Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, ders kitaplarının içerik olarak niteliksiz, özensiz, yetersiz olduğunu defalarca ifade ettiklerini belirterek, “Nitelik sorunu artık velinin cebini rahatlatmıyor, bilakis yükünü artırıyor. Öğretmenleri de velileri de yardımcı kaynak kitaplara iterek, yardımcı kaynak kitap endüstrisini besliyor. Ders kitaplarında olması gerekirken olmayan bilgilerin yardımcı kaynak kitaplarda işlenmesi, bir istismar zemini üretiyor; devleti israfa, vatandaşı masrafa sokuyor. İsrafı engellemek, ücretsiz ders kitabının amacına ulaşmasını sağlamak için, ders kitaplarının hazırlanış sürecinden ihale sürecine kadar titiz bir denetime tabi tutulması gerekiyor. Ücretsiz dağıtılan kitapların kalitesi kaynak kitaba ihtiyaç bırakmayacak şekilde artırılmalı, istismar önlenmeli; devlet israftan, vatandaş masraftan kurtarılmalıdır” dedi.
Eğitim-Bir-Sen 13. Bölge Toplantısı Isparta, Antalya, Afyonkarahisar, Burdur, Uşak ve Denizli teşkilatlarının katılımıyla Isparta’da yapıldı. Sendikal çalışmaların ve eğitim gündeminin konuşulduğu, istişarelerin yapıldığı, eğitim programlarının gerçekleştirildiği toplantıya şube başkanları, yönetim kurulları, denetleme ve disiplin kurulu üyeleri, ilçe temsilcilik yönetimleri ve kadın komisyonları katıldı.
Devlet israfa, vatandaş masrafa sokulmasın
Toplantının açılışında konuşan Ali Yalçın, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması uygulamasına değinerek, “AK Parti hükûmetleri döneminde başlatılan ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması faydalı, ebeveynlere nefes aldıran örnek bir uygulamaydı. Eğitim masrafları kaleminde oldukça ciddi bir yekûn tutan bu ders kitaplarının devlet tarafından karşılanmasıyla vatandaşın cebinin de kafasının da rahatlatılması amaçlanmıştı. Ancak ücretsiz dağıtılan ders kitaplarındaki nitelik sorunu bu amacın çok uzağında kalınmasına neden oldu. Biz dağıtılan ders kitaplarının içerik olarak niteliksiz, özensiz, yetersiz olduğunu defalarca ifade ettik ve bakanlığı uyardık. Nitelik sorunu artık velinin cebini rahatlatmıyor, bilakis yükünü artırıyor. Öğretmenleri de velileri de yardımcı kaynak kitaplara iterek, yardımcı kaynak kitap endüstrisini besliyor. Ders kitaplarını hazırlayan yayınevlerinin bir de yardımcı kaynak kitapları hazırladığı çarpık bir düzen oluşuyor. Ders kitaplarında olması gerekirken olmayan bilgilerin yardımcı kaynak kitaplarda işlenmesi, bir istismar zemini üretiyor; devleti israfa, vatandaşı masrafa sokuyor” ifadelerini kullandı.
Ders kitapları hazırlanış sürecinden ihale sürecine kadar titiz bir denetime tabi tutulmalıdır
İsrafı engellemek, ücretsiz ders kitabının amacına ulaşmasını sağlamak için ders kitaplarının hazırlanış sürecinden ihale sürecine kadar titiz bir denetime tabi tutulması gerektiğini vurgulayan Yalçın, “Bu konuda, özellikle bakanlık, eğitimin paydaşlarıyla istişare içinde olmalı, tespit ve önerileri dikkate almalı, gereğinin yapılması için mevzuya ciddiyetle yaklaşmalıdır. Biz diyoruz ki ücretsiz dağıtılan kitapların kalitesi kaynak kitaba ihtiyaç bırakmayacak şekilde artırılsın, istismar önlensin; devlet israftan, vatandaş masraftan kurtarılsın” şeklinde konuştu.
Kadına yönelik şiddete de İstanbul Sözleşmesi’ne de karşıyız
Aile içi şiddetin, özellikle de kadına yönelik şiddetin son derece ciddi bir sorun olduğunu kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kadına şiddet, geleneğimiz, kültürümüz, örfümüz ve inancımızla çelişmektedir. Şiddet, hayatın her alanında karşımıza çıkan büyük bir sorundur. Okulda öğretmene, hastanede sağlık çalışanına, evde kadına ve çocuğa yönelen şiddetle mücadele edilmesi gerekiyor. Biz, kime yöneldiğine ve kimden geldiğine bakmaksızın şiddetin her türüne karşıyız ve şiddet kültürüyle mücadele edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Şiddetle mücadelede yasaların tek başına caydırıcı ve etkili olmadığını açık ve net bir şekilde gördük, görüyoruz. O nedenle, şiddetle mücadelede en etkili aracın eğitim olduğunu düşünüyoruz. Tahammül kültürünü geliştirmek, güçlünün erdeminin zayıfı korumakta olduğunu anlatmak; kin, nefret ve intikam duygusunun inancımız ve örfümüzle uyuşmadığını öğretmek, şiddete karşı güçlü bir kültür üretmek zorundayız. Ancak yaşanan şiddet olaylarını, genel olarak şiddet başlığı altından çıkararak cinsiyete indirgeyen anlayışları ise sorunlu ve sorumsuz olarak görüyoruz. Nasıl ki erkeğe yönelik şiddet cinsiyetleştirilmiyorsa, kadına yönelik şiddeti de cinsiyet temelli ele almak doğru değildir. Kadınlara yönelen şiddeti cinsiyet ideolojisi üretmeye malzeme kılan küresel feminist ve eş cinsel lobinin dayattığı kavram ve söylemlerden, mevzuat ve projelerden uzak durmalıyız. Bu bağlamda, Türkiye’nin, İstanbul Sözleşmesi’ni kamuoyunda tartışmadan, hukuki ve toplumsal yapımızı dikkate almadan, çekincesiz olarak imzalayıp onaylayan ilk ülke olmasını ‘devletin gaflete düşmesi’ olarak yorumluyoruz. Çünkü görüyoruz ki İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte dayatılan toplumsal cinsiyet aldatmacası kadını koruyamadığı gibi aileye de zarar veriyor; medeniyet değerlerimizle, inancımızla ve kültürümüzle açıkça çelişiyor. ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’, ‘cinsel yönelim’, ‘cinsel eğilim’, ‘toplumsal cinsiyet kimliği’ gibi kavramlar sadece biyolojik cinsiyete değil, aynı zamanda insanın varoluşuna saldıran bir zemini inşa ediyor. 2011’de yetkililerin şerhsiz imzalamakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’ne Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya ve Slovakya karşı çıkmıştır.”
Toplumsal cinsiyet ideolojisi bir kültürel değişim ajanıdır
İstanbul Sözleşmesi ve arkasındaki ideolojinin, şiddet sorununa cinsiyet temelli yaklaştığını ve bir cinsiyet ideolojisi ürettiğini dile getiren Yalçın, “Sözleşme, farklı cinsel yönelimleri meşrulaştırmakta, eş cinsel evliliklere yasal zemin üretmektedir. Kadını aileden yalıtarak aile kurumunu zayıflatmaktadır. Toplumsal cinsiyet ideolojisi bir kültürel değişim ajanıdır. Toplumu ifsat eden, aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesi, sonuçları itibarıyla son derece yıkıcıdır. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde alternatifsiz ve vazgeçilemez bir anlaşma değildir. Küresel bir sorun olan şiddete karşı geleneği, örfü, dini olağan şüpheli ilan etme hatasından dönülmelidir. Biz bu görüşlerimizi defaatle ve çeşitli vasıtalarla yetkililerle paylaştık. Bir kez daha hem Sayın Cumhurbaşkanına hem de TBMM’ye bir çağrıda bulunuyorum: İstanbul Sözleşmesi iptal edilmeli, Türkiye, sözleşmeden çekilmelidir. Sözleşmeye dayanılarak çıkarılan sorunlu düzenlemeler de iptal edilmelidir. Kadına şiddet de dâhil, şiddet sorununa karşı kapsamlı, istişareye dayalı, medeniyet değerlerimizle uyumlu stratejik bir çalışma yapılmalıdır” diye konuştu.
Kadınlar Komisyonumuz çok önemli bir misyona sahiptir
“Kadınlar Komisyonumuz tam da bu noktada çok önemli, çok stratejik bir misyona sahiptir” diyen Yalçın, “Aileye karşı düzenlenen küresel komploya, cinsiyetsizleştirmeye, eş cinselliğe, aile içi şiddete, kadının çalışma hayatında karşılaştığı sorunlara, mobbinge, tacize, düşük ücrete karşı, inanç değerlerimizden devraldığı sahih duruşla, entelektüel müktesebatıyla, kapsayıcı, dengeli, çözüm odaklı ve müteyakkız şuuruyla, derinlikli ufkuyla Kadınlar Komisyonumuz çok önemli, çok stratejik bir misyona sahiptir. Bu tarihî vazifeyi, yüklendiği medeniyet davasını teşkilattan, üyelerden aldığı güçle onurlu bir şekilde taşımakta, her geçen gün etki çıtasını daha da yukarılara taşımaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
Gençlerimizin genetik kodlarıyla, akıl, kalp ve inancıyla oynanıyor
Ali Yalçın, dijital çağın kuşatıcı atmosferinde gençlerin genetik kodlarıyla oynandığını kaydederek, şunları söyledi: “Mehmet Akif İnan, ‘Biz, Tanzimat’tan beridir, iflah edilmemek için, başına örülmedik çorap bırakılmayan bir düşünce nizamının çocuklarıyız’ diyor. Bugün de o çorap başımıza, özellikle de gençlerimizin başına örülmeye devam ediyor. Gençlikle ilgili dile getirilen bütün kaygılar, bütün feryatlar haklıdır, yerindedir. Tehlike, görmezden gelinemeyecek kadar büyük, kayıtsız kalınamayacak kadar yakındır. Birkaç istatistiki bilgi paylaşmak istiyorum. Türkiye’de gençlerin yüzde 20’si hiç kitap okumuyor. Gençlerin yarısı hiçbir süreli yayını takip etmiyor, fikri takip mekanizmaları yok, sadece yüzde 7’si sivil toplum örgütlerinde yer alıyor. Gençlerin yüzde 90’ı bir siyasi partiye üye değil. Şu an Türkiye’de 51 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı var ve Türkiye’de tam 4 milyon genç çevrimiçi grup oyunları, yani e-oyun oynuyor. Dijital çağın kuşatıcı atmosferinde gençlerimizin genetik kodlarıyla; akıl, kalp ve inancıyla oynanıyor. Din yorgunu, inanç ve gayret kaçkını bir gençlik hedefleniyor. Bu büyük bir meydan okuma, büyük ve yıkıcı bir dalgadır. Bu ultra-seküler dalga karşısındaki tek güç, şuurlu gençliktir. Kültür emperyalizmine, işgale, sömürüye, kapitalizme, hedonizme, ateizme, deizme, eş cinselliğe, cinsiyetsizleştirmeye, aile düşmanlığına karşı şuurlu gençlik tek muhkem kalemizdir.”
Mehmet Akif İnan’ın ‘Düşüncemizin aydın adaylarını gençlik içinde aramalıyız. Bütün zamanımızı bir gençliğin eğitimine ayırmamız gerekiyor. Düşüncemizi, kavgamızı sırtlayacak olan gençliktir’ sözlerine atıfta bulunan Yalçın, “Genç Memur-Sen işte bu perspektifin ürünü olarak, gençlerimizi kapitalizmin yeni nesil dijital saldırılarına, emperyalizmin kültürel soykırımına, LGBT, feminizm ve cinsiyetsizleştirme kumpasına, ahlaksızlık bataklığına, kandırıp dağlara kaçıran terör odaklarına, Batı merkezli ahlaksızlık, bencillik, köksüzlük furyasına karşı inanç ve medeniyet değerlerimize sarılarak koruyor” dedi.
‘Bir Bilenle Bilge Nesil’de hedefimiz, 10 bin öğretmen, 100 bin öğrenci ve 400 bin kitap
Bir Bilenle Bilge Nesil projesiyle liseli gençleri medeniyetimizin değerleriyle buluşturduklarını söyleyen Yalçın, şöyle devam etti: “Her geçen gün daha fazla öğretmeni öğrenciyle bir araya getiriyoruz. Projemiz, geçen yıl 6 bin öğretmen, 65 bin öğrenci kapasitesine ulaştı. 195 bin kitap dağıtıldı. Bu yıl hedef, 10 bin öğretmen, 100 bin öğrenci, 400 bin kitap! Nihai hedefimiz, Türkiye’nin bütün okullarında bu çalışmayı sürdürülebilir bir kapasiteye ulaştırmaktır.”
Kütüphane projesiyle gençlerimizi ‘Yedi Güzel Adam’la buluşturuyoruz
Yedi Bölgede Yedi Güzel Adam Kütüphanesi projesinin de çok önemli olduğunu belirten Yalçın, “4 yılda yedi bölgede 28 kütüphane kuruldu. Amacımız, Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde bu kütüphaneleri yaygınlaştırmak, gençlerimizi ‘Yedi Güzel Adam’la buluşturmaktır” diye konuştu.
ADEM, akademik düşünceye zenginlik kazandırıyor
Akademik Düşünce, Eğitim ve Medeniyet Öğrenci Topluluğu’nun (ADEM) çalışmalarına da değinen Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “ADEM, üniversitelerimizdeki düşünsel canlılığa katkı sunuyor, akademik düşünceye zenginlik kazandırıyor. İnsanlık İçin İyilik Meşalesi mottosuyla hareket eden ADEM, kelamı, kalemi, analitik düşünceyi, eleştirel aklı merkeze alarak, yarının akademik birikimini, Türkiye’nin entelektüel geleceğini, nitelikli sendikacılığın güçlü kadrolarını yetiştiriyor. 103 üniversitede fiilen faaliyet gösteren ADEM, 2 bin 500’den fazla öğrenciyi bünyesinde bulunduruyor ve her geçen gün daha fazla üniversitede daha fazla öğrenciyle buluşarak üniversitelerimizin fikir ve aksiyon düzeyini yukarılara taşıyor.”
Konuşmaların ardından, Nevzat Öylek, Hüseyin Rahmi Akyüz ve Said Ercan birer sunum yaptılar.