Kimilerine göre durup dururken nereden çıktı bu "laiklik" tartışması.
Kimilerine göre ise "laiklik" bir sorun olarak ülke gündeminden hiç düşmedi.
Tartışmaların fitilini Meclis Başkanı Sayın İsmail Kahraman ateşledi.
İstanbul'da bir toplantıda yaptığı konuşmada:
"laiklik yeni Anayasa'da yer almasın" deyiverdi.
Demesiyle beraber yeni bir tartışma da kendiliğinden başlamış oldu.
"Şimdi sırası mıydı?" Diyenler olabilir.
Başımızda zaten çok ciddi sorunlar var, bir de laikliği mi tartışalım, başka işimiz kalmadı mı, diye söylenenler çıkabilir.
İlk bakışta sureti haktan görünen bu serzenişler bir hakikati ifade etmekten ziyade, kanıksanmış/kanıksandırılmış bir durumun devamını isteyenlerin taleplerini dillendiriyor.
Toplumsal mutabakatı mümkün olan en üst düzeyde sağlayabilecek yeni bir anayasa yapma eşiğinde olduğumuz bu günlerde, cemiyet hayatı üzerindeki tesiri tartışılmaz olan "laiklik" gibi bir maddenin üzerinde herhangi bir uzlaşı sağlamadan, cari olan bir maddeyle devam etmek ne kadar sağlıklı olur?
Yürürlükte olan bir maddeyle devam etmek ya da onu izale etmeden ufak tadilatlarla yola devam etmek kime, hangi faydayı sağlar?
Yeni Anayasa hazırlanırken "laiklik" tartışmalarından uzak kalalım, Anayasa'daki laiklik maddesini aynen koruyalım diyenler bu maddeden dolayı hiç bir külfete katlanmamış olan tuzu kuru beyazlardan başkaları değildir.
Bir "Batılılaşma" projesi olarak Müslüman Millet'e dayatılan laiklik ülkemizdeki uygulanış biçimiyle hiç bir zaman maşeri vicdanda kabul görmemiştir.
En temel insan haklarından olan inandığı gibi yaşama talebiyle boynunu kaldıran her vatandaş tepeden inmeci laiklik uygulamasının kılıcını ensesinde hissetmiştir.
Sözü uzatmaya gerek yok. Mütedeyyin veya gayri mütedeyyin her T.C. vatandaşı ama özellikle Müslüman kahır ekseriyet "laiklik" belâsından çok çekmiştir.
Dolayısıyla bizar olanların en tabii hakkıdır şikâyete mevzu olan konuyu tartışmak.
Hülasa diyoruz ki toplumsal mutabakatı en üst düzeyde gerçekleştirebilmek için "laiklik" tartışılmalıdır.