MEMUR-SEN ANKARA İL BAŞKANI MUSTAFA KIR İSTANBUL'UN FETHİNİN 563. YILDÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE YAPTIĞI AÇIKLAMDA:" FETH'İN SEMBOLÜ AYASOFYA MÜSLÜMANLARI MI, HAÇLILARI MI TEMSİL EDİYOR? DEDİ.
Fethin sembolü Ayasofya Müslümanları mı, Haçlıları mı temsil ediyor?
İstanbul’un fethinin 563. yılını idrak ediyoruz. Bilindiği üzere İstanbul tarihi dokusu ve kültürel yapısı itibariyle dünyanın en önemli merkezlerinden birisidir. Stratejik konumu itibariyle de Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği,iki denizin buluştuğu bir noktada olması özelliğine sahip Allah’ın eşsiz güzelliklerle bezeyip süslediği emsalsiz bir şehirdir. Çağlar boyunca Roma Latin, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına başkent olmuş, çeşitli din, dil ve ırktan insanların bir arada yaşadığı kozmopolit ve metropolit büyük medeniyetlere beşiklik yapmıştır.
Ancak İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini işaret eden Peygamber’in hadisinde “ İstanbul elbette fetih olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir.” buyrulması ile birlikte İstanbul’un fethi İslâmiyet’le ortaya çıkan mukaddes bir ideal haline gelmiştir.
Hz. Muhammed’in müjdesine mahzar olabilmek arzusuyla İstanbul 1453 yılına kadar Araplar, Emevîler, Abbasîler ve Osmanlılar tarafından tam yedi defa kuşatılmıştır. Hatta büyük sahabelerden Ebu Eyüp El Ensari Hazretleri bir kuşatma esnasında dizanteriye yakalanarak vefat edip İstanbul’ a defnedilmiştir.
“Ya ben Konstantiniye’yi alırım, ya Konstantiniye beni”
İstanbul’un fethinin ilahi bir vaat olduğu inancını taşıyan Osman Gazi de ölüm döşeğinde iken,,
oğlu Orhan Gazi’ ye:"Osman Ertuğrul oğlusun,Oğuz Karahan neslisin,Hakkın kemter kulusun İstanbul’u al gülzar et” vasiyetinde bulunmuştur. Ancak Hz. Muhammed’in bu müjdesine kavuşma şerefi, II. Murat’ın oğlu, Akşemseddin gibi velilerin, Molla Gürâni ve Molla Hüsrev gibi âlimlerin yetiştirdiği gönlü ilahî muhabbetin şevkiyle dolu Fatih Sultan Mehmet Han ve Onun şanlı ordusuna nasip olmuştur.
Hacı Bayram Veli’nin fetih için dua isteyen II. Murad’a “Bu çocukla bu köse görecektir” sözünden sonra Şehzade Mehmed dikkatleri üzerine çekmiştir. Konstantiniye’yi almak Sultan Mehmed’de ideal haline gelmiştir. Bunun için: “Ya ben Konstantiniye’yi alırım, ya Konstantiniye beni” diyecek kadar fethe kendini adamıştır.
Nihayet vakit gelmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in emriyle İstanbul’un fethi için tüm hazırlıklar yapılmış, İman kuvveti ile teknoloji birleştirilerek büyük çapta toplar dökülmüş ve gemiler karadan yüzdürülmüştür. Velhasıl fatih ve ordusu, Fethi mübîni gerçekleştirmek için tevekkülün tüm gereklerini yerine getirmişlerdir.
6 Nisan 1453 Cuma günü surların dibinde kılınan Cuma namazından sonra Fatih beyaz atı üzerinden askerlerine şöyle hitap etmiştir.”Askerlerim! Karşınızdaki düşman; Varna’ dakinden Kosova ‘da kinden Daha çetin bir düşman değildir. Ama sizler o savaşlardakinden daha azimli ve daha gayretlisiniz.Kostantiniyye’yi fethetmekle küre-i arzın merkezine sahip olacaksınız. Aynı zamanda tarihin methine, torunlarınızın şükranına ve Peygamberimizin yüce senasına nail olacaksınız. Sizler ne mutlu askerlersiniz."
Üç yüz bin asker ve yüz yirmi parça donanmadan teşekkül eden ordunun yeri ve göğü çınlatan tekbir sesleri ile muhasara başlamıştır. Bir yandan nur yüzlü Akşemseddin ellerini semaya açıp, Hakk’a niyaz ederken, diğer yandan yeni dökülen koca toplar surlarda açılan gediklerle a iman ve tekniğin ahenkleşen kudreti, zekâ ve cesaretin perçinleşmiş kuvveti karşısında Bizans çökmeye başlamıştır
Tam elli üç günlük çetin ve zorlu muhasaradan sonra 29 Mayıs 1453 Salı günü Fatih Sultan M. Han güneş yükseldikten sonra iki rekât namaz kılarak, kılıcını kuşanıp, atına binerek askerlerine umumi hücum emrini vermiştir. Osmanlı askerleri arkadaşlarının yaralanmalarına ve şehit düşmelerine bakmadan ellerine geçirdikleri vasıtalarla surlara tırmanırken, Ulu batlı Hasan surlara ilk Türk Bayrağını diktikten sonra şehitlik mertebesine ulaşmıştır.. Bununla birlikte artık bin yıllık Bizans tarihi hak ile yeksan oldu. Sonunda İstanbul kendisini Müslüman Türkün himayesine bırakmıştır.
Akşemseddin'le Fatih Sultan Mehmed bir araya gelince İstanbul’un fethi doğmuştur."
Bir düşünürün ifadesiyle: "İstanbul'un fethi öyle bir denklemdir ki, hangi devlet başkanı Akşemseddin'i bulsa, o da bir Fatih olabilir. İstanbul'un manevi Fatih'i Akşemseddin'dir. Akşemseddin'le Fatih Sultan Mehmed bir araya gelince İstanbul’un fethi doğmuştur."
Bunun için Fatih Sultan Mehmet ve askerleri beyaz atı üzerinde bir adalet meleği gibi şehre girerken kendisini tebrik etmek isteyen halka karşı İstanbul’un fatihi ben değil O, O diye Hocası Akşemseddin’in tebrik edilmesini isteme nezaketini göstermiştir.
Fetih müyesser olunca Fatih secdeye kapanıp, şükrünü ifa ettikten sonra askerlerine şu hitabede de bulunmuştur: “Ey kahraman mücahitlerim! Allah’a hamd olsun işte bundan böyle sizler Kostantiniyye fatihlerisiniz. Hz. Peygamberin senâ buyurduğu şerefli askerler sizler oldunuz. Gazanız mübarek olsun! Asla çocukları, din adamlarını, sizinle harp etmeyen kimseleri öldürmeyiniz. Kadınlara el sürmeyiniz. Mabetlere dokunmayınız. Ağaçları kesmeyiniz” diyerek, tıpkı Mekke’nin fethinden sonra kılıçtan geçirilmeyi bekleyen Mekkeli Müşriklere Hz. Muhammed’in yaptığı gibi vaktiyle dökmedik kan, yakmadık can, söndürmedik ocak bırakmayan Bizanslılara beklemedikleri bir insanlık dersi vermiştir.
Ayasofya Fethin nişanesi, Fatih'in vakfiyesidir.
Ancak fetihten hemen sonra bütün mabetlerin içinden sadece Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından parayla satın alınıp kıyamete kadar camii olarak kullanılmak üzere vakfedilmiştir. Daha sonra Müslüman mimarlar tarafından mamur hale getirilerek, camiye dönüştürülmüştür. İstanbul’un fethinden ilk Cuma hutbesi Fatih Sultan Muhammed Han tarafından Ayasofya'da okunduktan sonra ve ilk Cuma namazı da Akşemseddin tarafından kıldırılmıştır.
Kim vakfiyeyi değiştirirse Allah’ın meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine olsun.
Ayasofya’nın ebediyen camii olarak kalması için yaptığı vasiyetinde Fatih: “Bunu, Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahlûk; sultan olsun, hâkim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Kim vakfiyeyi değiştirirse Allah’ın meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.’’ diyerek beddua etmiştir.
Hıristiyan Roma İmparatorluğu'nun ilk devlet kilisesi. Hıristiyan dünyasının da ilk ana mabedi sayılan Ayasofya, fetihle birlikte yönünü Beytullah’a çevirmiştir. Fetihten sonra da İsmi değiştirilmeyip, Ayasofya olarak bırakılmıştır. yaklaşık 500 yıl boyunca camii olarak kıyamlara, rükûlara ve secdelere mekân olmuştur.
Osmanlı ordusunun silahlarının elinden alındığı ve düşmanın Çanakkale’ye saldırdığı bir dönem Sultan Vahdettin, şahsını korumak için ayrılan taburu Ayasofya’ya göndermiş ve fethin sembolü olan Ayasofya’ya çan takmak isteyen olursa ateş edin emrini vermiştir.
Ayasofya'nın müze yapılması Fethe ve Fatihe yapılan ihanetin kendisidir.
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un kesin bir dille 2 Ocak 1918 de Ayasofya hakkında: “İstanbul özellikle doğu dünyasının kozmopolit ve uluslararası bir şehridir. Ayasofya yüzyıl önce bir Hıristiyan Kilisesiydi, elbette eski durumuna getirilecektir’’şeklindeki ifadesi son derece düşündürücüdür.
Ne yazık ki, İngiliz Dış İşleri bakanının beyanatından 16 yıl sonra bakanlar kurulu kararıyla 24 Kasım 1934’te haçlı zihniyetini memmun etmek için bir oldu bittiye getirilerek Ayasofya Müzeye çevrilmiştir. Buna 5 Haziran 1935 tarihte çıkarılan, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. Maddesi gerekçe gösterilmiştir. Yani önce müzeye çevirilmiş sonra da yasası çıkarılmıştır. İlk Türkçe ezan denemsi Ayasofya’nın minarelerinden yapılmıştır. Namazda ilk Türkçe Kuran Ayasofya’nın mihrabında okutturulmuştur.
Bu uygulama hukuksuzluğun bir tescili, olduğu kadar fethe ve Fatih’e yapılan ihanetin de kendisidir. Köhnemiş Bizansı yeniden hortlatma arzusudur. Öte yandan fetihten sonra Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi kesin bir zaferin nişanesi olduğu gibi, müzeye dönüştürülmesi de Batı’ya karşı bir boyun eğişin ifadesidir.Şimdi şu soruyu soruyoruz. Fetihten sonra yaklaşık 500 yıl İslam'a ve Müslümanlara hizmet verdikten sonra müzeye çevrilen Ayasofya kimi temsil ediyor? Müslümanları mı, yoksa Haçlıları mı?
Ayasofya'nın Camiye dönüştürülmesi Ümmetin ortak arzusudur.
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’Meşhur Ayasofya şiirinde " Ayasofya yeniden binlerce gazinin, binlerce erin baş koyduğu mabede dönüştürülerek, ihanet zincirleri kırılmalıdır. Şerefelerinde fethin Fatih’in şerefi ışıl, ışıl yeniden yanmalıdır. Gönüllerden kubbelere, kubbelerden gönüllere sineleri dağlayan Kur’an sesleri yeniden yankılanmalıdır. Ayasofya tekbir ve tehlil sesleri ile yeniden inlemelidir. Minarelerinden gürül, gürül yükselen ezan sesleri İstanbul semalarını yeniden çınlatmalıdır. Bu talep sadece ülke insanımızın değil bütün İslam ümmetinin ortak arzusudur." Dediği için ağır ceza mahkemesinde yargılanmıştır. Serden geçti savunmasında hâkime:“Mahkeme yukardan gelen emirlere göre hareket ediyor, Ayasofya’nın camiye çevrilmesinde benim ne gibi bir çıkarım olabilir? Ayasofya’yı kiraya mı vereceğim? Yoksa imam mı olacağım? Beni Türk değil Yunan savcıları itham etmeli değil miydi? Böyle bir savunma yapmaktan dolayı utanıyorum” ifadesini kullanmıştır.
Ayasofya’nın camiye dönüştürülmemesi Fatih’in, gazilerin ve şehitlerinin ruhunu sızlatan müessif bir olaydır.Ayasofya’nın camiye döndürülmesi arzusuyla İstanbul’un fethinin 563. Yılını kutlarken, Onu fetheden güzel kumandanı ve Onu fetheden güzel askeri minnet ve şükranla anıyorum. Ruhları şad mekânları cennet olsun diyorum.
MUSTAFA KIR MEMUR-SEN ANKARA İL BAŞKANI