Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk ekranlarında yayınlanan “Söz Hakkı” programında ülke ve çalışma hayatı gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yenikapı ruhunun sözde kalmaması gerektiğinin altını çizen Genel Başkan İsmail Koncuk, bu ruhun devam etmesi için siyasi iktidarın özellikle kamuda ciddi adımlar atması gerektiğini söyledi.
Genel Başkan İsmail Koncuk, katıldığı canlı yayında, 15 Temmuz hain darbe girişiminden kamuda yaşanan ihraçlara, mülakat sisteminden iş güvencesine kadar bir çok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.
KONCUK: TERÖRLE MÜCADELEDE KARARLILIK DEVAM ETMELİ
Tüm şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet dileyerek sözlerine başlayan Genel Başkan İsmail Koncuk, terörle mücadele kararlığın devam etmesi gerektiğine vurgu yaptı. Koncuk, “15 Temmuz’dan bu yana kamuda ciddi problemler yaşandı. Bu problemlerin bugünden yarına hemen çözülmesini beklemiyoruz. Tabii, 15 Temmuz gecesi şehit olan vatandaşlarımıza askerlerimize, öncesinde ve sonrasında şehit verdiğimiz Mehmetçiklerimiz ve polislerimize ayrıca sivil vatandaşlarımıza yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Terörle mücadelede kararlılık devam ettirilmelidir. Terör örgütünün tehditlerine boyun eğmeyecek kadar büyük bir ülkeyiz. Aziz milletimiz acılar yaşıyor, sıkıntılar yaşıyor, göz yaşları sel olup akıyor ama bu mücadelede de geri adım atılmamalı. Ne yazık ki terörle mücadelede ciddi hatalar yapıldı. Bilhassa çözüm süreci denilen o süreçte yapılan hataların bedelini halen ödüyoruz. Siyasi iktidarın bir hatasıydı bu süreç. Zamanında Türkiye Kamu-Sen olarak uyardık bu konuda. Daha sonra bu sürecin buzdolabına kaldırıldığı ifade edildi. Temennim o ki, terörle mücadele süreci kararlılıkla devam etsin, sayın Başbakan, sayın Cumhurbaşkanı, muhalefet partileri ki özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli’nin çok ciddi bir desteği var terörle mücadele konusunda. Cumhuriyet Halk Partisinin de destek verdiğini biliyoruz. Bu destekle beraber siyasi iktidar terörle mücadelede yapılması gereken ne varsa bunu ortaya koymalıdır. Bu mücadeleden bir an geri atılması önümüzdeki dönemde terör örgütünün daha da güçlenmesi ve başımıza bela olması sonucunu doğuracaktır. Bu kararlılığın devam etmesi ve ettirilmesi şarttır bu konuda samimi olmalıdır. Maalesef siyasi iktidarın “kararlıyız” dediği birçok şeyden zamanı gelince çok farklı uygulamalar yaptıklarını 14 yıllık iktidarları boyunca gördük. Biz milli özelliği tebaruz etmiş bir sendikanın temsilcileriyiz. Dolayısıyla milli birlik beraberliğimizi, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, Anadolu coğrafyasında güven içinde yaşama hakkımızı tehdit eden adı Pkk, fetö, Daeş..ne olursa olsun bu coğrafyada yaşama hakkımıza göz diken tüm unsurlarla kararlı bir mücadele veriliyorsa biz her zaman onların yanında oluruz. Hem de siyasi ve ideolojik bir ayrım düşünmeden. Türkiye Kamu-Sen böyle bir konfederasyondur. Milletin birlik ve beraberliğini göz önüne alarak hareket ederiz” dedi.
KONCUK: HALA “BENİM ADAMIM” DERSENİZ, YENİKAPI RUHUNU YAŞATAMAYIZ!
15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkan Yenikapı ruhunun çok önem arz ettiğini belirten Genel Başkan İsmail Koncuk, bu ruhun devam etmesi için öncelikli olarak siyasi iktidarın adımlar atması gerektiğini kaydetti. Koncuk, “15 Temmuz’da alçak bir darbe girişimi yaşandı, TBMM ilk defa bombalandı, 242 vatandaşımız askerimiz, polisimiz alçakça şehit edildi. Bunu asla unutmayacağız. 15 Temmuz’dan sonraki süreç çok iyi değerlendirilmelidir. Bir gevşeme görüyorum bu süreçte. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan, Yenikapı’da oluşan ruhun devam etmesi şeklinde ifadeler kullandı. Aynen katılıyorum. Zaman zaman iktidar partisinin ya da muhalefet partilerinin bu ruhun bozulmaması konusunda uyarıcı açıklamalar yaptıklarını da görüyoruz. Yenikapı ruhu denilen bu ruhun milletimizin tamamını kucaklayan bir ruh olması gerektiğini ifade etmek lazım. Yenikapı ruhu bu coğrafyada yaşayan herkesin kucaklanması gerektiğini ifade eden, ayrımcılık yapılmaması gereken bir ruhtur. Biz bu ruhtan şunu anlıyoruz. Hükümet kimseye “Benim yandaşım, benim karşıtım” demeyecek. Hain gruplar dışında bu ülke için yararlı gördüğü her insanı kucaklayıcı bir tavır sergileyecek. Peki Yenikapı ruhunu devam ettirmek adına ne yaptıklarını öncelikle sayın Başbakan’ın açıklaması lazım. “Bu ruh bozulmasın” tamam, temennimiz bu. Bundan sonraki sürecin Türk milleti açısından çok rahat bir süreç olmayacağını görebiliyoruz. Şu anda Fırat Kalkanı operasyonu, Musul meselesi ki, nereye gideceği belli değil. Biz bu ortamda elbette devletimizin yanındayız. İçinde bulunduğumuz durum ve şartlar siyasi bölünmüşlüğün Türkiye açısından bir fayda sağlamayacağını hepimize göstermekte. Bunu sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’da görüyor, muhalefet partileri de görüyor.
Peki bu ruhun devam etmesi anlamında siyasi iktidar olarak siz hangi adımı attınız? Kamuda bu birlikteliği sağlamak adına hangi adımları attınız? Makam koltuklarını hak eden insanların oturması adına hangi mevzuatta bir düzenleme yaptınız? Ayrımcılığın ortadan kaldırılması adına atılan yeni adımın ne olduğunu ben görmek istiyorum. Şu ana kadar bunu göremedik. Yenikapı ruhu soyut olmaktan çıkarılmalı, somutlaştırılmalıdır. Siz hala makamları benim adamım anlayışı ile dağıtırsanız, Yenikapı ruhunu yaşatamayız. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberlik ortamını sağlayamayız. Şu an OHAL ile yönetiliyoruz. 15 Temmuz öncesi yaşananlar aynen devam ettirilirse bizim buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Eylem yapmıyoruz, saygı duyuyoruz, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz en önemli günleri yaşıyoruz. Bu oluşan birlik havasını bozan taraf asla biz olmayacağız. Mevzuat düzenlemesini sil baştan ele alalım. Sınava dayalı hak edenlerin makamlara geldiği, memleketimiz için faydalı olacak insanların önünü açacak düzenlemeleri hayata geçirelim. Bunlar hayata geçti mi? Hayır. O zaman bu nasıl bir ruh? Külfette birlikte varız, savaşta, ölümde, şehitlikte varız. Mesele nimette de birliği sağlayabiliyor muyuz? Külfette birlikte Yenikapı ruhu derseniz olmaz, külfette de nimette de birlik olacak. O zaman Yenikapı ruhunu güçlü kılabiliriz” dedi.
KONCUK: MÜLAKAT İLE LİYAKATİ TESPİT EDEMEZSİNİZ
“Mülakat çok iyi niyetle yapılsa bile olumlu sonuçlar doğurmaz” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Bin tane, on bin tane yandaşımızı işe alacağız diye bu işi yapıyorsanız ayağınızı sıkıyorsunuz. Yüzbinlerce insanı kendinize düşman hale getiriyorsunuz. Bu bir yol değildir. Bu sistemden vazgeçilmelidir” dedi. Koncuk, “Son yapılan mülakatla öğretmen alımı. Mülakatla öğretmen ya da memur alınırsa, en cahil insan dahi bu sonuçlara güven duymanın mümkün olmadığını bilir. Kimse kimseyi, kandırmasın. Milli Eğitim Bakanı sayın İsmet Yılmaz’ın kulakları çınlasın, “En liyakatli öğretmeni seçiyoruz” diyor, yapmayın sayın Bakan, kendinizi mi kandırıyorsunuz, yoksa milletin gözünün içine baka baka insanlarını mı aldatmaya çalışıyorsunuz? Mülakatla liyakat sistemi oluşturulmaz. Mülakatla liyakati tespit edemezsiniz. Bu mümkün değildir. Bakın, yüzlerce mülakat komisyonu oluşturuldu, bu komisyonların hepsinin çok iyi niyetli olduklarını varsayalım. Yüz tane mülakat komisyonunun bakış açıları ve değerlendirmesinden yüz tane farklı değerlendirme ve puan çıkar. Farklı puan çıkması haksızlık meydana getirir. Düşünün KPSS’de 90 puan almış birini çağırıyorsunuz. Trabzon’da bir komisyon bakıyor KPSS’den aday 90 puan almış, diyor ki, “KPSS’de 90 almış bende 90 vereyim” iyi niyetle değerlendiriyor. Adana’da ki mülakat komisyonu bakıyor, yine 90 almış bir aday, “Bende 100 vereyim” diyor. Ne oldu şimdi? Trabzon’daki komisyon iyi niyetli düşündü, 90 verdi, Adana’daki komisyonda iyi niyetli düşündü ve 100 verdi ama iki o iki kardeşimiz KPSS’de aynı başarıyı göstermesine rağmen sözlü sınavları esas alındığı için atamalarda bu iki aday arasında 10 puanlık bir fark oluşuyor. Dolayısıyla mülakat çok iyi niyetle yapılsa bile olumlu sonuçlar doğurmaz. İşin olumsuz taraflarından hiç bahsetmeyeyim. Mesela, Türkiye 7.’si 97 puan almış, Fetöcülükle bir alakası yok, işsiz olduğu bir dönemde o dershanede çalışmış bir kardeşimize 47 puan vermişler. Türkiye 7.’si bu kardeşimiz. Fetöcülüğü ya da bölücü olduğu tespit edilmişse tamam bir şey demiyorum ama şimdi bunu görmezden mi gelelim? Biz daha önce yaptığımız açıklamalarda bölücü olduğu sabit olan unsurların kamudan temizlenmesini ifade ettik. İyi bir güvenlik soruşturması yapılsın, mülakata gerek duyulmasın. Yine KPSS puanını kullanın ama bölücü vs. ise bunları eleyin. Mülakatla bu yapılmaz. İddia ediyorum, şu anda bile mülakatla atananların için o anlattığım vasıfları taşıyan bir çok kişi vardır. Sağlam bir güvenlik soruşturması yapılmadı. Bakıyorum Milli Eğitim’den sonra Sağlık Bakanı Recep Akdağ’da “Mülakat yapabiliriz, çalışıyoruz” diyor, maşallah, çalışın. Torpil bulamayan, gariban vatandaşın çocuğu, ağaç kabuğu kemirsin, işsiz gezsin, böyle mantık olmaz.
İktidar partisini uyarıyorum, “Bin tane, on bin tane yandaşımızı işe alacağız” diye bu işi yapıyorsanız ayağınızı sıkıyorsunuz. Yüzbinlerce insanı kendinize düşman hale getiriyorsunuz. Bu bir yol değildir. Bu sistemden vazgeçilmelidir. Türkiye Kamu-Sen olarak mülakatla alıma karşı dava açtık. İnşallah yargı olumlu yönde karar verir. Ancak burada bir sakatlıkta var. Çocuklarımız KPSS’ye giriyor, puanlarını alıyorlar, “Biz sözlü sınav yapacağız” diyorlar, çocuklar sözlüye giriyor ama bu sefer diyorlar ki, “Ben seni KPSS sınavına göre sözlüye çağırırım ama atamanı yaparken KPSS’de aldığın puana bakmam, sözlüde aldığın puanla atarım” Aynı şeyi Milli Eğitim Bakanlığı Şube Müdürlüğü sınavında yaptı. Biz dava açtık, yargı, “Yazılı sınav sonuçlarını değerlendirmeye almadan sadece sözlü sınavla atama yapamazsınız” dedi. 1739 şube müdürü atanmıştı, hala bu tartışma devam ediyor. Hala Milli Eğitim Bakanlığı bu problemi çözebilmiş değil yargı kararına rağmen. Karar çok net. Yani sembolik bir puanla sözlü puan yapılabilir. Örneğin 100 üzerinden 20 puan alınabilir, bunu anlayabiliriz. Kişinin diksiyonuna, kılık kıyafetine bakabilirsiniz. Bunu da gerçi üç beş dakikada anlayamazsınız ama madem inat ediyorsunuz sözlüde belki böyle bir şey yapılabilir. 20 puanı buradan ver ama yüzde 80’ini KPSS’den aldığı puanla belirleyin. Dolayısıyla yargı kararlarına ters bir uygulamayla karşı karşıya kaldığımızı ifade etmek isterim” dedi.
KONCUK: HAKSIZLIKLARI DİLE GETİRMEK MAĞDUR EDEBİYATI MIDIR?
15 Temmuz sonrasında çıkartılan KHK kapsamında açığa alınan ya da tutuklanan kamu çalışanları arasında terör örgütü Fetö ile ilgisi olmayanların da bulunduğuna dikkat çeken Koncuk, Başbakan’ın “Mağdur edebiyatı yapıyorlar” şeklindeki açıklamasını eleştirdi. Koncuk, “Siyasi partilerimizin liderlerinin grup konuşmalarını dinledim. Sayın Başbakan şöyle bir ifade kullandı; “Kimse mağdur edebiyatı yapmasın.” Biz açıklamalarımızda “Hukuka ve adalete uygun davranın” dediğimizde, mağdur edebiyatı mı yapmış oluyoruz? Başbakan’ın bu yaklaşımını anlamakta zorlanıyorum. Haksızlık karşısında uyarıda bulunan siyasi partileri ve bizleri mağdur edebiyatı yapmakla suçlarlarsa, işin içinden çıkamayız. İktidara göre, yapılan her şeye doğru dememiz lazım ama durum öyle değil. FETÖ ve PKK terör örgütü ile mücadele etmek için OHAL ilan edildi. Hukuki bir mücadelenin zeminini başlatmak için OHAL ilan edilmesi doğru, çünkü 15 Temmuz da günü devletin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden hain bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldık. Bir takım devletlerin de taşeronluğunu yapan bir örgüt tarafından bu girişim gerçekleştirildi. Bununla ilgili kamuda dahil olmak üzere bir takım hukuki girişimlerde bulunmayı , tedbirler almayı tabi ki anlıyoruz. Bunlar yapılırken, bu örgütle ilgisi olmayan insanları da yok eden bir seviyeye gelinmişse, birilerinin de bu gidişata dur demesi gerekir” dedi.
KONCUK: BU İŞİN KABAK TADI VERDİĞİNİ BAŞBAKAN’IN VE CUMHURBAŞKANI’NIN DA GÖRMESİ GEREKİR
Toplumda yaşanan korku ve endişe durumunun hat safhaya ulaştığını dikkat çeken Genel Başkan İsmail Koncuk, “Sayın Başbakan’ın mağduriyetler konusunda uyarıyı yapanlara kızmak yerine, mağduriyetin ne olduğunu ciddi şekilde değerlendirmesi lazım” dedi. Koncuk, “İktidar partisinin il başkanlarından biri açıklamasında, açığa alınan memurların hepsi için “bırakın ağaç kabuğu yesinler” diyor. Bu açıklamalar karşısında Başbakan’ın müdahale etmesi lazım. Bylock uygulamasından söz ediliyor. Örneğin Sinop’ta üniversitede çalışan bir hocamız var. Sinop Üniversitesi yazdığı yazıyla “Fetö terör örgütü ile ilginiz yoktur görevinize dönebilirsiniz” diyor. Ancak bu arkadaşımız hala tutuklu olarak bulunduruluyor. Bu şekilde nasıl mücadele edeceğiz? Kimin ne yaptığı belli değil. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Bank Asya’da hesap açmış herkesi FETÖ terör örgütüne mensup diye nasıl görebilir insan? Tanıdığım milliyetçi birçok arkadaşım faizsiz bankacılık diye buraya hesap açmış. Terör örgütü ile ilgisi olmayan ancak açığa alınan öğretmenlerden evlere temizliğe gidenler var.
Malatya’da bir savcımız bylock kullanıyor diye açığa alınmış. Aslında apartman olarak ortak internet ağı kullanılıyormuş. Apartmanın ortak internet ağı kullandığı tespit edilmiş ama hala göreve iade edilmedi. Başbakan’ın mağdur edebiyatı yapıyorlar diye eleştirmesi yerine, gerçekten mağdur olanları tespit ederek bir an önce yapılan hatadan dönülmesi gerekir. Bu arkadaşlarımızın göreve iadesi konusunda da talimat vermesi lazım. Bu konuda artık ciddi bir infial uyanmaya başladı. FETÖ ile ilgili olmayan birçok kişi tutuklanmış, meslekten ihraç edilmiş veya açıkta bekliyor. Geçtiğimiz günlerde, İzmir’de bizim şube başkanımızın evini polis basıyor. Bizim şube başkanlarından herhangi birinin FETÖ ile ilgisi olduğunu düşünen kişi aklını peynir ekmekle yemiştir. Bir ihbar var diye, araştırmadan veya ifadeye çağırmadan ev basmanın anlamı nedir? Önce bir araştırsın bakalım, FETÖ ile ilgisi var mı! Bu şekilde mücadele yapılamaz, işin içinden çıkamayız. Birileri sanki bu işi özellikle sulandırıyor. Bu zulmedenlerin ve zalimce davrananların geçmişinin incelenmesi gerekir. Görecekler ki bunlar azılı Fetöcü çıkacaktır. Bunlar zulmederek kendini gizlemeye çalışıyor. Ankara Emniyet Müdürü açıklamasında, 40 bin ihbar var ve bunlar arasında oğlunu şikayet eden babalar, kocasını şikayet eden eşler de var. Bu işin kabak tadı verdiğini artık Başbakan’ın da Cumhurbaşkanı’nın da görmesi lazım.
Toplum da ne yapacağını şaşırdı. Gözaltına alınan, ihraç edilenleri hemen hain ilan ediyor. Bazı şeyleri toplumun da görmesi lazım. Bugüne kadar kötülük görmedikleri bir kısım masum insanları hain ilan etmeleri doğru değil. Kırmızı liste, turuncu liste, mavi liste var. Bylock hiç kullanmadığı halde ortak internet nedeniyle kırmızı listede olanlar var. Bylock’un adını ilk kez duyanlar var. Ortak internet kullananlar mavi listede olabiliyor. Burada Adalet Bakanlığı’nın savcılarımızı bu konuda uyarması lazım. Ancak herkes kendinden endişe ediyor, bir korku sarmalı almış gidiyor. Karar verme noktasında olanlar bile endişe ile hareket ederek imzalar atıyor. Bundan dolayı sağlam kararlar da vermeye korkuyorlar. Yanlış kararlar verildikçe masum insanların canı yanıyor. Bu asla siyasi tartışma konusu değil. Sayın Başbakan’ın bu uyarıyı yapanlara kızmak yerine nedir diye ciddi şekilde değerlendirmesi lazım. Bu anlayış devam edemez. Sadece memurlar değil, hiçbir suçu günahı olmayan bazı esnaflarımız da bu sıkıntıyı yaşıyor.” dedi.
KONCUK: ASILSIZ İHBARLARLA İLGİLİ BELGE GETİRİN, İLGİLİ KURUMLARA ŞİKAYETTE BULUNACAĞIZ
Konfederasyon olarak mağdur olanların yanında olduklarını belirten Koncuk, ilgili belgeler kendilerine ulaştığı takdirde şikayette bulunacaklarını belirtti. Koncuk, “Cumhurbaşkanı’nın “ At izi it itina karıştı” sözünden sonra ılımlı bir ortam oluştu. Ancak yine aynı noktaya geldik, herhâlde bu sözü Cumhurbaşkanı’nın bir daha söylemesi gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı söylemeden hiçbir şey değişmiyor, düzelmiyor. 2010 yılında KPSS hırsızlığını biz tespit ettik. Zamanın savcısına verdik. Bir şey yapılmadı. Bizim ismini verdiğimiz kişi, soruların 5 gün öncesinden kendisine verildiğini itiraf etmesiyle eğitim bilimleri sınavını iptal etmek zorunda kaldılar. O dönemde FETÖ mensubu olan bütün basın yayın organları benim aleyhimde yorumlar yaptı. Hırsızı yakalayan biziz ama bizi hırsız ilan ettiler. O dönem tertemiz sınav diye bunları savunan kişiler, bugün bizim dediğimiz noktaya geldi. Bugün bizi Fetöcü diye ilan etmeye çalışanlara, o dönem fetöcüler bizi linç ederken neredeydiniz, diye sormak lazım. Bir şeyler söylerken, elimizi vicdanımıza koymak gerekir. Bizi kimse Fetöcülükle ya da başka şeylerle itham edemez. Adamın ağzı çarpılır. Dün koyun koyuna fetöcülerle yatanlar, bugün bize bu örgütü bulaştırmaya çalışıyorlar. Ama bunu yapamazlar. İhbarcıları da tanıyoruz. KHK’ları istismar eden bürokratlar var. Kim olursa olsun, eğer bize belgesi gelirse mutlaka ilgili kurumlara şikayetçi olacağız. Gelen şikayetleri Başbakanlığa ilettik.
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı olarak söz veriyorum. Hangi makamda olursa olsun, KHK’ları istismar ederek masum insanlarımızın açığa alınmasına, tutuklanmasına sebep olanları belgeleriyle birlikte bizlere ulaştırabilirler. Bu meseleyi şahsi husumetlerini çözme yeri olarak görenler, kin duygularını ön palana çıkartarak hareket edenlerle ilgili belgeler geldiğinde ilgili kurumlara mutlaka şikayette bulunacağız. Bu durum artık FETÖ ile mücadele etmekten çıktı, başka alanlara şahsi hesaplaşma şekline döndü. Bunlara dikkat etmemiz lazım.
Sanal alemde bazı paylaşımlar yapan arkadaşlarımız var, sayın Cumhurbaşkanı hatırlarsanız 4 bin hakaret davasından feragat ettiğini açıklamıştı. Bazı insanlar zaman zaman eleştiriler yapmışlar. Mesela çözüm süreci vs. eleştirmişler. Yanlış olmasa sayın Cumhurbaşkanı da “Buzdolabına kaldırdık” demezdi herhalde. Şimdi bu süreci eleştirdiği için bir kamu çalışanı açığa alınıp ihraç ediliyorsa bunu vicdanlarımız nasıl kabul etsin? Sanal alemde hangi tür açıklamalar olursa olsun bunu olgunlukla karşılamak lazım diye düşünüyorum. Bu süreci Fetö terör örgütüyle mücadeleden çıkarmamak lazım. Milliyetçilerle, sosyal demokratlarla, diğer fikir ve düşüncelerle hesaplaşmaya dönüştürmeden mücadele etmek gerek diye düşünüyorum.
Türkiye burada bir aklı selimi yakalamak zorunda. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Fetö’cülük macerası bitmiştir. Bugün hala taraftarları varsa bunu kafalarından silsinler. Hükümetinde buna uygun bir tavır ve politika geliştirmesi gereklidir. Ortada yeni bir durum vardır, “17-25 Aralık bir milattır” deniyor ya, biz de 15 Temmuz’u bir milat yapalım. Bu yapılabilir. Sayın Cumhurbaşkanının hayatına kast edenler olmuştur o gece, bu psikolojiyi çok iyi anlıyoruz, yanlış bulmuyoruz ama siyasi iktidarında daha demokratik davranma mecburiyeti vardır. Biliyoruz ki, bu darbe gerçekleşmiş olsa bugün burada konuşuyor olamazdık. Siyasi partiler ya da diğer kurum kuruluşlar.. Bunun farkındayız, bize dost mu olacaklardı? Elbette olmayacaklardı. Bu terörist bir eylemdi ve bu terörist eylemin sonuçlarından bizlerin menfaat umması mümkün olamaz. Allah’ a şükür bu darbe gerçekleşmedi. Bunun gerçekleşmemesi için gayret gösteren vatandaşlarımıza ki, her siyasi görüşten vatandaşımız sokaklara indi. Bu son derece önemlidir, bu yaklaşım bir tarih yazmıştır. Dünyada bu anlamda millet olarak gıptayla bakılan bir millet durumundayız gelin bunu bozmayalım. Siyasi parti liderlerine, Başbakan’a ve sayın Cumhurbaşkanına çok teşekkür ediyorum. İşte bu birlik ve beraberliğimizi sağlayalım. Bizim derdimiz vatandır. Siyasi bölünmüşlük ülkemize bir fayda sağlamaz. Zemin altımızdan giderse bunun kimseye fayda sağlamayacağını 15 Temmuz gecesi hepimiz gördük.
Bu birlik ve beraberlik ruhunu bozmak isteyenler de var. Bunlar diyor ki şimdi, Kamuda on makam var ise birlik beraberlik durumunda bu on makam 3’e düşecek ama onunu birden kullanmak var. Ne yapalım o zaman? Bu ruhu bozacak cümleler sarf edelim. Türkiye Kamu-Sen’e saldıralım, ona buna saldıralım, kavga ortamı olsun. Aklı başında hiç kimse 15 Temmuz öncesinde kavga ortamının ayrımcılığın devam etmesinden yana olamaz. Kavgadan nemalananlar birlik beraberlik ruhundan haz etmezler. İhaleler azalmasın, koltuklar azalmasın onlara göre. Buna çok dikkat etmek gerek. Toplumun ve siyasi partilerin gösterdiği hassasiyetin on katını siyasi iktidarın göstermesi lazım. Sayın Cumhurbaşkanı, AKP’nin kuruluş yıl dönümünde, “Artık 15 Temmuz öncesindeki davranışlarınızdan uzak, daha kucaklayıcı bir tavır sergilemeniz lazım” dedi. 15 Temmuz’dan önce bir ayrımcılık vardı. Bu birlik beraberlik ruhunun devamı, ülkemizin geleceği açısında, birlik ve beraberlik açısından önemlidir.
KONCUK: İŞ GÜVENCEMİZLE KİMSE UĞRAŞMASIN
Çalışma hayatının çözüm bekleyen sorunlarını da gündeme taşıyan Genel Başkan İsmail Koncuk, Türkiye Kamu-Sen’in sorunların çözümü için takipte olduğunu belirtti. Koncuk, “İş güvencesiyle ilgili olarak bizim taviz vermemiz söz konusu olamaz. Hükümet bu konuyla çok uğraşmamalı. Birlik beraberlik ruhu derken, kamuyu kendi lehine tanzim etmek amacını taşıdıklarını biliyoruz. Kamu çalışanı kavramıyla uğraşmasınlar. Toplu sözleşmede altına imza attıkları metin var. 4-C, 4-B’liler için, üniversiteli işçiler, KİT’lerdeki ücret grupları için imza atmışsınız. Söz ağızdan bir kere çıkar. Bu imzanın gereğini yerine getirmek lazım. Bir de bu konfederasyon var tabii. İmzanın öbür tarafı bunlar. “Tarihi sözleşme” dediniz, hani nerede? Sesiniz çıkmıyor. Biz gittik dava açtık toplu sözleşme kararları uygulanmadı diye. Bu 4-C meselesi bu kadar zor mudur ki, 23 bin insana kadro veremiyorsunuz. Sayın Davutoğlu “Taşerona kadro” dedi. Davutoğlu gitti, AKP iktidarı mı bitti? Verilen sözler ne oldu? Lafını açan yok . Böyle bir yaklaşım olmaz. Seçim öncesi afişlere yazdınız. 720 bin taşeron vereceğiniz sözlere artık inanır mı? Bursa’da bu ay içerisinde bir çalıştay yapılacak, burada bunları dile getireceğiz. Orası bir çözüm yeri değil ama biz bunları gündeme taşıyacağız.
Performans değerlendirmesine yönelik kanaatlerimizi söyledik, asla kabul edilemez. Subjektif değerlendirmelerle performans değerlendirmek kamuda kan davasını başlatmaktır. Çok net söylüyorum. Çalıştayda bunları dile getireceğiz. Torpille liyakati, kabiliyeti olmayanları müdür yapacaksın, kendisinden çok daha başarılı insanları değerlendirecek. Bu insan onlara nasıl puan verir acaba? Lütfen artık ayağımız yere bassın. Liyakate dayanan bir yönetici atama sistemini oluşturalım, ondan sonra performansı konuşalım. Adil insanların yönetici olduğu bir ülkede biz performanstan korkmayız.
Milletimize Allah huzur ve mutluluk versin. Hükümetimize feraset versin. Tekrar MHP Lideri sayın Devlet Bahçeli’nin hukuk ve adalet vurgusu yaptığı açıklamalarına, CHP lideri sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına teşekkür ediyorum. Bu darbenin yanında ve yönünde olan herkes hak ettiği cezaya çarptırılmalıdır. Ancak, masumlara dikkat edilmeli, tek bir masumun dahi burnu kanamamalıdır” dedi.