Cumhurbaşkanı Erdoğan,TÜMSİAD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada: "Yeni anayasada memur - işçi ayrımı kaldırılmalı." dedi.Türkiye'nin yeni bir anayasa yapması gerektiğini belirten Erdoğan, Başkanlık sisteminin hızlı hareket etmek için gerekli olduğunu söyledi. Hükümetin çalışmak istemediği bir memuru görevden almasından sonra bu kişilerin mahkeme kararıyla göreve döndüğünü belirten Cumhurbaşkanı, "Siz bir taraftan alıyorsunuz yargı bir taraftan geri iade ediyor, siz alıyorsunuz onlar iade ediyor. Böyle devlet idare edilir mi?" dedi.
Aslında bu niyet yeni değildir. Ta 2003 yılında çalışmalara başlanmış, 2005 yılı Nisan ayında da Kamu Personel Rejimi Reformu adı altında piyasaya sürülmüştü. Gelen tepkiler üzerine rafa kaldırılıp soğumaya bırakılan ancak çaktırmadan alt yapısı hazırlanmaya çalışılan bu projeye, Sosyal Güvenlik Reformu ile devam edildiği görülmüştür. 2006’nın Haziran ayında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Resmi Gazete ‘de yayımlanarak bütün çalışan kesimler tek bir Sosyal Güvenlik Kanunu’na tabii olacak şekilde birleştiriliyordu. Bu adım Kamu Personel Rejimi Reformu dedikleri ve buzdolabına kaldırdıkları çalışmanın en önemli adımlarından birisi idi.
İşi daha açık konuşmak gerekiyor. İktidar, adına Federasyon demeden ancak “Yerel Özerklik” adı altında yürürlüğe koymak istedikleri yeni bir rejimi ihdas etme çabası içindedir. Başkanlık sistemi diye tutturmalarının asıl sebebi de budur. Bu yeni rejim, yeni bir Kamu Personeli Rejimini de gerektirmektedir. Dolayısıyla Kamu personelinin bugünkü statüsüne olan alerjileri bundan kaynaklanmaktadır.
MOSSAD’ın ikinci başkanlığını yapmış David Kamhi, Ankarada Globalleşme Toplantısı’na başkanlık etmişti! Türkiye’nin yönetim yapısı; Kamu Yönetimi Reformu, sözde Kalkınma Ajansları gibi yasalarla zorlanıyordu. Bunların tamamı CFR’nin dayatmasıydı. Bilindiği gibi AKP’nin programı da 2001 Temmuz ayında ABD’den gönderilen CFR kaynaklı bir “memorandum” esas alınarak yazılmıştı.CFR’nin Türkiye’de “Site Devletçikleri” kurdurma projesinin yapı taşları yukarıda bahsettiğimiz “Reform” adı verilerek bize dayatılan uygulamalarla döşenmektedir.
Devlet memurluğu kavramı ile ilgili değişikliklerin sağlıklı yapılabilmesindeki en önemli engel de hükümet tarafından sendikalar olarak görülmektedir. Bunun içindir ki AKP hükümeti kendi elleriyle bir sarı sendika palazlandırmış, onu yetkili yapmak için ulufe olarak makam, mevki, koltuk dağıtmış ve dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışmıştır. Federalizmin önündeki en büyük engel olarak görülen sivil toplum yapısı ise Türkiye Kamu-Sen’dir hükümetimize göre.
Memur-Sen ve Hak-İş adlı Konfederasyonlar zaten arka bahçesiydi. Türk-İş yönetimini kendi uydusu haline getirmeyi başarmıştı. KESK ve DİSK ise ne hikmetse başka bir cepheden hükümetin memur ve işçi ayrımının kaldırılması isteğine destek vermişti. Şimdi diyeceksiniz, “KESK’in bu konuda desteğine inanmıyoruz.” Hemen desteğin nasıl olduğunu anlatalım:
Sendikaların konfederasyon düzeyinde birleşmesiyle ilgili tartışmalar parça parça yürüse de son olarak Ankara’da toplanan “Sendikal Kriz” konulu sempozyumun ardından hareketlendi. Bu sempozyumda Türk-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Salih Kılıç’ın, “Konfederasyonlar neden birleşme konusunu gündemine almıyor. Bu sendikalar bize babamızdan kalmadı” sözleri üzerine yeni bir süreç başlamıştı. Sendikal birlik tartışmalarının ilk başlatıcısı konumundaki Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu-KESK yürütülen tartışmalara “tabanda birlik” teziyle katılmıştı. Mevcut ekonomik politikaların emekçi kesimler içerisinde parçalanma ve dağınıklık yarattığını, emekçilerin büyük bir kısmının ise sosyal güvence ve örgütlenme haklarından mahrum olduğuna dikkat çeken KESK, bu kesimleri hedefleyen bir örgütsel yeniden yapılanma önermişti.
Devamında KESK Başkanı: “Çalışanların işçi memur şeklinde ayrılması zaten doğru değil. Memur kavramının yeniden düzenlenmesi lazımdır.Memur devlet adına oradaki erki, iradeyi kullanan kişidir. Kamu çalışanı ise kamuda hizmet üreten kişidir. Memur bürokratları kapsamalı. Ancak hükümet Avrupa'da var bizde de olsun diye bunu istiyor ama memurla işçi aynı olsun derken kamuda çalışanların iş güvencesini ortadan kaldırmak istiyorlar. Bunu kabul etmek istemiyoruz. İş güvencemize dokunmazlarsa, örgütlenme özgürlüğü ve grev ve toplu sözleşme önündeki engelleri kaldırırlarsa 'çalışan' olmayı kabul ederiz.”
DİSK Genel Başkanı Kani Beko da DİSK olarak memur ile işçiler arasındaki ayrımın kaldırılmasına sıcak baktıklarını belirtti.
İşçiler arasında bugün beş grubun var olduğunu dile getiren Beko şunları kaydetti:
“Bu beş grubu bizim bir gurupta toplamamız gerekiyor. Kadrolu işçiler, mevsimlik işçiler, taşeron işçiler, 4/B’liler, sözleşmeliler ve 4/C’liler. Bizim bu işçi arkadaşlarımızı tek grup içerisinde toplamamız gerekiyor. Memur ve kamu çalışanı arkadaşlarımıza da iş güvencesi verilmeli. 1 Mayıs’larda olduğu gibi ekonomik, sosyal, siyasi demokratik, sendikal haklarımızın verilmesi ilkesiyle sokaklara ve alanlara çıkıyoruz. Toplu iş sözleşmesi görüşmeleri iş barışı içerisinde bitmezse kamu çalışanları ve işçilerin yan yana, omuz omuza tolu iş sözleşmesini sonlandırma hakkının da olduğu bir yasal düzenleme yapıldıktan sonra elbette biz işçilerle memurların birleştirilmesinden yanayız.”
Görüldüğü gibi KESK, işçi ve memur sendikalarının tek çatı altında birleşmesini hatta bazı şartlar öne sürerek memur ve işçi arasındaki statü farklılıklarının kaldırılarak “çalışan” kavramı altında toplanmasını desteklemektedir. KESK ya çok safça bir siyaset izlemekte ya da devlet memurlarını saf zannetmektedir. “Grev hakkı verilirse, iş güvencesine dokunulmazsa biz bu tasarıyı destekleriz.”diyor. Şimdi bu beylere sormak lazım, iş güvencesi olduğu halde hükümetin devlet memurlarına reva gördüğü muamele ortadayken, kazanılmış haklar bir bir geri alınırken, insanlar, Tekel işçilerinde olduğu gibi, kapının önüne konulurken, okul idarecileri kazanılmış hakları olduğu halde gözünün üstünde kaşın var denilerek görevden el çektirilirken, mahkeme kararlarına rağmen sürgün edilen, görevine son verilen memur göreve iade edilmezken işçi memur ayrımı kaldırıldığında neler olacağını göremiyor musunuz? KESK’in sorunu şudur ki AKP politikaları aslında savundukları çok uluslu, çok kültürlü, çok dilli yeni rejim isteklerine uygundur ve düşünceleri iktidardadır. Ancak sol-devrimci çizgileri “yobaz – bağnaz” dedikleri yapıya da muhalefet etmelerini gerektirmektedir. Bu ikircikli, “olursa-bulursa” siyasetinin sebebi budur.
İşte ortada olan gerçek; KESK, Memur-Sen, Hak-İş, Disk ve Türk-İş küçük farklılıklarla hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın işçi-memur ayrımının kaldırılarak yerine “Çalışan” kavramının getirilmesine, sendikaların da buna göre dizayn edilerek işçi ve memurun tek konfederasyon altında örgütlendirilmesine destek verdikleri ve savunuculuğunu yaptıkları görülmektedir.Sadece Türkiye Kamu-Sen “şöyle olsa, böyle gitse” kıvırmalarına yaslanmadan net ve açık biçimde bu yeni rejim hevesine karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkış devlet memurlarının geleceğinin yegâne teminatının Türkiye Kamu-Sen olduğunun açık göstergesidir.
Ünsal ERKAN