Milli Eğitim Bakanlığı Milli Eğitim sistemimizde sessiz sedasız bir devrime imza atıyor. Bu sessiz devrimden kastım, artık herkesin kanıksadığı, Mebbis siteminin tasarlanması ve uygulanması, e-Okul devrimi, tüm öğrencilere tüm kitapların ücretsiz dağıtılması, Fatih Projesi filan değil. 652 Sayalı Kanun Hükmünde kararname ile tepeden tırnağa yenilenen Bakanlık ve kurulan yeni yapı da değil…
Elektronik Yazışma ile hızlanan işler, Sadece bir ilde bir yılda sağlanan 750 bin TL lik kağıt ve haberleşme giderleri tasarrufu da değil.
Bunların hepsi kendi içinde ayrı bir yazının konusu olan sessiz devrimler. Yapımcılarına, senaristlerine ve emekçilerine Türk Milletinin Tüm çocuklarına adına teşekkür etmek ise boynumuzun borcu…
Tam anlamıyla 1997 Ağustos ayında bu millete, milletin inançlarına, değerlerine, harsına ve hamuruna taban tabana zıt olmasına karşın dayatılan kesintisiz temel eğitim yasası 31 Mart 2012 günü çıkartılan ve bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun ile tarih oldu ve eğitim sistemimiz kesintili hale getirildi.
Zorunlu eğitimin süresi artırılırken, kademeler arasında geçiş ile öğrencilerin yeteneklerine göre değişik mesleklere yönlendirilmesini kolaylaştıran bir sistem getirildi. Seçmeli derslerin sayısı artırılacak. Çağdaş dünyada eğitim davasına kafa yoran insanların önemli bir sözü var. ”Eğitim kişideki baskın yeteneği ortaya çıkarmak değilse nedir?” Diye sorar bir düşünür. Edison: Eğitim; insan okulu bitirdiğinde kendisinde kalan şeydir der. Bir başka düşünür ise :”iyi öğretmen yavaş yavaş kendisini gereksiz hale getirebilendir. ” Diyerek balık ikramı yerine balık tutmayı öğretmenin, insanın kendi yeteneklerini kullanmasının, kendi üretip kendi ayakları üzerinde durmasına vurgu yapar.
En önemlisi Bu milletin her zaman hizmet etmekle onur ve şeref kazandığı dini mübin-i İslamın kutsal kitabı Kur’an-ı Muciz’ül Beyan ve Kainatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin hayatının seçmeli ders olarak okutulması yasal güvence altına alındı.
Ben bir İmam Hatip Mezunu veya ilahiyat tahsili yapmış birisi değilim. Ancak kendisini İslam ve iman ile şereflenmiş, bu nimeti verdiği için rabbine sayısız ve sonsuz şükreden, ailesi ve kendisini Müslüman olarak tanımlayan, her mümin ve Müslüman gibi Müslümanların iyilik ve esenliğini, kalkınıp güçlenmesini, şuurlaşmasını isteyen bir eğitimciyim.
Bu güne kadar beyni ve kalbi Kur’an’dan ve vahiyden beslenen, hal ve hareketlerine İslam’ın ve imanlı bir kalbin hassasiyeti sinmiş tek bir insandan, kendine, komşusuna, yaşadığı çevreye, ülkesine milletine, insanlığa zararlı bir fiile tanık olmadım.
İmandan ve Kur’an’dan uzak yaşantıları ile tanıdığım nice insan ve ailenin ise sayısız zararını gördüm. Dilinin, elinin, ayağının zararından nasiplendim. O nedenle bu meclisin aldığı bu kararı o kadar hayati buluyorum ki, inşallah yüzyıllardır özlemini çektiğimiz, çalmayan, çırpmayan, yandaşlarını kayırmayan, kendi askerine polisine kurşun sıkmayan, sahibi olduğu bankanın içini boşaltmayan, insanları itip kalkmayan, işkence etmeyen, suç işlemeyen, vergilerimizi silah alımına ve hapishane yapımına yatırmayan, rüşvetin adının geçmediği, adilce paylaşan, insanlığın dertlerini dert edinen, Müslümanların dertlerini iliklerine kadar hisseden, bir nesil Kur’an ve Peygamberimizin yaşamı ve Ahlakı ile tanıştırılarak yetiştirilecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bunu yapacak hem maddi hem manevi hem de insani gücü vardır. Allah demenin suç olmadığı, Allah diyenlerin ve Allah ve onun getirdiği kurallar manzumesini okumanın bir gericilik olmadığı, insanların yaftalanmadığı bir Türkiye artık uzak değildir.
Türkiye, Allah Demesinin yasak olduğu tek parti dönemini yaşamış ve baskı ve zulmün en katmerlisini Müslümanlar bu ülkede iliklerine kadar hissetmiştir. Bir gazetede Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti’nin başından geçen bir anı okumuştum.
Tek parti Türkiye’sinin panoramasını anlatması açısından önemli… SERDENGEÇTİ kendi ismi ile müsemma bir dergi çıkarmakta, yalınkılıç, ülkedeki yozlaşmaya karşı bir savaş yürütmektedir. Bir yazısı nedeniyle adli takibata uğrar. Mahkemeye düşer, suçlama ise ”Ülkede Allah demeyi yasakladıkları halde o her yazısında her konuşmasında bu yüce lafzı dilinden düşürmemektedir. ”
Hâkim sorar: Evladım sen bu ülkede “Allah “demenin yasak olduğunu bilmiyor musun? Serdengeçti zekice cevabı yapıştırır.
Öyle mi? Allah Allah!
Bu bir masal değil. Yaşanmış ve akit gazetesinde anlatılmış bir Serdengeçti anısı…
Bu kurallar Manzumesine saygısı ve yaşaması ile tanıdığımız bir arkadaşımızın arabasının vites kolundaki arıza nedeniyle arabasının geri vitese geçmemesi üzerine yaptığı bir espiri aktarılmıştı bize. Bu espri hatıralarımız da canlıdır. ”Bir de bize gerici derler. Oysa bizim arabalarımızın vitesi bile geriye geçmez. ” Demişti. Şaka ile karışık ama gerçekten Kur’an ile tanışan, onu anlayan ve anlatan bir neslin, yaşantısına onu yansıtan bir toplumun arabası bile geri vitese geçmez. Kalmış ki kafaları.
Yeter ki biz taklidi bırakalım.
Yeter ki biz, bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılalım.
Yeter ki biz onun kurallar manzumesini ve hayat kurallarını gençlerimize tanıtalım.
Toplumsal ve insani her türlü hastalığın tedavisinin kendisinde olduğunu o zaten ferman-ı ilahi ile tüm insanlığa ilan etmiştir.
Elinde KURAN BULUNAN GENCİN, DİĞER ELİNDE İÇKİ OLMAZ.
Bir elinde Kur’an olan gencin diğer elinde uyuşturucu olmaz.
Bir eli Kur’anı tutan gencin diğer eli fuhuş pazarının mallarını tutmaz.
Bir eli Kur’an tutan gencin diğer eli silah tutmaz.
Bir elinde Kur’an olan insan terörist olmaz, olamaz.
Evet!. . “Kur”an inananlar için gerçek bir yol gösterici ve şifa kaynağıdır. ”
Bu gün buhranlar içinde adeta alabora olmak üzere bir gemi gibi sallanan, kendine bir türlü bir rota çizemeyen gençlik için yol gösterici olarak onun ışığı yeter de artar.
Gemilerin pusulası arızalanırsa kutup yıldızı gibi yer ve yön bulmaya yarayan yöntemleri eskiden kaptanlar kullanırlarmış. Ahlakımızın kutup Yıldızı Hz. Muhammed (SAV) varken, ve Kainatın yaratıcısı O yüce Peygambere:”Şüphesiz ki sen çok yüce bir Ahlak üzeresin diyerek” Ahlakını övmüşken, bu nesle ahlak ve edepte idoller aramaya, gerek var mıdır?
İşte güneş kadar parlak bir yıldız Kur’an elimizde…
İşte Ay kadar parlak, lekesiz, aziz , latif, bir Peygamber önümüzde…
Onlar artık tozlu raflardan inip, tozları bir üfleme ile silinip, gönüllere akıtılacak bir çağlayana dönecek…
Ve tüm dünyanın hayranlıkla izleyeceği yeni, Allah’ın boyası ile boyanmış, peygamberin edep ve ahlakı ile süslenmiş bir nesil gelecek…
En önemlisi bu yeni nesil kendilerine yıllardır akla zarar zulümleri reva görenlerin din ve vicdan hürriyetinin de teminatı olacak.
Göreceksiniz Türkiye’nin LAİK yapısı da asla zarar görmeyecek.
Bundan sadece Laikler değil, laikçiler,
Atatürkçüler değil, Atatürk’ten geçinenler,
Milleti sevenler, GERÇEK Milliyetçiler değil, şoven ve faşist kafalılar, ülkücülüğü ve milliyetciliği ahlaksız kadınların kollarında arayanlar,
Dindarlar değil, dinci , din bezirganları,
Şehitlerini yüreklerine basanlar değil, şehit cenazelerini provake eden ölü seviciler ,
Yeraltında Önce tezgahları kurdurup, sonra pusu kurup askerimizi polisimizi insanlarımızı durdurup, sonra vurdurup, sonra da anıtını dikenler zarar görecek.
Çünkü Kur’an müminlerin gözlerini, basiretlerini açar….
Tuzak tezgahçıları, provakatörler, Millet düşmanları, servetlerinden başka bir şeyi düşünmeyen zavallılar, kan ve gözyaşından servet edinen kan tüccarları….
Artık işiniz daha zor…
Abdulkadir YÜCE
Yazar