Ülkemiz yöneticilerinin apar topar aldığı bir karardı mecburî eğitim ve mecburi eğitimden kaynaklı sıkıntılar onlarca yıldır sürgit devam ediyor. Ah mecburi eğitimin sıkıntılarından ve onun hallerinden.
18 Ağustos 1997 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 4306 sayılı kanunla mecburi eğitim 5 yıldan 8 yıla çıkarılmıştı. 28 Şubat’ın buz kesen havasında daha çok siyasî kaygılarla eğitim zorunlu olarak 14 yaşına taşınmıştı. 1997/98 eğitim öğretim yılında bütün ülke zorunlu 8 yıllık eğitime geçmişti. 30 Mart 2012 tarihinde kabul edilen Kanun ile de zorunlu eğitim kademeli olarak 12 yıla çıkarıldı.
Her insan eğitimi hak eder ve insanlara fırsat ve imkanlar oluşturulursa herkes öğrenebilir. Öğrenmede doğuştan getirilen etmenlerin etkisi azdır. Öğrenemeyen birey yoktur sadece doğru fiziki koşullar ve yöntemler uygulanmamıştır. Her birey eğitim hakkından faydalanacak koşullara sahip olmalı ve ülkemizde her vatandaş asgari 12 yıllık eğitime tabi olmayı hak eder. Kitabî cümlelerin pek büyük kısmına herkes katılır. Fakat gerçeklik böyle midir? Asla değildir. Çünkü insanın her bir bireyi parmak izi kadar farklıdır.
Ülkemizin müfredat programları onlarca kez değişmesine rağmen ana omurgasını hiçbir zaman değiştirmemiştir. Şu açmazdan hiç çıkılmadı, herkese aynı şeyleri öğretme gayreti. İstanbul Atatürk Fen Lisesi öğrencisi ile Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencisi aynı müfredat programına tabi. Bir öğretmenin bütün meslek hayatı boyunca öğrendiği her şeyi öğrenciye aktarmasını bekleyen bir program var. Öğretmen dahi müfredatın tamamını bilemez ve sınıfa derse giderken çalışması, bakması, not alması icap eder. Bu halde öğrenciden en az 8 miğfer dersi öğrenmesini beklemek mantık dışı, hatta imkânsız. Ülkemizde 12 yıllık eğitimi tamamlamış hiçbir birey yoktur ki bu derslerin tamamını bilmiş, öğrenmiş ola.
Kelimelerin sihir güçleri vardır. Kelime değişince mantalite de kayboluyor. Öğrenci ne demektir. Öğrenen. O halde öğrenebilir de herkes öğrenebilir de. Öğreneceksin. Talebe ne demek talip olan. O halde birinci koşul şart istemek. Bireyin talep etmediği hiçbir şeyi gerçekleştiremezsiniz. Yemek yemeyeceğim diyen birine kim hangi güzellikte yemek yaparsa yapsın yediremez. Kelimelerle düşünmediğimiz zaman esası da yitiriyoruz. Sınıfı ve dersi bilmeyenler ahkam kesiyor. 17 yaşında gücünün zirvesinde, gençlik ateşinin kıskacında ve öğrenmek istemeyen birine öğretmen ne yapabilecektir. Hele bir de bu sınıf talip olanlar ile talip olmayanların karışıklığında ise öğretme fiili gerçekleşebilir mi? Gerçekleşmiyor zaten. Televizyonda yarışma programlarında üniversite bitirmiş “Napolyon’u ilk defa duydum “ diyenleri içimiz yanarak seyrediyoruz. İşte onlar bu sınıflardan neşet ediyor.
Şimdi geçen yıl çalışılan ve liselerde 10 zayıfınız olsa dahi geçtiğiniz sistemi değiştirecek yönetmeliği tartışıyoruz. Halihazırda öğrencinin not ortalaması 50 ise ne kadar zayıfı olursa olsun geçiyor. Yönetmelik değişikliği bu not ortalaması ile geçmeyi kaldıracak. En fazla 3 dersten sorumlu geçme toplamda da en fazla beş dersten sorumlu olma şartlarını getirecek. Böylece öğrenci her dersi geçmek durumunda kalacak ve dersin hakkını yerine getirecek. Beklenti bu.
Herkes fizik, matematik, kimya, tarih, coğrafya, edebiyat vb. öğrenemez. Bunu talep de etmeyebilir. Belki başka yetenekleri vardır. Meslekî eğitimde de bu dersleri veriyoruz. Orada da durum değişmez. Bu on binlerce öğrencinin sınıf kalması demek olur. Peki mevcut durum ideal mi değil artık sınıflarda ders işlemek büyük bir fiil oldu. Geçtik ahlak, erdem ve değerlerin aktarılmasını vukuatsız bir gün şükür sebebi.
Mecburî eğitime tabi tuttuğunuz bireyi sınıfta bırakmanız hukukî olur mu bilmem ama hakkaniyetli olmaz. Bireyin ilgisi akademik başarıya yönelik değilse onu bir kürek mahkûmu gibi okula mahkûm mu edeceksiniz. Sınıf tekrarına kaldığında vücudunun iriliğinin avantajıyla alt sınıflarda neler yaşatacağını da öngörüyor muyuz? Sınıf tekrarına sürekli kalan bireyin öfkesini ve kırılganlığını topluma nasıl yansıtacağı da hesap edildi mi? Sorular uzar gider fakat cevap yoktur. Zira daha önce sınıfta kalmanın neden zorlaştırıldığı ve öğrencilerin kolayca sınıf geçmelerinin önünün açıldığı tartışılmadan ve bunu gerektirecek nedenler bertaraf edilmeden sadece yolun başına dönmüş oluruz. Yaptığımız eylem fizik kuralları gereği sıfır hükmündedir.
Liseler mecburî eğitim dışına çıkarılmalıdır. Sadece 9. Sınıf mecburi olmalı ve bireye 15 yaşından sonra hayatını nasıl yönlendireceği konusunda seçme şansı tanımalıdır. 18 yaştan sonra tanınan seçme şansı bir imkansızı zorluyor. Bireyin o saatten sonra bir meslek edinmesi mümkün değil. Müfredat programları en az beş farklı öğrenci talebine göre kolaydan zora doğru düzenlenmelidir. En alt seviyede temel vatandaşlık bilgileri, okur yazarlık olmalı en üst seviyede ülkemizin bilim insanı ihtiyacını karşılayacak yüzde bire hitap edecek taliplilere yönelik programlar olmalıdır. Programlar arası geçişler sağlanacak tedbirler alınmalıdır. Ülkemizin sorunu müfredat programlarıdır. Okuma yazmayı kavrayamamış bireye trigonometri öğretmeye çalışmak mümkün bir iş değildir. Taşı binlerce kez havaya atsanız bile ona uçmayı öğretmezsiniz.
Liselerde sınıfta kalma sadece belirli problemleri çözer fakat yeni onlarca problem de oluşturur. Başaramayan öğrenciyi sonsuza kadar mı sınıfta bırakacağız? Hem kanadı olmayanı uçmuyorsun diye suçlamak, suçlu ilan etmek nasıl sonuçlar doğuracaktır. Mecburi eğitim Avrupa ülkelerinde olduğu gibi 9 yıl olmalı sonrası mesleğin içine alınmalıdır. Okulsuz toplumun tartışıldığı bir çağ yaklaşıyor. Okulun bireye kattığı öğrenme becerileri artık yüzde 3 ler seviyesindedir diyor araştırmacılar. Mecburî eğitimdeki bu ısrar neden?
İbrahim Hakkı Celis
memurpostasi.com