Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, bir televizyon programında önemli açıklamalarda bulundu.
Ahmet Hakan'ın "Protesto edileceğinizi, baro başkanları tarafından pekte hoş karşılanmayacağınızı bilerek mi gittiniz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Gitmem görevimdi. Hepsi tarafından değil bir kısmı tarafından protesto edildim. Elbette bana kızacaklar. Ben birlik başkanlarıyım, en yakınlarındaki kişiyim. İnsan en yakınındakine kızar. O bakımdan tabi ki bana kızmak isteyeceklerdi ve bu onların hakkı. Ankara'nın belki son yıllarda gördüğü en şiddetli yağmurda, fırtınada zorunlu beklemeye zorunlu kılsanız... Benim de ne yaptığımı o hengamede bilmeleri mümkün değildi. Ben son derece haklı ve hoş gördüm.
İçeriden çok yakın arkadaşlarım da var geceyi onlarla birlikte dayanışma içerisinde geçiren. Parantez içinde söyleyeyim. O arkadaşlarımız da yürüme fikrine yakın olmayanlar. Yani yürümeyip polis önlerini kestiği için arkadaşlarımızın dayanışmaya gidenler. Hatta içlerinden birkaç arkadaşım "Gelme seni protesto edecekler" dedi. Ben de dedim ki "Haklarıdır beni protesto etmek. Etsinler. Ama yeter ki bu işi çözelim" dedim. Ben zaten oraya işi çözmüş gittim.
"Biz o 150 metre yürürsün yürümezsin şeklindeki bir inatlaşmanın kurbanı olduk"
Ben ve pek çok baro başkanı da yürüme fikrini yerinde bulmadık. Yani yürümek yerine, biz Meclis'te diyalogla bu işin makul noktada çözüleceğine inanıyoruz. Bu eylem Türkiye Barolar Birliğini'nin planladığı bir eylem değil. Valilikle görüştüğü, izin almak için müracatlar edildiği bir eylem değil bizim dışımızda. Bana ve arkadaşlarımıza SMS'le bilgi geldi. Planı okuduk. Deniyor ki, "Ankara dışından gelen sayın başkanlar girişte karşılanacak. Bir 100-150 metre kadar yürünülecek." Bunun da altını çiziyorum. Ortada büyütülecek bir mesele yok. Biz o 150 metre yürürsün yürümezsin şeklindeki bir inatlaşmanın kurbanı olduk. Ve yürümek haktır. Onun da altını çizeyim. Fakat biz onun yerine programın 2. safhasına katılmak istedik. Neydi o safha? Anıtkabir. Çünkü ben Anıtkabir'i bütünleştirici, birleştirici, siyaset üstü, partiler üstü bir yer olarak görürüm Türkiye milletinin büyük bir kısmı gibi. Anıtkabir'e gitmenin bir protesto değil, tam aksine yürüme fikrinde uzlaşmasak bile davada uzlaştığımız, birliğimizin korunduğunu göstermek için anlamlı bulduk. Ve Anıtkabir'e gelecekleri saatte biz Anıtkabir'e gittik. Aslanlı yolun ortalarında bir yerde bekliyoruz. Haber geldi, "otobüslerin önü kesildi, yürümelerine izin verilmiyor başkanların."
"Yüzde yüz haklılar öfkelenmekte"
Orada hemen bir kaç arkadaşlarımızla şunu konuştuk,"Anıtkabir'e kadar geldiğimize göre, Ata'nın huzuruna çıkıp, 1 dakika kısacık saygı duruşunda bulunalım. Oradan hemen yönetim kurulu üyelerimiz ve yürüyüşe katılmayacak olan başkanlarımız. Bu hak ihlalinin karşısında arkadaşlarımızın yanına dayanışmak için gidin. Ben de bu işi bakanlıklarla diyaloglarla çözmek için birliğe mekik diplomasisine gidiyim. Ve bunu yaptık. Paylaşmaz olaydım o fotoğrafı. Kötü niyet yok. Anıtkabir fotoğrafını paylaştıktan sonra bunu silmeye de içime sindiremedim. Yani yaptığımız kötü bir şey değil. Ama dışarıdan bakanlar özellikle yağmur altında bekletilen başkanlar haklılar. Ben de onların yerine olsam şunu söylerim; Biz burada polisle karşı karşıya gelmişiz, birisi yumruk yemiş. Sen oraya nazire yapar gibi şov yapar gibi Anıtkabir'e gidiyorsun. Yüzde yüz haklılar öfkelenmekte. Bu taraftaki durum o değil. Bir yanlış anlama. Tamamen iletişim kazası.