Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk ekranlarında yayınlanan “SÖZ MÜZİK AHMET ŞAFAK” programına konuk oldu.
Ahmet Şafak’ın şarkılarıyla renk kattığı programda Genel Başkanımız İsmail Koncuk, yaşanan terör olayları, 1 Kasım seçimleri ve çalışma hayatında ki sorunlar gibi bir çok başlığı değerlendirdi.
KONCUK: YAŞANAN TERÖR OLAYLARI TÜRKİYE’NİN İYİ YÖNETİLEMEDİĞİNİ BİZE BİR KEZ DAHA GÖSTERMİŞTİR
Ankara’da yaşanan saldırı ve artan terör olaylarını değerlendiren Genel Başkan İsmail Koncuk, “Sen ben yok, biz varız” diye afişler bastıran siyasi iktidara bu ülkede “13 yıldır seni beni çıkaran kimdir? diye soruyorum” dedi. Koncuk, “Öğretmenlik son derece önemli ve kutsal bir meslektir. Eğitim öğretim davası bir milletin varlık davasıdır. Biz eğitim öğretim davasında başarılı olamadığımız için bugünleri yaşıyoruz, insan sevgisi, vatan sevgisi ve birlik beraberliği öğretemediğimiz için başımıza bunlar geliyor. Birileri ölüyor diğerleri seviniyor, millet olma özelliğimizi üzülerek ifade ediyorum yavaş yavaş kaybediyoruz.
Bir siyasi partinin afişlerini görüyorum, “Sen ben yok, biz varız” diyorlar, peki ne zamandan beridir bu ülkede sen ben var? Bu sözü siyasi partiler kullanırken ülkenin son 13 yılda ne hale geldiğini bilmesi ve görmesi lazım. Bu ayrımın derinlik kazandığı, egoların şiştiği, insanların toplumsal düşünme kabiliyetini kaybettiği, sadece kendisi ve ailesi için yaşayan insanlar haline geldiğini görüyoruz.
Ben kendi gençlik yıllarımı hatırlıyorum, kavgalar vardı bizim dönemimizde ama o zaman dava vardı, Türkiye davası vardı. Bugün “Sen ben yok, biz varız” yazanların Türkiye’de sen ve beni ne kadar derinleştirdiğini hepimizin görmesi lazım.
Sendikacılığın tanımına iyi bakmak lazım. Sendikacılık çalışanların sadece ekonomik ve sosyal problemlerini gündeme getirmek, onların haklarını savunmak değildir. Bu güdük bir sendikacılık anlayışı olur. Sendikacılığı bir madalyon gibi düşünecek olursak bir tarafı sendikacılık diğer tarafı Sivil Toplum Kuruluşu olma yönüdür. Türkiye’nin bir Suriye olduğunu düşünün, böyle bir ülkede çalışanların maaşlar 50 bin dolar olsa ne olur? Bizim evvel emirde yapmamız gereken sağlam bir vatan zemini oluşturmaktır. Sağlam vatan zemini yoksa namusta, şerefte söz konusu dahi olmayabiliyor. Irak’ta yaşayanların yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. Sağlam bir vatan coğrafyası yoksa namusumuzu dahi koruma riskimiz vardır. Gerçekten “Sen ben yoktan, biz varız”a ulaşmamız gerekir.
Artık milletimiz feraset sahibi olmalıdır, sendikacılığı da böyle görmemiz gerekir. Türkiye Kamu-Sen olarak önce bu ülkenin ve yaşayan insanların milli birlik ve beraberliğinin önemli olduğunu vurgulayan bir sendikal anlayışı öne çıkarmaya gayret ediyoruz. Ülkemiz de bir Suriye, bir Irak olma yönünde emareler var. Türkiye’de yaşananlara baktığımızda Balkan ülkelerinin bölünmeden önce yaşadıklarının emareleri var. Bunun tedbirlerini almamız lazım, bu tedbiri millet alacak. Günü yaşamak yerine geleceğe yönelik projeksiyonları yapabilme idraki içinde olmalıdır herkes. Bugün bir siyasi görüşün adamı olmaktan dolayı mutlu olanlar olabilir, ihale alır, makam sahibi olur ama bugün herkes ülkesinin geleceğine ilişkin endişe duymalıdır. Ankara Tren garının orada bir bomba patlatıldı ve 100’ e yakın vatandaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce yaralı var. 7 Haziran’dan bu yana 160’ın üzerinde şehidimiz var. Türkiye iyi günler yaşamıyor. Bu tabloyu gördüğümüz zaman ülkemizin iyi yönetilmediğini ve kamil bir devlet olmaktan uzaklaştığını hepimiz görmeliyiz. Bu ülkede siz ehil olmayan insanları iş başına getirirseniz, ehil olmayan insanları hakim, savcı yaparsanız o ülkede adaletten bahsedebilir misiniz? Ehil olmayan bir insanı okul müdürü yaparsanız o insanın yönettiği bir okuldan eğitim öğretim adına bir fayda beklenebilir mi? Ehil olmayan birini Başhekim ya da hastane müdürü yaparsanız o hastane başarılı olabilir mi? Son 13 yılda yandaş anlayışla iş başına gelenlerin tek işi bir yerlerin değirmenine su taşımaktır. Bakınız Ankara Garı Başbakanlığı da, Aksaray’a da çok yakındır ve orada bombalar patlıyor. “İstihbarat nerede?” deyince, “Sen siyaset yapıyorsun” diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Mesele kimin öldüğü değil, mesele Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının anlayışları ne olursa olsun ölmesidir.
Devlet üç şey için vardır, eğitim sağlık ve güvenlik devletin asli görevidir. Güvenlik aynı zamanda yaşama hakkıdır, devlet bunu savunamaz duruma düşmüşse insanlar bunu sorgulama hakkına sahiptir. Ben bu ülkenin bir vatandaşıyım, iki evladı olan ve torunları olacak bir insan olarak söylüyorum bunu, sorgulamayı kaybetmemeliyiz. Kuran-ı Kerim’de “Düşününüz, aklediniz” diyor, düşünmek ibadettir, muhakeme etmektir. En önemli özelliğimiz düşünebilmektir ve bunu ne yazık ki kaybediyoruz. Türkiye’nin geleceğine sahip çıkacak insanları bulup bugünden tedbirimizi almamız lazım” dedi.
KONCUK: 13 YILDIR ÜLKEYİ YÖNETEN SİYASİ İKTİDAR SENDİKACILIĞI ANLADIĞIMIZ ANLAMIN ÇOK DIŞINA İTTİ
“Türkiye Kamu-Sen’in varlık sebebi alın teridir” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Kimin iktidarda olduğuna bakmadan doğruları söyleriz” dedi. Koncuk, “Emek kelimesi, alın teri sadece işçilerimizi kapsayan bir kelime değil, memurlarımızı da kapsıyor. Türkiye’de şu anda 10 milyon civarı işçi var, 2 milyon 600 bin memur var. Halen işçilerin toplam sayısı memurların 3 katı civarında. Burada mesele şu, bu kadar işçi ve memur var, sendikacılık ne noktada bunu sorgulamamız lazım. Siyasetin arkasına saklanarak Türkiye’de sendikacılık anlayışı memur ve işçi alanında kök saldı. Sarı sendikacılığın ülkemizde giderek arttığını görüyoruz. Hükümetle beraber yürümeyi marifet sayan, kendi koltuklarının gideceği endişesiyle hükümete yakın olma gayretinde olanlar var.
13 yıldır iş başında olan siyasi iktidar sendikacılığı anladığımız anlamın çok daha dışına itti. Türkiye Kamu-Sen’in temel özelliği, kimin iktidarda olduğuna bakmadan doğruyu ifade etmektir. Varlık sebebimiz alın teri, milli birlik ve beraberliğimizdir ama mücadelemiz sadece kendi üyelerimizin mücadelesi değildir. Türkiye Kamu-Sen işsiz gençlerin, İİBF mezunlarının, ataması yapılmayan öğretmenlerin, ön lisans mezunlarının, kamuda işçi olan ama memur kadrosuna geçmek isteyen üniversiteli işçilerin, 4-C’lilerin kadroya geçmesi için yani kısaca hepsinin mücadelesini veriyoruz.
Mesela 4-C’liler, Tekel işçilerini hepiniz hatırlıyorsunuz. Tazminatlarını alıp kapı dışarı edildiler, sonra 4-C diye garabet bir şey ortaya çıkardılar. Ne olduğu belli olamayan bir şey bu. Biz insan çalıştırma metodu tek kaynaktan olmalıdır diyoruz. “Kadrolu çalışma esası olmalıdır, 4-C, 4- B, vekil ebe, hemşire vs. olmamalı, kadrolu devlet memuru olmalıdır” diyoruz.
Son toplu sözleşmede” 4-C’lilerin kadrolu olması için çalışma yapılacak” denildi ama seçimden sonra, neden seçimden önce değil ya da neden 13 yıldır yapmadınız? Buradan 4-C’lilere sesleniyorum, “Ben bu söz güvenmiyorum” neden? İktidar seçim beyannamesinde “Taşeron işçilerin kadroya alınması” diye bir ifade kullandı. 2002 yılında Türkiye’de kamuda 15-20 bin civarı taşeron vardı, 13 yılda
kamuda taşeron işçi sayısı 730 bine çıktı. Kim çıkardı bunu? 13 yıldır bu ülkeyi yönetenler çıkardı, şimdi bunlara “Kadro vereceğiz” diyorlar. Bunu siz icat ettiniz. Tam bir sömürü düzenidir taşeron meselesi. Bu çocukların çoğu üniversite mezunu ve kaderleri o taşeron patronun iki dudağı arasında. En değerli varlıklarımız evlatlarımızdır. Tırnağına taş değsin istemeyiz, okuturuz ama gider taşeron patrona teslim ederiz. Bu sistemi kurgulayan bu siyasal iktidardır ve şimdi yüzleri kızarmadan taşerona kadro diyorlar. 4-B’lileri kadroya aldılar ama hala 4-B’li almaya devam ediyorlar. Şimdi 4-C kadro çalışması diyorlar bu olmaz. Toplu sözleşme köşeli kararların alındığı bir masadır orada yuvarlak kararlar alamazsınız” dedi.
KONCUK: İNSANLAR NEFSİ DUYGULARIYLA DEĞİL, ÜLKELERİNİN GELECEĞİNİ DÜŞÜNEREK HAREKET ETMELİ
Türkiye Kamu-Sen üyelerinin ortak özelliği vatansever olmalarıdır, Hz. Peygamber efendimize bağlı olmalarıdır, Atatürkçü olmalarıdır, milli birlik ve beraberlik duygularına sahip olmalarıdır” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Anadolu coğrafyasında hamuru yoğrulmuş, Türkiye sevdalısı olan her insanın başımız üstünde yeri vardır” dedi. Koncuk, “ Yetkili konfederasyon, 2016 için yüzde 6+5’e, 2017 için ise yüzde 3+4’e imza attılar. Türkiye Kamu-Sen’in araştırmasına göre son bir yılda memurun alım gücü 261 TL düşmüş. Dört kişilik bir ailenin geçim sınırı 4236 TL’ye çıkmış. Aylık 4236 TL geliriniz yoksa yoksul sayılıyorsunuz. Memurlarımızın ortalama maaşı 2400 TL civarı, daha düşük alanda var. Şimdi yüzde 6+5 zamma imza atıyor bu konfederasyon, bakın 261 TL’yi son bir yılda kaybediyoruz. Ocak ayında yüzde 6 zam alacağız. Şu anda gerçekleşen enflasyon Eylül ayı itibariyle yüzde 7,95, memura 2015 yılında yapılan zam yüzde 3+3 ve yüzde 1.76 oranında enflasyon farkı.
Ne yaptı kümülatif olarak yüzde 7,9. Memura verilen zam enflasyonun Binde 5 altında kaldı. Önümüzde Ekim, Kasım, Aralık ayları var. Üç ay enflasyonun altında bir gelirle yaşamış olacağız. Alım gücümüz üç ay daha azalacak. Ocak’ta yüzde 6 alacağız, bugün itibariyle 261 TL kaybımız var, bu üç ayda daha da artacak ve sanırım 300 TL civarında olacak. Yüzde 6 zam yapıldığında, ortalama memur maaşı 2500 TL olarak hesaplarsak, 300 TL son bir yılda kaybımız var ama 150 TL zam almış olacağız, emeklilerimiz de dahil olmak üzere, dolar ve altın bazındaki yükselişleri hiç hesaplamıyorum. Biz bunu imzalayan konfederasyona sert tepki gösterdik, bunu alkışlarla imzalıyorlar. Biz bunu protesto ettik ve masadan kalktık. 2016’da yüzde 6+5 zammı konuşuyoruz, peki ya 2017 yılı? Yüzde 3+4! Memur kardeşlerim, emekli kardeşlerim bizi 2017 yılında ne bekliyor biliyor muyuz? Elbette müneccim değiliz ama iyi bir yıl beklemediği kesin. Yetkili konfederasyon nasıl yüzde 3+4’e nasıl imza atar ve alkışlarla bunu imzalayabilir?
Bu sendika 2016 yılı için yüzde 33.2 zam istemiş, 2017 için yüzde 23’e yaklaşan bir zam talep etmiş. Üst üste koyduğumuzda, toplam yüzde 58 zam istemiş. İki yıl için kaça imza atmış? Yüzde 18’e , yani istediklerinin dörtte birine imza atmışlar ve buna tarihi başarı diyorlar. Bu milletin algısı ve matematik bilgisi bu kadar zayıf değil. Yine iki yılımızı kaybettik, 2013’ten beridir tam 4 yılımızı kaybettik.
12 Haziran’da Başbakan’ı ziyaret ettiğimizde, “Daha önce size, kamu çalışanları ve emekliler yaşam aczi içinde ek zam yapın demiştim, şimdi 40,8 oy aldınız. Neden? Çünkü tüm taleplerimizi elinizin tersi ile ittiniz, insanları ayrıştırdınız” dedim. Türkiye Kamu-Sen üyelerinin ortak özelliği vatansever olmalarıdır, Hz. Peygamber efendimize bağlı olmalarıdır, Atatürkçü olmalarıdır, milli birlik ve beraberlik duygularına sahip olmalarıdır. Böyle bir konfederasyonu adeta düşman gözüyle görüyorlar. Vatansever insanları kim yok edebilir tabii ki edemediler. Ben Genel Başkan olduğumda 376 bin üyemiz vardı bugün 450 bin üyemiz var.
Bu dünya yalan dünya ama biz yalanlarla yaşamayacağız. Nefsi duygularla yaşamayı başladı insanlarımız. Son 10 yılda bu duygular insanlarda artarak devam ediyor. Geçmişte davaları olanların bugün bir takım değerlerinden makam mevki için vazgeçtiklerini görüyorum, bu olmamalı.
Bugüne kadar verdiğimiz şehitleri rahmetle anıyorum, bunları görerek toplumsal düşünme kabiliyetini güçlendirememiş insanların aratarak devam ettiğini görmek son derece üzücü. Yüce Allah’tan bir sorumluluk paylaşımı gelmişse bu öncelik akademisyenlerimize, bilenlere gelmiştir, ardından öğretmenlerimiz, din adamlarımız gelir. Bu insanların sorumluluğu diğerlerinden daha farklıdır. Bu kadar bilen insan bu kadar bilmesine rağmen sadece kendi nefisleri için yaşayan insanlar haline gelmesi bu ülkenin geleceği adına kayıptır. Sendikal tercihlerini ortaya koyan insanların da nefsi tercihler ortaya koyduğunu görüyorum. Siyasette de görüyoruz bunları. İnsanların tercihlerini ne için yaptığı çok önemli, eğer nefsi için bir tercih yapıyorlarsa bu çok üzücü.
Türkiye Kamu-Sen çok farklı bir sendika. 2010 yılında KPSS hırsızlığını ortaya çıkardık bununla mücadele ederken bir çok kişi beni uyardı ve uğraşma dedi. Aleyhimde haberler yaptılar ama biz üzerine gittik, ispat ettik ve eğitim bilimler sınavı iptal edildi. Biz o insanların alın terine sahip çıktık. O gün bizi suçlayanlar bugün söylediklerimiz üzerinden bu hırsızlığın üzerine gidiyorlar. Birileri kefen giydik diyor ama kefenin her tarafı cep, paralar sığmıyor o ceplere. Bizim neslimizin giydiği kefenin ise cebi yok. Bu ülkenin insanlarının alın teri ve bu ülkenin menfaatleri ile ilgili bundan sonrada gayret göstermeye devam edeceğiz. Vatandaşlarımızı artık sorgulamaya kendinden başlamalıdır. Ben insanları Türkiye sevdasında bir sapma var ise eleştiririm, bir insan Türkiye’nin ve bu ülkenin geleceği adına bir hata yapıyor mu ben buna bakarım. İnsanız hepimiz elbette hata yaparız ama bu hatalar üzerinden insanları değerlendirmem.
Türkiye sevdasının hiçbir yerinde olmayan insanların söylediği yalanlarla bu ülkenin geleceğini tanzim etmem. Bu ülke maalesef Ali babanın çiftliği gibi yönetilen bir duruma düştü. Etnik kökeni ne olursa olsun biz bu coğrafyaya mahkumuz gitmeye de zaten niyetimiz yok severek yaşıyoruz. Birilerinin imkanı ve parası var gidebilirler ama bizim böyle bir niyetimiz yok. Vatandaşlarımız ülkemizin geleceğine omuz vermelidir, çatı çökerse hepimiz altında kalırız. Evvel emirde bu çatıyı sağlam tutmalıyız. Çatı sağlam kalırsa ekonomik ve sosyal problemleri çözeriz ama çatının sütunları çatırdıyor. Kendimize gelelim, silkinelim, titreyip kendimize gelelim. Yol arkadaşımız kimse bizde o’yuz.
Anadolu coğrafyasında hamuru yoğrulmuş Türkiye sevdalısı olan her insanın başımız üstünde yeri vardır. Biz bu ülkeyi asla etnik kökenlerine bakarak ayırmıyoruz. Allah birliğimizi beraberliğimizi ebedi eylesin, Allah milletimizi, coğrafyamız, vatanımızı korusun, vatanımızı korumanın namus derecesinde önemli olduğunu herkes biliyor zaten” diyerek sözlerini noktaladı.
GENEL BAŞKANDAN