Murat Bilgin: Zulmün bir binası daha yıkıldı

Bugün, devletin anneme “artık hürsün, köleliğin benim nazarımda bitti” dediği gün…Emeği geçen, bu uğurda acıyı ve zulmü yaşayan herkesten rabbim razı olsun.

“Uzunoluk vak’ası 31 Ekim 1919’da oldu. Maraş’ta milli varlığa ve namusa uzatılan el, Hacı İmam adındaki fakir bir sütçünün vicdanından sadır olan emre boyun eğme ile kırıldı. Gün Cuma idi. Vakit ikindi ile akşam arası. Birkaç Fransız askeri, çarşı ve pazarda sattıkları cakayı bitirememişler, kışlaya giderken de rastladıkları Müslümanlara saldırıda bulunmuşlardı. (…) Çarşıda yaptıkları keselerine kalmış olan bu çılgınlar da, Uzunoluk çarşısından geçerken, hamam önündeki küçük meydandan yola inmekte olan hamamdan çıkmış kadınları görmeleri ile kuduruyordu. (…) Yollarını bıraktılar, kadınların inmekte olduğu küçük meydana saptılar ve birisine yaklaşarak: -‘Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde ise peçe ile gezilmez…’ sözü ile kadıncağızın peçesini yırttılar. Peçesi yırtılan kadın bayılmış, yere yıkılmıştı; öbür kadınlar feryada başlamışlardı. (…) O sırada Sütçü İmam Hızır gibi yetişti, belindeki Karadağ tabancasını çıkardı, peçeyi yırtan ve Said’i yaralayan azgını nişan aldı ve tetiği çekti” (Uzunoluk, İstiklal Harbinde Kahramanmaraş, A. Bağdadlılar, 1974, İstanbul).
 
Yıl 1964. Gülsen Ataseven, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başını örtmeye başladı. Okulu birincilikle bitirdi. Mezuniyet törenlerinde geleneksel olarak birincilikle bitiren öğrenci konuşma yaptığı halde, Gülsen Ataseven’in konuşmasına izin verilmedi, konuşma okul ikincisine yaptırıldı.
1965 yılında, Şule Yüksel Şenler, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın “Sokaklardaki kapalı hanımların öncüleri cezalarını göreceklerdir” beyanı üzerine, Yeni İstiklal gazetesinde “Cumhurbaşkanı Allah’tan ve milletten özür dilemelidir” ibarelerini taşıyan bir yazı yazdığı için 9 ay hapisle cezalandırıldı. Cumhurbaşkanı, iki ay sonra cezasını affetti. Ancak Şule Yüksel Şenler, affı kabul etmeyerek kalan yedi aylık hapis cezasını çekti.
Hatice Babacan, Şubat 1968’de, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden, başörtüsü ile derslere girdiği için ihraç edildi.
Nisan 1968’de, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki 50-60 öğrenci, iki başörtülü öğrencinin okuldan atılmasını protesto etmek için dersleri boykot etti. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Yurtaydın, dekanlık ve öğretim üyeliği görevlerinden istifa etti; Ankara Üniversitesi Yönetim Kurulu, Yurtaydın’ın istifasını kabul etmedi.
1973 yılında Ankara Barosu Disiplin Kurulu, Avukat Emine Aykenar’ın, başörtülü olduğu için, barodan ihracına karar verdi.
1977 yılında İzmit Kız İmam Hatip Okulu’nda 215 kız öğrenci hakkında, derslere başörtülü girdikleri için disiplin soruşturması açıldı.
12 Eylül 1980. Türk Silahlı Kuvvetleri, emir komuta zinciri içinde darbe yaptı. Bu müdahale ile hükümet ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi, sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu ve genel sıkıyönetim ilan edildi. 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. 1980’den sonra bazı üniversitelerde başörtüsü yasağı başlatıldı. Selçuk Üniversitesi Senatosu, Bölge Sıkıyönetim Komutanı Bedrettin Demirel’in kıyafetle ilgili kararını destekleme kararı aldı. Edebiyat Fakültesi’nin etrafına duvar inşa edildi, kapısına nöbetçi asker konuldu.
30 Aralık 1980. Diyanet İşleri Yüksek Kurul Başkanlığı, talep üzerine imam hatip liselerinde okuyan kız öğrencilerin kıyafetleri hakkında kararını açıkladı: “Müslüman hanımların başlarını örtmeleri, vücutlarının el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlenme caiz olan yabancı erkekler yanında açık durmamaları, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli bir zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir adet veya işaret değil, İslam Dini’nin bir hükmüdür.” Sonuç kısmında ise, “İmam hatip liseleri yönetmeliğinde, dinimizin Müslüman kadınların örtünmeyle ilgili hükümlerine aykırı, Anayasamızın tanıdığı kişinin temel hak ve hürriyetlerini zedeleyici ve sözü edilen okulların yönetim eğitim ve öğretim faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyici nitelikteki hükümlerinin yer almasının uygun olmayacağı mütalaası verildi” denilmiştir (Karar no 77).
4 Kasım 1981. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu kabul edildi. Kanunda kılık-kıyafetle ilgili bir norm bulunmamaktaydı.
16 Temmuz 1982. “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik” yürürlüğe girdi. Kadın ve erkek memurların başlarının açık olacağına ilişkin hükümleri de içeren; kıyafeti, topuk, favori ve tırnak boyuna kadar düzenleyen yönetmeliğin kapsam ve amacı kılık-kıyafette tek tipleştirip tüm kamu personeli için sivil üniforma belirlemekti.
30 Aralık 1982. Yükseköğretim Kurulu “çağdaş kıyafet” zorunluluğu öngören kılık-kıyafet genelgesi yayınladı. Genelge ile, “a. Yükseköğretim kurumlarında bulunan bilumum görevli ve öğrencilerin Atatürk devrim ve ilkelerine uygun, uygar, aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık kıyafetle bulunmaları esastır. b. Yabancı uyruklu öğrenciler de dahil olmak üzere, bütün kız ve erkek öğrencilerin, elbise, gömlek ve ayakkabıları temiz, düzgün ve sade olacak; başı açık olacak ve kurum içinde baş örtmeyecektir” hükmü getirdi. Bu tarihten itibaren bazı üniversitelerde öğrenciler başlarını örttükleri için okula alınmazken, bazı üniversitelerde disiplin cezaları verildi. Bir kısmında ise öğrenciler eğitimlerine sorunsuz olarak devam ettiler.
10 Mayıs 1984. Yükseköğretim Kurulu, öğrencilerin modern bir şekilde türban kullanabileceklerini öngören bir genelge yayımlayarak üniversite rektörlerine duyurdu. Genelgede, “20 Aralık 1982 tarihli genelge ile ilgili olarak yapılan görüşmelerde, yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören kız öğrencilerin başlarının açık olması esası yer almış olmasına rağmen, bazı yükseköğretim kurumlarında, sayıları az da olsa bazı kız öğrencilerin müessese içinde başörtüsü kullandıkları konusu üzerinde durarak bu durumun etkin bir surette önlenmesi gerektiği; ancak modern bir şekilde ‘türban’ kullanılabileceği görüşü çoğunlukla benimsendi” ifadelerine yer verildi. Bu suretle üniversitelerde kısmi başörtüsü “türban” serbest oldu.
10 Ekim 1984. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, diploma ve her türlü belgeye yapıştırılacak fotoğrafların “tanınmalarını engellemeyecek bir biçimde olmak koşulu ile türbanlı olabileceğini” üniversitelere bildirdi.
13 Mart 1985. Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği yürürlüğe kondu. Yönetmelikte kılık-kıyafet konusunda herhangi disiplin cezası öngörülmedi.
Ocak 1987. Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’ne 7/h bendi ekledi. Yönetmeliğin 7/h bendiyle, “Yükseköğretim Kurumlarının dershane, laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde bulunmak” yasaklandı. Bu yasağa aykırı hareket edenler için, “kınama disiplin cezasını” verilmesi öngörüldü.
3 Aralık 1987. Yükseköğretim Kurulu, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği 7/h fıkrasına ek yaptı. Yönetmeliğin yeni 7/h bendi, “Yüksek öğretim kurumlarının dershane, laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak (Dini inanç nedeniyle boyun ve saçlar, örtü veya türbanla kapatılabilir)” şeklinde oldu.
16 Kasım 1988. Anavatan Partisi’nin teklifi ile 3503 sayı yasayla 2547 sayılı yasaya eklenen Ek 16. madde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Meclis tarafından kabul edilen Ek 16. madde, “Anayasa’nın 174. maddesinde yer alan inkılap kanunlarına aykırı olmamak kaydıyla, yüksek öğrenim kurumlarında öğretim elemanı ile öğrenciler için kılık kıyafet serbesttir. Bu konu ile ilgili olarak kişi veya kurumlarca sınırlayıcı işlem yapılamaz, karar alınamaz” şeklindeydi (2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Üç Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun).
1 Aralık 1988. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Ek 16. maddeyi imzalamadı, Anayasa’nın 89. maddesi uyarınca yasayı bir kez daha görüşülmek üzere Meclis’e geri gönderdi. Yasa kanunlaşmadı.
10 Aralık 1988. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3511 sayılı Kanun’la yeni Ek 16. maddeyi kabul etti. Yeni Ek 16. madde, “Yükseköğretim kurumlarında dershane, laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” ifadelerini içermekteydi. Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan bu kanun Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
27-28 Mayıs 1989. Türkiye Barolar Birliği, 20. Olağan Genel Kurul toplantısında meslek kurallarını değiştirerek, “Avukatların mahkemelerde başlarının açık” olarak görev yapacaklarını ifade etti. Meslek kurallarının 20. maddesi, “Avukatlar ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar. Duruşmalara Türkiye Barolar Birliğince şekli saptanmış cübbe ile temiz bir kıyafetle çıkarlar. Erkek avukatlar iklim ve mevsim koşullarının elverdiği ölçüde kravat takarlar” şeklindeydi.
7 Temmuz 1989. Danıştay 8. Dairesi, “7/h-fıkrasının parantez içindeki, (Dini inanç nedeniyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir)” ifadesini iptal eden bir karar verdi.
4 Ocak 1989. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, yürürlüğe giren Ek 16. maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
7 Mart 1989. Anayasa Mahkemesi, Ek 16. maddenin, “Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” diyen ikinci cümlesini iptal etti.
20 Aralık 1989. Yükseköğretim Kurulu Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde değişiklik yapıldı. “Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliğinin değişik 7. maddesinin (h) fıkrası yürürlükten kaldırıldı.” Yeni düzenleme sonucu, artık kılık-kıyafet disiplin yönetmeliğinde yer almamaktaydı.
25 Ekim 1990. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3670 sayılı Kanun’la, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na Ek 17. maddeyi ekledi. Ek 17. madde, “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile Yüksek Öğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” demekteydi.
25 Ekim 1990. Kılık-kıyafet nedeniyle tesis edilen disiplin cezalarının öğrencilerin sicillerinden silinmesine ilişkin 3670 sayılı Kanun kabul edildi. Geçici 1. madde, “Bu kanun yürürlüğe girmeden önce Yükseköğretim Kurumlarında kılık kıyafet ile ilgili olarak verilmiş her türlü disiplin cezaları bütün hüküm ve sonuçları ile birlikte ortadan kalkar” hükmünü içermektedir.
1 Mayıs 1994. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hemşirelik bölümünde okuyan 53 öğrenci, başörtülü oldukları gerekçesiyle pratik derslere alınmadı.
24 Ekim 1996. Hacette Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Yavuz Renda, Tıp Fakültesi’nin tüm bölümlerindeki birimlerde genelge ile başörtüsü kullanımını yasakladı.
3 Eylül 1996. Ankara Üniversitesi, kayıt esnasında verilen başörtülü fotoğrafları kabul etmedi.
19 Ekim 1996. İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Hemşirelik bölümünde okuyan 70 tesettürlü öğrenciden 30’u başını açmadığı için topluca sınıfta bırakıldı. Okul Müdürü Demir Tiryaki, bıyıklı olan birinin tıraş olup başörtüsü takabileceğini, tesettürlü öğrencinin erkek mi, yoksa kadın mı olduğunun anlaşılmasının güç olacağını söyledi.
30 Kasım 1996. Üniversitede uzmanlık sınavını kazanan Doktor Şükran Erdem’in, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Kemal Alemdaroğlu tarafından mesai saatleri içinde müzeye kilitlendiği tespit edildi.
4 Aralık 1996. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Kemal Alemdaroğlu, Şükran Erdem’e destek veren tüm gazete ve televizyon muhabirlerine ambargo koydu.
4 Şubat 1997. Ankara’nın Sincan İlçesi’nde, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı’na bağlı 20 kadar tank ilçe sokaklarından Akıncı Üssü’ne motorlu yürüyüş gerçekleştirdi.
28 Şubat 1997. Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanı Demirel başkanlığında Çankaya Köşkü’nde toplandı. Yaklaşık dokuzbuçuk saat süren toplantıda irtica ile mücadelede yapılması gerekenler 18 maddelik yaptırımlar listesi halinde kabul edildi (Md.13: Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır).
26 Mart 1997. Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, tüm illere türbanlı çalışan memurlar hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını öngören genelge gönderdi.
19 Mayıs 1997. Çanakkale 18 Mart Stadyumu’ndaki törenlerde gösteri yapmak isteyen Tekvando İhtisas Spor Kulübü sporcularına, aralarında türbanlı bir sporcunun bulunması nedeniyle, yetkililerce izin verilmedi.
9 Haziran 1997. Ankara Etimesgut’ta Nurettin Ersin İlkokulu’nun Astsubay Gazinosundaki mezuniyet törenlerine başörtülü öğrenci velileri alınmadı.
14 Haziran 1997. Genelkurmay tarafından Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ve okul müdürlerine ‘irtica’ konulu brifing verildi.
19 Temmuz 1997. Refahyol döneminde alınan memurlara ilişkin tasfiye operasyonu başlatıldı.
19 Eylül 1997. Milli Eğitim Bakanlığı’nda kadro kıyımı başladı.
27 Eylül 1997. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Berkarda, üniversitenin hiçbir bölümüne başörtülü öğrenci almayacaklarını söyledi.
7 Ekim 1997. İstanbul Üniversitesi’nde başörtülü öğrencilerin kayıtları yapılmadı.
17 Ekim 1997. Başörtüsü yasağı, İstanbul, Ankara ve Bursa Uludağ üniversitelerinin ardından Hacettepe, ODTÜ ve Gazi’de de tüm vahşetiyle start aldı.
15 Kasım 1997. Başı açık fotoğraf vermedikleri için okul kimliklerini alamayan başörtülü öğrencilerin Beyazıt Kampüsü önündeki direniş eylemleri bir ayını doldurdu.
24 Aralık 1997. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 16 başörtülü hemşire ihraç edildi.
10 Şubat 1998. Başbakan Mesut Yılmaz, bir genelgeyle memurların kılık-kıyafetlerinin yöneticiler tarafından sürekli kontrol edilmelerini istedi.
23 Şubat 1998. Anasol D Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay döneminde başörtüsü taktığı için öğretmenliklerine son verilenlerin sayısı 537’ye çıktı.
23 Şubat 1998. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne yeni seçilen Kemal Alemdaroğlu imzasıyla başörtülü ve sakallı öğrencilerin üniversiteye alınmaması içerikli bir genelge yayımlandı.
14 Mart 1998. YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve 71 üniversite rektörünün katıldığı Rektörler Komitesi toplantısının ardından yayımlanan bildiride, türbana karşı kararlılık vurgulandı.  İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu, öğretim görevlilerinden, başörtüsü yasağının uygulanması için bilimsel çalışmalara ara vermelerini istedi.
Eylül 2002’ye kadar, başörtüsü taktığı için öğretmenlik görevinden atılanların sayısı binleri geçti.
Ve ikna odaları…
Tarih, zaman ve fikir akıyor. Nice acılar, yıkımlar, travmalar…
“Bana bunu neden yapıyorlar? Ben o Sütçü İmam’ın torunuyum” diyen on binlerce kadın.
Ve biz erkekler. Onların acılarının ardından bazen sadece bakan, bazen de ateşli nutuklar atan, lakin o acıdan payına düşeni yaşayamayan erkekler…
El ele eylemlerinden, beyaz yürüyüşe değin onlarca kitlesel başörtüsüne özgürlük eylemleri…
Ve final…
15 Ocak 2013. Özgürlük için 12 Milyon 300 Bin imza ve 18 Mart 2013. Eğitim-Bir-Sen kamuda serbest kıyafet eylemini başlattı.
8 Ekim 2013… Başörtüsü özgür…
Bugün, devletin anneme “artık hürsün, köleliğin benim nazarımda bitti” dediği gün…
Emeği geçen, bu uğurda acıyı ve zulmü yaşayan herkesten rabbim razı olsun.  
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

MEB PERSONEL Haberleri