ABD Başkanı Trump’ın, BM Güvenlik Konseyi’nin 1980 yılında İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak ederek başkent ilan etmesini geçersiz sayan 478 sayılı kararına rağmen Kudüs’ü işgalci ve korsan devlet İsrail’in başkenti ilan edip, büyükelçiliklerini oraya taşıma kararı, sadece Müslümanlarda ve Hristiyanlarda değil, aklıselim düşünen bütün dünyada infiale sebep olmuştur. Hiçbir beşeri kararın, tarihin vereceği karardan daha güçlü olmayacağı bilgisi ve bilinciyle söz konusu kararı açık, kesin bir dille kınıyor, reddediyoruz. Bu karar bizim için yok hükmündedir.
Kudüs, bütün insanlık için önemlidir. O eşsiz tarihi derinliği, manevi iklimi ile adeta temelleri gökyüzünde atılmış bir şehir gibidir. Kudüs bütün inananlar, bütün Müslümanlar için ötelerden haberdir. Göklerden bir yankıdır, yansımadır. İlahî bir müjdedir. Çağları aşan ufkundan insanlığın kalbini aydınlatan, onurunu ağartan yansıma o ışıktır. Kudüs esasen inançlı her insanın sığındığı ortak mekândır. Bu engin insanî özelliği ile medeniyetlerin gözdesi ve biricik merkezidir.
Kudüs, anlayıştır, genişliktir, esenliktir, selâmdır, selâm yurdudur. Ona saygı duyulmalı, hürmet edilmeli, ihtimam gösterilmelidir. Kudüs’e saygı duymak bütün bir insanlık birikimine, medeniyetlerin kadim ve kök değerlerine saygı duymaktır.
Kudüs, üç dinin kendi hususiyet ve ritüellerini yaşayarak buluştuğu ortak mekân olarak dünya barışı için eşsiz bir numunedir, imkândır. Burada tesis edilecek bir uyum, uzlaşma ve anlaşma bütün dünya barışını mayalayacak mahiyete sahiptir ya da burada oluşacak bir ayrışma, zıtlaşma, çatışma bütün dünyayı yakacak bir ateşin kıvılcımına dönüşebilir. Bölgenin sakinleşmeye, barışa fazlasıyla ihtiyaç duyduğu bir dönemde verilen bu karar, sonu gelmez çatışmaların alevlenmesine yol açacak sorumsuzlukta provokatiftir.
Nereden bakılırsa bakılsın, bu kararın akılla, reel politikle, dünya gerçekliğiyle açıklanacak bir tarafı bulunmamaktadır. ABD’nin BM kararları hilafına hatta bütün olarak kendi siyasi tercihlerinin tersine, Siyonist lobilerin Trump’ı sıkıştırmasıyla verildiği anlaşılan bu kararın doğuracağı sonuçlar, bölgenin geleceğine hizmet etmez. Bu karar, öngörüden, siyasi basiretten uzaktır. Öfkeden ne yaptığını bilmez bir çılgınlığın, akıl tutulmasının yansımasıdır. Her şeyden evvel, uyandıracağı tepki ve infiallerin hedefi olacağı sebebiyle en başta ABD’nin çıkarına değildir. Uzak yakın emperyal amaçları için tarihî, dinî, kültürel hakikatleri hoyratça tepeleyip geçenler, tarihi sonuçlarla ezilecekleri tehlikeli bir yolda ilerlemektedir. Özellikle soğuk savaşın bitiminden sonra, barışı değil de adeta kaosu çoğaltmak için özel, yoğun çaba gösteren ABD, son zamanlarda dış siyasetini açıkça terör örgütleriyle iş tutarak sürdürme çılgınlığına, bu kararla bir yenisini eklemiştir. ABD’yi yöneten siyasal aklın, bu kararla, Siyonistlerin dayatmalarına teslim olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Kudüs, siyasi egemenliklerin, çıkar çatışmalarının ve düşmanlığın aparat ve malzemesi yapılmamalı; tarihi derinliğine, kültürel çeşitliliğine uygun olarak barışın sembol şehri olarak kalmalıdır.
Bu muazzez şehir, dini inançlara dayanarak, kendinden başkasına hayat hakkı tanımayan bir vandallıkla tahakküm kurmaya çalışan siyonizmin zulüm ve zorbalığına terk edilemez. Bu zorbalığın Kudüs ve Filistin’de 70 yıldır işgal, işkence, sürgün, katliam yaparak ne ölçüde insanî trajedilere sebep olduğunu bütün dünya gördü, görüyor. Trajedi, bütün dünyanın ilgisizliğinden güç ve cesaret bularak devam etmektedir. Bu son meşum karar, zorbaları daha da cesaretlendirirken, dayanmanın son sınırına gelmiş mazlum Filistin halkının ve bütün Müslümanların haklı öfkesini daha da keskinleştirecektir. Esasen bölgede zaten yaşanmakta olan acı ve ızdırapların artacak olmasından samimi Yahudiler de muzdariptir. Bu karar evvelâ onları olumsuz etkilemektedir.
Müslümanlar Kudüs’e barış yurdu anlamında ‘Dar’us Selâm’ demişlerdir. Benzer kutsallıklar atfederek üç dinin inananlarının birlikte yaşadıkları bu ortak şehir mekânının ‘barış’la adlandırılması çok anlamlıdır. Çünkü kutsallar çarpıştırılmamalı, insanlar birbirinin kutsallarına saygı göstererek birlikte yaşamanın yolunu aramalı, bulmalıdır. Medeniyet de din de bu amaca ulaşmayı gaye edinir. Farklılıkları, özellikle de dinî farklılıkları, hoşgörü ve barışla koruma gereğinin önemine inanmayanlar, sonu gelmez savaşların fitilini ateşlerler. İsrail ve ABD’yi güdümüne aldığı gözlenen siyonizm, Müslüman ve Hristiyanların dini inanç ve duygularını kanatan bir sorumsuzlukla bir savaşın fitilini ateşlemekten kaçınmıyor gözükmektedir. Dini, siyasî veya ideolojik amaçlarına ulaşmak için izledikleri yol, hiçbir akli gerekçeyle izah edilecek cinsten değildir. İnat ve saplantıları, ruhlarını karartmış, gözlerini köreltmiştir. Başka hassasiyetlere duyarsız bu kör siyaset, ancak ateş ve kanla büyüyecek bir kaosa ortam hazırlar. Bu kaos, hazırlayanları da vurur. Ancak bu çılgınlığın kabartacağı öfke dalgasının kendilerini yutup yok edeceğini söylemek de kehanet değildir.
Vakit geçmeden, geç olmadan, telafisi imkânsız noktaya gelmeden, Müslümanların ve bütün insanlık vicdanının denize dönüşecek öfkesi kaynamadan, kabarmadan, cehennemin kapıları aralanmadan bu yanlış karardan derhal dönülmelidir. Her şeye rağmen adil, kalıcı, barışçıl bir çözüm isteniyorsa, İsrail işgal ettiği Filistin topraklarından 1967 sınırlarına çekilmeli, iki devletli çözüm hayata geçirilmelidir.
(Kudüs bizim için hususi anlam ve çağrışımıyla ayrıca önemlidir. Kurucu genel başkanımız Mehmet Akif İnan ‘Kudüs Şairi’ olarak da bilinir. O’nun şiirlerinde karşılığını bulduğu şekliyle, bütün ümmetin his, özlem, beklenti ve öfkesine ortak olarak Trump’ın bu kararını asla kabul etmiyoruz. Bizim için Kudüs, Filistin’in başkentidir.)