Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, meslek lisesi öğrencilerini “ara eleman” ithamından, iddiasızlığından arındırmak zorunda olduklarını ifade ederek, “Ara eleman tespiti, süreç içerisinde arka plana mahkûm insan rasyonalitesi oluşturdu, oluşturuyor. Mesleki eğitimde yetişen öğrenciler, ara eleman değil, aranan eleman düzeyinde olmalıdır” dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın Antalya’da düzenlediği “Eğitimden Üretime Sektörle İş Birliğine” temalı 2. Eğitim Kongresi’nin açılış panelinde konuşan Ali Yalçın, sözlerine, kongrenin, milli eğitim sistemine, çalışma hayatına ve üretim sektörüne büyük katkılar sunacağını düşündüğünü belirterek başladı.
‘Güçlü Türkiye’ için uğraşıyoruz
Türkiye’nin 2023 vizyonunu, “Yeniden Büyük Türkiye” hedefinin önemli eşiklerinden biri olarak gördüklerini kaydeden Yalçın, “İnsana, vatandaşa, haklara, özgürlüklere yönelik paradigma değişikliği yönüyle ‘Yeni Türkiye’ diyoruz. Yeniyi üretebilen, fikir geliştiren, politika zeminleri oluşturabilen, kendi sınırlarına hapsedilemeyen, küreselleşme çukuruna düşmeden yerkürenin bütününe barış, huzur, refah ve adaletin hâkim olması hedefini seslendirmek açısından ‘Büyük Türkiye’ diyoruz. Kendi geleceğiyle ilgili kararları kendi alabilen, ticaret, sanayi ve ekonomi alanında dünya ölçeğinde rekabet edebilen, başka toplulukları avlama peşinde olmayan, başkalarına da av olma hatasına düşmeyen, millete ve devlete yönelik yerel ve küresel tezgâhları bozabilen irade açısından da ‘Güçlü Türkiye’ için uğraşıyoruz” şeklinde konuştu.
Sorunları çözmek için hepimiz bir aradayız
“Mesleki ve teknik eğitim alanının hemen bütün başat aktörleri bu masada bir arada bulunuyor” diyen Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Meslek liselerinin öğretim sürecini yürüten öğretmenlerin, eğitim çalışanlarının temsilcisi olarak ben, benimle birlikte onları istihdam sermaye kesiminin temsilcisi, işçi sendikası temsilcileri, kamu işvereni vekili konumundaki arkadaşlarımız, akademisyenler de bu masada bulunuyor. Tabiri caizse, mesleki-teknik eğitimin, bu eğitim sürecinden geçenlerin, mesleki istihdam alanının doğrularını, yanlışlarını sahiplenmesi gerekenler olarak bir aradayız. Samimi olarak ve bütün açıklığıyla, bildiklerimizi, eleştirilerimizi, öngörülerimizi, önerilerimizi, tepkilerimizi ifade etmek durumundayız. Bu alanla ilgili ne yaptığımızı, neleri yapmadığımızı, beklentilerimizle uyumlu bir eylemlilik halimizin olup olmadığını, katkı ve katılım noktasında kişisel ve kurumsal kapasitemizi masaya yatırmalıyız.”
28 Şubat sürecinde yaşanan İHL’lere yönelik kısıtlamaları hatırlatan Yalçın, “Bu politika ve uygulamaların sonuçlarından meslek liseleri ve öğrencileri de etkilendi. İHL’lere yönelik katsayı zulmünün üreteceği kamuoyu tepkisini azaltmak için ‘mesleğe eleman yetiştiren ortaöğretim kurumları ile diğer öğretim kurumlarını ayrı değerlendirmek gerekir’ söylemi devreye sokuldu. Sonuçta ne olduğunu hepimiz biliyoruz: İlginin ve eğilimin azaldığı İHL’ler ve meslek liseleri. Katsayı adaletsizliğinin ürettiği iklim İHL’ler için de meslek liseleri için de öğrencisiz okullar, sınıflar üretti. Öyle ki, ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ mottosuyla mesleki ve teknik eğitim veren ortaöğretim kurumlarına yönelik ilgi ve farkındalık oluşturma kampanyaları düzenlendi. Bu kampanyayı başlatan ise üretim sektörünün büyük sermaye gruplarından biriydi. Amaç, toplumsal dinamikleri yok sayan vesayet sistemine eleştiri getirmek değildi. Vesayet döneminin eğitim alanında ürettiği dayatma, üretim sektörünü de etkileyince, nitelikle eleman noktasında sıkıntı oluşturunca ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ olarak ilan edildi” ifadelerini kullandı.
OECD ortalamasının üzerinde bir sıraya yerleştik
Üretme heyecanından ürün kalitesine, yeni teknolojilerden üretim felsefelerine birçok konuda yarış pistine yaklaşamadıklarını kaydeden Yalçın, “Yeni meslekleri, bunlarla ilgili eğitimleri, atölye ve laboratuvarları, materyalleri, modülleri, modüler programları edinmeyi de, geliştirmeyi de ıskalamak zorunda bırakıldık. Bunların sonucunu hep birlikte yaşadık: Gençlerin gelecek, iş ve ekmek kaygısı; sektörün ise ‘nitelikli eleman istiyorum’ mesajlı imdat çağrısı. Yakın geçmişte yaşadıklarımız bunlar. Şükür ki, bu tablolar, vahim durumlar geride kaldı. El birliğiyle geride bıraktık. Katsayı adaletsizliğinin sona erdirilmesi, eğitim programları arasında esnek geçiş imkânları, çağı yakalama telaşımıza aracılık eden eğitim-öğretim alanındaki gelişmeler ve daha birçok parametredeki değişiklik sayesinde mesleki ve teknik eğitim noktasında, nicelik verilerinde OECD ülkelerinin birçoğunun ve OECD ortalamasının üzerinde bir sıraya yerleştik” diye konuştu.
Eğitim-Bir-Sen tarafından hazırlanan Eğitime Bakış 2016 raporuna atıfta bulunan Yalçın, rapora göre, 15-19 yaş grubu gençlerin artık yarısından çoğunun mesleki eğitim programlarına katıldığını söyledi. Yalçın, şöyle konuştu: “15-19 yaş grubundaki mesleki eğitim alan genç oranımız, Almanya gibi sanayi devlerinin bile önünde görünmektedir. Yani, mesleki ve teknik eğitim kurumlarımızdaki öğrenci sayısında da, bu öğrencilerin toplam orta öğrenci sayısındaki payında da büyük bir artış var. Ortaöğretimde öğrencilerin yüzde 47’si mesleki ve teknik öğretim kurumlarına devam ediyor. Çok değil, 10-15 yıl önce sınıflarda öğrencinin olmadığı ya da birkaç öğrencinin olduğu meslek liselerinin, artık böyle bir sorunu yok. Peki, ne oldu da böylesi bir artış gerçekleşti? Bu artışın gerekçeleri, etkileri ve sonuçları neler, ne olabilir. Öncelikle şunu açıkça söylemeliyim ki, bu durum, sayılar ve oranlar üzerinden ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ kampanyasının beklenen/istenen sonuçlarını aldık demek büyük bir hata olur. Ancak AK Parti hükümetleri ve eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın hakkını teslim etmek gerekir. Çünkü başta katsayı olmak üzere meslek liselerinin önündeki bütün engeller bu dönemde kaldırıldı ve meslek liseleri için büyük bir yatırım yapıldı.”
Meslek liseli ötekileştirilmemeli, özendirilmelidir
Meslek liselerine giden öğrencilerin, ‘başarısız öğrenci’ nitelemesiyle bu okulları tercih etmeye zorlandığının altını çizen Ali Yalçın, “Meslek lisesine giden öğrenci profili mi yoksa gitmek zorunda kalan/bırakılan öğrenci kitlesi mi var sorusuna mutlaka anlamlı, gerçekçi ve durumu doğru yansıtan cevaplar üretmeliyiz. Bizim elimizdeki veriler, bu eğitim kurumlarımızdaki öğrencilerin ‘başarısız öğrenci’ nitelemesiyle bu okulları tercih etmeye zorlandığını gösteriyor. Bu anlamda ‘Meslek Liseli Ötekileştirilmemeli, Özendirilmeli’ şeklinde yeni bir çağrıya ihtiyacımız var. Aksi takdirde, meslek liselerindeki öğrenci sayısındaki artışı ‘başarı’ olarak değil, ‘sorun’ olarak görmek de mümkün. Zira bu liselerden mezun olanların ortalama aylık kazançları, genel lise mezunlarının aylık kazançlarına göre az bir miktar yukarıda. Sorunları doğru tespit etmek için açık konuşalım: Bugün meslek liselerini tercih edenler, meslek öğrenmek istedikleri için meslek liselerini tercih etmiyorlar; aksine, başka, yani daha kaliteli algılanan bir okul ya da okul türüne yerleşemedikleri için meslek liselerine mecburen gidiyorlar veya sistem tarafından zorla yerleştiriliyorlar. Şu an karşı karşıya olduğumuz en ciddi sorun da budur. Meslek liselerini ‘başarısız öğrenci evleri’ algısına kurban vermek, katsayı adaletsizliği üzerinden yaşamak zorunda kaldıklarımızı aratacak sorunlar doğurabilir. ‘Hiçbir şey olamadığı için, bari meslek lisesine gönderelim’ şekilde algılanan bir öğrenci profili, bizim için bir avantaj değil, büyük bir risktir. Bize düşen, bu riskleri gerçekçi bir şekilde değerlendirmek ve bugünden bertaraf etmektir” dedi.
Ara eleman tespiti, arka plan mahkûmiyeti üretiyor
Meslek lisesi öğrencilerini “ara eleman” ithamından, iddiasızlığından arındırmak zorunda olduklarını vurgulayan Yalçın, “Ara eleman tespiti, süreç içerisinde arka plana mahkûm insan rasyonalitesi oluşturdu, oluşturuyor. Henüz ortaokulu yeni bitirmiş, mesleki rehberlik noktasındaki ihtiyaçları ve hakları karşılanmamış bir erişkine, ‘meslek lisesini bitir işe gir’ baskısı üretiyoruz. Zihin kodlarına, ‘çok zorlama!’, ‘çok zorlamana gerek yok!’, ‘daha ötesini, daha üst öğrenimi düşünmene gerek yok!’ mesajını bir çırpıda veriyoruz. Eğitimi, türü ne olursa olsun, hangi öğretim programı uygulanırsa uygulansın ‘sektöre eleman’ yetiştirme faaliyeti olarak görmek hatasından vazgeçmeliyiz. Eğitim, sektöre eleman yetiştirmek için değil, insanı hayata hazırlamak, hayata insan kazandırmak için yürütülen, bu çerçevede insanın kendisini gerçekleştirmesine odaklanan faaliyetler bütünüdür. Bu ilk eşiği yok sayıp, doğrudan meslek elemanı, ara eleman, istihdam unsuru yetiştirmeye ya da bir üst öğrenime yerleştirmeye odaklanırsak, hayalleri sınırlanan, yani hedefler belirlemesi engellenen insanlar kitlesi oluştururuz. 14 yaşını yeni bitiren bir gencin bırakın iş bulmaya, istihdama, çalışma şartlarına ve şekillerine ilişkin bilgisini, kendisiyle ilgili bilgisi, kendini tanıma/tanımlama noktasındaki birikimi yeterli değildir” değerlendirmesinde bulundu.
Öğrenciler ara eleman değil, aranan eleman olmalıdır
Yalçın, mesleki-teknik eğitimin topluma ve bireye dönük lansmanında ve mevcut eğitim sistemindeki konumlandırılmasında ciddi bir sorun bulunduğunu dile getirerek, “Meslek lisesindeki gençlere, ‘Meslek lisesi mezuniyetiyle yetinmek zorunda değilsiniz, daha üst öğrenimle aynı meslek alanının bir üst basamağındaki mesleği yapabilirsiniz’ çağrısını yapmak istiyorum. Hayatında teknik resim çizmeyen, makine, tezgâh başına geçmeyen, mekanik iş ve işleyiş alanında ders görmeyenlerin mühendis olduğu bir zeminde meslek lisesi mezunlarını mühendis olmak, tekniker olmak noktasında motive etmekle başlayabiliriz işe. Ara eleman olmak yerine aranan eleman, nitelikli eleman, kalifiye eleman olmak noktasında fırsatları olduğunu, bunu meslek lisesi aracılığıyla da gerçekleştirebilecekleri algısı üretebiliriz. ‘Üretmek’, ‘icat etmek’, ‘yenilemek’ ve “yenilenmek” gibi faaliyetlerin, insan aklının orkestra şefliğiyle mümkün olabildiğini vurgulayarak, meslek lisesinin bu noktada bir son değil, başlangıç evresi olduğu konusunda yönlendirebiliriz öğrencileri” şeklinde konuştu.
Nitelikli çalışan, sorunsuz üretim çarkı demek
“Mesleki ve teknik eğitim denilince akla ilk gelenlerden biri de elbette, bu tür eğitim veren kurumlardan mezun olanları istihdam edenler. Antalya Organize Sanayi bölgesindeki sektör temsilcileri, ürettikleri mal ve hizmetin en iyisi olması adına nitelikli eleman peşindedir. Nitelikle eleman, kaliteli iş, kaliteli ürün, sorunsuz üretim çarkı, riskleri azaltılmış üretim bandı demektir. İstihdamı yapan sektör, bu istihdamın öznesini teşkil eden elemanın yetiştirilmesine yönelik eğitimin finansmanına katkı yapıyor mu? Büyük oranda ve çok net bir şekilde hayır yapmıyor. O, merkezi yönetim bütçesi aracılığıyla bir başka ifadeyle, kendisinin de pay sahibi olduğu, milletin parasıyla, fabrikasına eleman, ara eleman yetiştirecek kurumların bölümlerin açılmasını, buradan mezun olanlardan dilediklerini istihdam etmeyi hayal ediyor” diyerek sözlerini sürdüren Yalçın, şunları söyledi: “Aynı kişiler, meslek liselerinin, meslek yüksekokullarının hatta mesleki-teknik eğitim noktasında lisans programlarının finansmanına, burada öğrenim görenlerin istihdamına, istihdamını mümkün kılacak atölye-laboratuvar imkânlarının/fırsatlarının oluşmasına ne kadar katkı sağlıyor? Gerek ortaöğretim gerekse yükseköğretim düzeyindeki bu tür kurumların, atölye imkânlarının, materyallerinin, günün meslekleriyle, teknolojisiyle uyumla olması için ne kadar çaba sarf ediyor. Ne yazık ki, bulabildiğimiz ve bilebildiğimiz rakamlar boyutuyla çok yüksek değil buradaki rakamlar ve uygulamalar. Bu anlamda gerçekten sektör temsilcileri ‘Meslek Lisesi Memleket Meselesi’ anlayışında iseler bu tür eğitim kurumlarına birçok yönden ve çok daha fazla destek olmalıdır.”
Kamu işverenlerine ve sektör temsilcilerine çağrı
Kamu işverenlerini ve sektör temsilcilerini, meslek liselerine, meslek yüksekokullarına, lisans düzeyindeki öğretim program ve kurumlarına çağın teknolojik imkânlarıyla donatılmış atölye laboratuvarlar kazandırma noktasında sorumluluk almaya davet eden Yalçın, “Milli Eğitim yetiştirsin, devlet nitelikli eleman ihtiyacını karşılama faaliyetlerini finanse etsin bakışına sığınmaktan kurtulmalıyız. Bu noktada, esnaf sanatkar odalarına, konfederasyonuna, işçi sendika ve konfederasyonlarına, işveren sendikaları, birlik ve derneklerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Mesleki ve teknik eğitimde hep örnek verilen Almanya’dan bir örnek vermek istiyorum. Hamburg Ticaret Odası, toplam gelirlerinin yaklaşık yarısını mesleki eğitime ayırıyor. Bizim iş dünyamızın da bu şekilde mesleki ve teknik eğitime daha fazla destek olmasına ihtiyaç var. Özellikle de atölye ve laboratuvar ihtiyaçlarını, bunların güne-çağa uygun hale getirilmesini, günün üretim sistemleri ve makine parkları konusunda başta meslek liseleri olmak üzere, bu alandaki bütün eğitim kurumlarına daha geniş bir perspektifle destek olmalılar. Denizli’de tekstil, Karabük’te demir, İzmir’de petrol ürünleri odaklı sanayi tesislerinin, üretim tesislerinin varlığı gözetilerek mesleki-teknik öğretim kurumlarının bu alanlarla ilgili atölye ve laboratuvarlara sahip olması perspektifiyle sorumluluk almalı bu kuruluşlar. Öğretmenlere yeni gelişen teknolojilere dönük hizmet içi eğitim uygulamaları, araç-gereç-makine ve sistem tanıtımları noktasında mutlaka ilk sırada olmalılar” ifadelerini kullandı.
Mesleki ve teknik eğitim alanında her kesim ve kuruluşun, “birlikte ne yapılabilir” sorusunu sorması gerektiğini kaydeden Yalçın, yükün paylaşılarak eğitim süreçlerinin her ayağında birlikte düşünmenin ve yöntem bulmanın önemine dikkat çekti.
Öğretmenlere daha fazla destek olunmalıdır
Bir düşünürün “Problemler, sadece iş elbisesi giymiş fırsatlardır” dediğini belirten Yalçın, “Bu söz, mesleki ve teknik eğitim alanına çok uygun bir saptama. Bu alanda gerçekten ciddi sorunlarımız var. Bugün baktığımızda dünün ya da günün mesleklerine yoğunlaşan mesleki-teknik öğretim programları var. Yarına, geleceğe dayalı bir bakışla, fütürist bir anlayışla, yarının Türkiyesi’nde, yarının dünyasında hakim olacak meslekleri bugünden öğretim programlarına dahil etme açısından hiç de hızlı değiliz. Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim, sanayimizin imalat yerine montaj sanayi ile başlangıç yapması gibi bir tarihçeye sahiptir. Bu tarihi akışı artık değiştirmeliyiz. Yarın hangi meslekleri önceleyecekse bunları birlikte araştırıp belirlemeliyiz. Küresel rekabet ortamında bütün gelişmiş ülkeler STEM, yani matematik, fen, mühendislik ve teknoloji eğitimine eğilirken, bizim bu alanlara kayıtsız kalmamız düşünülemez. Ne yapıp edip, mesleki ve teknik eğitim okullarında da matematik ve fen eğitimini iyileştirmeliyiz. Benzer şekilde, küresel yarışta öne geçmek istiyorsak, ne yapıp edip, öğretmenlerimizi daha nitelikli hale getirmek için, onlara sürekli destek olmalıyız. Bu noktada hem Bakanlığa hem de biz sendikalara önemli roller düşüyor” diye konuştu.
Hedeflere ulaşmak üretmekle mümkündür
“Yetişmiş insan olmaksızın yetişmiş insan gücü kavramına odaklanmak, mesleki-teknik eğitim süreçlerini standartlaştırma, makineleştirme, robotlaştırma zeminlerine dönüştürür. Bu noktada, sadece mesleki-teknik eğitim evresinde değil, mesleği icra evresinde de ‘önce insan’ duruşunun ön plana çıkması gerekiyor” diyen Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Yeniden Büyük Türkiye hedefinin ön şartı, bunun gerçekleşeceğine inanmak, ilk adımlarının başlangıcı ise üretmektir. Mevcuda dair bir üretimden değil, istenen, beklenen ve ihtiyaca dönüşecek olana dair üretimden bahsediyorum. Türkiye, üretme heyecanı yüksek bir nesil ve bu nesil sayesinde de Türkiye 2023’e yönelik başarı hikâyeleri oluşturmak istiyorsa, mesleki-teknik eğitim alanı stratejik bir alan olarak karşımızda duruyor. Mükemmelliğin olağanüstü şeyleri başarmanın değil, sıradan şeyleri olağanüstü yapmanın sonucu olduğunu unutmadan, mesleki-teknik eğitim alanında, liseden ön lisans programlarına, lisanstan lisansüstü programlara yönelik kapsamlı bir yenilenme ve kapsayıcı bir davet oluşturmak zorundayız. Kapsayıcı davetten kastım, daha fazla insanın, mesleki-teknik öğretim görme tercihinde bulunması değil, bu alanda ve eğitim kurumlarında da başarı düzeyi çok yüksek öğrencilerin de öğrenim görme yönünde tercihte bulunmasıdır. Son çağrım şudur: Mesleki ve teknik eğitimi öyle bir hale getirelim ki, başta bizzat eğitim emekçileri olarak bizler olmak üzere, eğitime yön veren bakanlar ve bürokratlar, iş dünyasına yön veren işverenler de kendi çocuklarını mesleki ve teknik okullara gönül rahatlığıyla yönlendirebilsinler.”
Kongreye Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, General Elektrik Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Canan Özsoy, Antalya Valisi Münir Karaloğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, siyasiler, gazeteciler, iş ve eğitim dünyasının temsilcileri katıldı.