Türkiye’nin AB Bakanlığı Kurmak suretiyle üyelik müzakereleri yürüttüğü Avrupa Birliğine üye ülkelerin eğitim sistemlerini incelediğimizde eğitim yönetiminin ulusal, bölgesel ve yerel olarak uygulandığını görürüz. Kıbrıs ve Polonya’da eğitim merkezi bir yapıya sahip olmasına karşın, Malta ve Slovakya da 1990 yılından itibaren yerelleşme sürecine hız verilmiştir. Bunun yanında Letonya Litvanya ve Slovenya’da eğitimin sisteminin yönetimi, hem ulusal hem yerel düzeyde ele almak mümkündür. Macaristan’da çoğunlukla eğitim yönetimi yerel düzeyde olup, Çek Cumhuriyetinde ise eğitim kurumlarının gün geçtikçe artan özerkliğinden bahsedebiliriz. Esas dikkati çeken özellik ise Çek Cumhuriyeti, Malta, Letonya, Estonya, Slovakya’da okul kurullarının eğitim yönetiminde öne çıkmasıdır. Kısaca AB ülkeleri için Eğitim yönetiminde Bölge ve yerel kurullar ve okul kurullarının varlığından söz etmek mümkündür.
AB ülkelerinde okul yönetimleri öğretmenini kendisi seçebilecek, bütçe planlamasını kendisi yapabilecek güçlü bir yapıya sahipken ülkemizdeki son zamanlarda uygulanmaya çalışılan okul yönetimi değişikliğinden bahsedelim.
Okul Müdürleri kadrolu değil de görevlendirme statüsünde atanması ile ne değişecek bir bakalım. Acaba eğitim yönetiminde yapısal olarak köklü değişiklikleri hayata geçirmek mi hedefleniyor? Dilerseniz sorularla ilerleyelim. Okul yönetimleri daha güçlü bir yapıya mı kavuşacak? Özerk mi olacak? Eğitim planlamasını okul kendisi mi yapacak, bütçe yönetimini kendisi mi planlayacak? Okul müdürünün yanında velilerden, sivil toplum örgütlerinden, okul çalışanlarından, öğrencilerden ve yerel yönetimlerin temsilcilerinden oluşan bir kurul mu oluşturulacak? Yönetim kurulundan başka bir de eğitim kurulu mu alacak? Öğretmenlerini okul yönetimi mi seçecek? Öğretmenler kurulunun yetkisi mi arttırılacak? Kararlar bu kurullarda mı alınacak? Katılımcı bir okul yönetimi mi oluşturulacak? Okul yönetiminde yetki ve sorumluluk paydaşlara dağıtılacak mı? Cevap hayır mı? O halde bu kadar enerji ve zaman kaybı, okullardaki kargaşa ve gruplaşmalara ve verim kaybına neden olmanın bir anlamı var mı sizce? Okul bileşenlerine %40 idareye %60 takdir yetkisi vermekle demokratik katılım sağlanmış olduğu mu düşünülmektedir? İdarenin “seni müdürlükten aldım yerine seni müdür yaptım” değişikliğinden ve keyfiyetinden başka bir değişiklik olmayacaksa; okulu gene müdür tek başına yönetecekse neden eski müdürü aldın diye sormazlar mı adama?
Elbette Avrupa Birliği ülkelerinin eğitim modelinin aynısı değil ama Türkiye’nin kültürel ve sosyal yapısına uygun yeni bir özgün okul modeline ihtiyacı olduğu açıktır. İlk akla gelen yöntem ise okulun paydaş kurulların katılımı ile yetki ve sorumluluğun paylaştırılması ve katılımın genişletilmesidir. Ancak sadece yöneticiyi başka bir yöneticiyle değiştirmeye kilitlenmiş bir anlayışla bu değişimin hayata geçirilmesi mümkün olamayacağı da gün gibi ortadadır. Sadece kadrolu müdürün yerine, görevlendirme müdürü getirmekten ibaret olan değişikliğin, eğitim sistemimize ne yönde bir ivme kazandıracağını hep birlikte zaman içinde göreceğiz.