak adımlar atıyor. Bir taraftan İsrail'in Kudüs'ü başkent edinmesini, ABD Büyük Elçiliğinin Kudüs'e taşınmasını kınarken, diğer taraftan ABD ve İsrail müttefikliğini, ticari siyasi ve askeri ilişkilerini devam ettiriyor. Bu bir göz boyamanın ve ikiyüzlülüğün adıdır. İsrail ve ABD'nin kirli ve kışkırtıcı oyununu bozmanın yolu; İslam ülkelerinin hükümetleri ve parlamentoları tarafından Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan edilmesinden, Filistin elçiliklerinin de Kudüs'e taşınmasından, İsrail ve ABD ile tüm askeri, ekonomik ve siyasi anlaşmaların iptal edilmesinden, ABD ısrarından vazgeçmediği takdirde ABD ve NATO üslerinin kapatılmasından geçer. Sözler icraata dönüşmediği sürece İsrail'e meydan okumaların hiç bir anlam taşımadığını buradan ifade ediyorum. Bu gün sadece sözle Filistin'in yanında olmak yetmez Siyonist İsrail'in karşısında durmak gerekir.
Sözlerimi noktalarken şunu ifade etmek isterim. Asrı saadette Mekke'nin fethi peygamber ve Ashabı için ne kadar önemli ise; Kudüs'ü ve Mescidi-i Aksa'yı esaretten kurtarmakta hem Müslümanlar hem de insanlık için o kadar önemlidir. Filistin topraklarını, Kudüs'ü, Mescidi Aksa'yı işgal ve ilhaka kalkışan İsrail'in kuduz kelp gibi saldırması gücünden değil, Müslümanların dağınıklığından dostlarını düşman, düşmanlarını da dost edinmelerinden kaynaklanmaktadır. Siyonistlerin ve emperyalist güçlerin oyununu bozmanın, Kudüs'ü esaretten kurtarmanın yolu da Müslümanların birliğinden ve kardeşliğinden geçmektedir bunun içinde kardeş olmamız bir bedenin uzuvları gibi birbirimize kenetlenmemiz şarttır diyorum. C.Allah'tan düşmanlıklarımızı kardeşliğe, zilletimizi izzete, zayıflığımızı kuvvete dönüştürmesi, Müslümanlara hidayet, dirayet ve basiret vermesi dileğiyle hepinizi Allah'ın selamıyla selamlıyorum.
Mustafa KIR
Memur-Sen Ankara İl Başkanı ve Anakara Sivil toplum Platformu Başkanı