Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi, "İnsanca yaşamak herkesin hakkı... Bunu gerçekleştirmek, öncelikle gücü, zenginliği ve iktidarı elinde tutanların görevidir" sözleriyle iktidarı göreve davet etti.
Selvi'nin yazısı aslında çok önemli ve temel değerleri özünde taşıyor.
Uzun yıllar iktidarı elinde bulunduranların, memurların maaşlarının iyileştirilmesi konusu geldiğinde, sürekli bahaneler üreterek buna pek yanaşmaması karşısında aslında iyi bir cevap niteliği taşıyor.
İşte o açıklamalar:
İlk insandan bugüne insanlık ailesinin her bir ferdi diğerinden öz olarak farklı değildir. Bu doğrultuda bizlerin ilk hareket noktası insanca yaşamak herkesin hakkı olduğu iddiasıdır. Bunu gerçekleştirmek, öncelikle gücü, zenginliği ve iktidarı elinde tutanların görevidir.
İktidar ve mülk sahipleri elde ettikleri imkânın iktidarın uhdesinde bir emanet olduğunu unutmamalıdır! Ancak yıllar boyu bazı istisna dönemleri hariç olmak üzere maalesef bu zümreler sahip olduğu şeyi bir emanet değil, müktesep hak olarak görüp paylaşma ve başkalarının da ondan yararlanma hakkı olduğunu göz ardı etmiştir. İmtiyaz kullanmak, kendi kişiselini gerçekleştirmek için adil paylaşıma yanaşmak istememiştir.
İslam tarihinde önemli bir örnek olan Hz. Ebubekir, zekât vermeyenlere (elindeki mülkü paylaşmak istemeyenlere) savaş açmıştır. Çünkü o mülkte ihtiyaç sahibi kişilerin hakkı vardır. Onların hakkını almak ve hak sahiplerine vermek, yani herkesin hakkını alabilmesini temin etmek yetkilinin görevidir.
Adil paylaşımın yapılmaması nedeniyle haksızlığa uğrayanların hakkını alabilme ve dayanışma mücadelesinden sendikacılık doğmuştur.
Adalet ve imtiyaz kavgasında hedefini küçültüp dünyevileştirmeden yüce değerlerle şekillenmiş davamızın idealize ettiği bireyler olarak, bazı şeyleri gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz.
Bir idealin, anlayışın hayata geçirilebilmesi için belli parametrelerin aşılması gerekir. Bunun için de; ideallerimiz, zihniyetimizin fikir düzeyinde paylaşılan, kabul gören, geniş kitlelerde merak, heyecan ve ümit oluşturabilmelidir. Bu çerçevede fikrin anlatımı, açıklanması, soruların cevaplandırılması gerekir. Yani kitleler akli olarak ikna edilmeli, kalbi olarakta tatmin edilmelidir. Bu ideal, anlayış kişilerce her istediğinde incelenebilir ve izlenebilir olmalı, özlü ve damıtılmış bir sunumu yazılı ve görsel ortama taşınabilmelidir.
Fikrin bir ütopya olmaktan öteye geçebilmesi için uygulama alanları bulabilmeli, pratiğe taşınabilmelidir.
İdeali gerçekleştirecek bir ekip olmalı, çalışmalar onların öncülüğünde sürdürülmelidir. Bunun için de iyi yetişmiş, öz güveni yüksek, sorumluluk üstlenebilecek kadrolara ihtiyaç vardır. Yani özverili, azimli, gayretli, insicamlı işleyen bir teşkilat olabilmeliyiz.
Kanaatimce bunun için yeterli şartı sağlayacak gerekli bilgi, birikim ve tecrübeye sahibiz. Çalışmalarımızı ve birikimimizi eğer sahip olduğumuz ortak zemine taşıyabilirsek, hedefe ulaşabilir, önemli başarılara imza atabiliriz.
Netice olarak, Necip Fazıl’ın dava taşı dediği şeyin gediğine konması topyekûn ortaya koyacağımız performansa bağlıdır. Bunun için de her birimiz yüce hedeflerimizin taşıyıcısı birer nefer olabilmek için çaba sarf etmeli ve aranan insan benim diyebilmeliyiz.
kaynak: www.memurpostasi.com