Kavaf: 100 bin din görevlisi eğitim görecek

Kavaf: 100 bin din görevlisi eğitim görecek

Selma Aliye Kavaf, 2007 yılından beri Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinde. Hükümetin iki kadın bakanından biri. Kadın erkek eşitliğinin ne sosyal, ne ekonomik, ne de siyasi alanda sağlanabildiği ülkemizde, kadının statüsünü güçlendirmek için, AK Partili çalışma arkadaşlarıyla yaklaşık 4 yıldır çeşitli çalışmalar yapıyor. Kavaf, aynı zamanda evli ve bir çocuk annesi.

5 Mart cumartesi günü Bolu’da gerçekleşen 'Medyada Kadın Algısı, İstihdam ve İstismar Çalıştayı'na katılan Kavaf, açılış konuşmasında, yasalarda olmayan kamusal alan sınırlamasından dolayı kadınların istihdam edilemediğini, bunun da kadın üzerinden bir şiddet olduğunu söyledi. Son olarak da başından geçen bir hikayeyi anlattı kapanış konuşmasında: “Milletvekili olduktan sonra eşimle birlikte Ankara’ya gittik. Bizi karşılayanlar, eşime ‘hoş geldin sayın vekilim’ diyor, nezaketen benim de elimi sıkıyorlardı. Eşim kendilerini ‘ben vekil değilim, vekil olan eşim Aliye Hanım’dır’ diye uyardığında da, çoğunlukla aynı tepkiyle karşılaşıyorduk: ‘Sizin aileden neden hanımınız vekil oldu da, siz olmadınız ki?’”

Böyle bir ortamda siyaset yapan Kavaf, elbette ki, bakanlığıyla birçok gelişmeye imza atabilir, eşitlik konusunda ciddi atılımlar yapabilir. Fakat, kadın sorununun çok daha görünür olduğu, kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete karşı duyarlığın ciddi şekilde arttığı bu son günlerde, özellikle kadın kuruluşları tarafından eleştiri yağmuruna tutuluyor.

Biz de, çalıştay sonrasında Bakan Kavaf’a bu eleştirileri, kadın sorununun çözümüne yönelik bakanlığı tarafından yapılanları ve yapılamayanları sorduk.

“AİLE İÇİ ŞİDDET, MAHREMİYET UNSURU OLARAK GİZLENİYOR”

Kadın cinayetlerinde çok ciddi bir artış söz konusu ve artık görünür durumda. Haberler hem medyada 'kadın cinayetleri' olarak çıkmaya, hem de halkın bu yönde tepkisini çekmeye başladı. Bu olayların toplumun kadın algısından, kadınla namusun, aidiyet hissinin yan yana yaşanmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Siz daha önce bu cinayetleri münferit olarak adlandırmıştınız. Halen böyle mi düşünüyorsunuz?

“Kültür, inanç, töre ya da gelenek kisvesi altında kadına yönelen şiddet, tüm dünyada yaygın olarak devam ediyor. Özellikle aile içi şiddet, yaygınlığı tam olarak bilinemeyen, aile mahremiyetinin bir unsuru olarak gizlenen, bu sebeple de mücadele edilmesi ve önlenmesi güç bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.”

“100 BİN DİN GÖREVLİSİ EĞİTİM GÖRECEK”

Kavaf, kadının kıymetini geleneklerimize ve kültürümüze dayandırarak, kadınların şiddet görmesini ‘toplumsal barışı bozan’ bir durum olarak değerlendiriyor:

“Haziran 2005’te yürürlüğe giren Yeni Ceza Kanunu ile birçok düzenleme yapıldı. Kadına karşı işlenen suçlar "Kişilere Karşı Suçlar" başlığı altına alındı. Toplumsal farkındalığın artması ve şiddeti önleyecek zihinsel dönüşümün sağlanması için ülke genelinde, 40 bin 400 polise ve bin 704 kamu görevlisine eğitim verdik. Önümüzdeki dönemde ise eğitimlerine başladığımız yaklaşık 100 bin din görevlisinin eğitimi tamamlanacak.

“Yasalarımıza ve uygulamaya yönelik atılan tüm adımlara rağmen, kadına yönelik şiddet olayları ülkemizde hala yaşanıyor. Yasalarla kadınlarımıza sağlanan haklar tek başına yeterli değildir. Bu hakların toplumun her kesimi tarafından benimsenmesi şarttır.”

SOMUT NELER YAPILDI?

Sigarayla mücadele konusunda çok ciddi kampanyalar yapılıyor, halkın sağlığı düşünülerek faydalı ve köklü adımlar atılıyor. Denetlemeler yapılıyor ve yasaklara uymayanlara yaptırım uygulanıyor. Böylece bu kuralların toplumun her kesimi tarafından benimsenmesi sağlanıyor. Kadın haklarının da benimsenmesi gerektiğini söylüyorsunuz, hak ihlalinin en vahimi olan kadın cinayetleri için de böyle yaygınlaşacak bir kampanya yapmayı planlıyor musunuz?

“Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Projesi yürütüldü. Ulusal televizyon kanalları ve sinemalarda gösterilen spot filmler hazırlanarak 'Kadına Karşı Şiddete Son' konulu afişler çeşitli illerde billboard, mağaza ve alışveriş merkezlerinde sergilendi; basılı ve görsel materyaller hazırlanarak dağıtımı gerçekleştirildi.

“Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı'nın (2007–2010) uygulama dönemi sona erdi. 2011–2015 dönemi için revize edilen Eylem Planı’nın çalışmaları ise tamamlanmak üzere. Çalışmalarımızı çok sektörlü bir yaklaşımla, kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz…”

ALO 183 ACİL YARDIM HATTI

Şiddetten korunmak isteyen kadınlar için çağrı merkezleri ve şiddet uygulandığı zaman kendilerini koruyacak olan kanunlar var. Fakat yapılan araştırmalara göre kadınların büyük bir kısmının bunlardan haberi yok. Kadınların bu bilgilere daha kolay ulaşması için bir çalışmanız olacak mı?

“ALO 183 hattı Bakanlığıma bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) bünyesinde hizmet veriyor. Bu hattı arayanlar; yararlanabilecekleri sosyal hizmet kuruluşları hakkında bilgilendiriliyor ve ihtiyaç duydukları hizmetlere en kısa zamanda ulaşmaları sağlanıyor. Bildiğiniz gibi bu hat ücretsiz ve ülkemizin her noktasından yapılan aramalara Ankara'dan, 7 gün 24 saat süre ile cevap veriliyor.

“Alo 183’ün tanıtımına yönelik hazırladığımız 11 saniyelik reklam filmi, 50 televizyon kanalında yayınlanmaya başladı. İnanıyorum ki reklam filmi, yalnızca şiddete maruz kalan kadınlarımıza yol göstermekle kalmayacak; kadına şiddete karşı toplumsal farkındalık ve duyarlılığın oluşmasına da katkı sağlayacak.

“Kadına karşı şiddetle mücadelede medyanın işlevi yadsınamaz. Toplumsal yapı içindeki cinsiyetçi değer ve yargıların ortadan kaldırılması için sizlerle geliştireceğimiz işbirliğini çok önemsediğimi bu vesileyle belirtmek isterim.”

ARTIK KORUMA TALEBİ SADECE EŞ VE ESKİ EŞLERİ KAPSAMAYACAK

Polislerin ve savcıların tutumu, -genelleyemeyiz tabii ama- kadınları korumaya değil aileyi korumaya yönelik. Bu durum da çoğunlukla kadınların kendisine şiddet uygulayan eşine dönmek zorunda kalmasına sebep oluyor. Savcılıkta koruma talebi olan bir kadın, daha sonra koruma talebi cebinde olan kadınlar öldürüldü. Emniyetteki ve yargıdaki bu tutumu değiştirmeye yönelik Bakanlığınız bir adım atacak mı?

“Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve kadının insan haklarının tam olarak sağlanması konusunda gerekli yasal düzenlemeler tamamlandı. 40.400 polisin, 326 Aile Mahkemesi Hâkimi ve Cumhuriyet Savcısının eğitimi gerçekleştirildi. Ülke genelindeki tüm polis merkezlerine Pol-Net üzerinden “Aile İçi Şiddet Olayları Kayıt Formu” iletildi. Bu form ile polis tarafından mağdurun risk değerlendirmesi yapılarak, sonraki aşamalarda yaşanması muhtemel olumsuz durumların önüne geçilmesi hedefleniyor. Bunların yanı sıra bin 704 kamu görevlisine eğitim verildi.

“Öte yandan Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Teklifi de Meclis’in gündeminde. Teklif ''şiddete uğrayan ve şiddete uğrama tehlikesi bulunan; kadınların, çocukların, eşlerin, nişanlıların, yakın ilişki içinde yaşayanların, nişanlılık, evlilik birliği ya da beraberliği herhangi bir sebeple sona eren bireyleri ve diğer aile bireylerini'' kapsıyor. Buna göre, aile mahkemesi hâkimi, Türk Medeni Kanunu'nda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, istem üzerine veya resen koruyucu tedbirler alabilecek.”

SIĞINAKLARIN MÜCADELESİ…

Yasaya göre, 50 bin nüfuslu belediyeler kadın sığınma evi açmak zorunda. Fakat şuan Türkiye'de sadece 66 sığınak var. Oysa ki çok daha fazla kadının sığınakta kalma ihtiyacı var. Sığınak açmayan belediyeler için ise yaptırım getiren bir yasa yok.

Kadından Sorumlu Devlet Bakanı olarak Kavaf’a, bakanlığının bu konuda bir şey yapmayı planlayıp planlamadığını, sığınakların mücadelesi konusunda ne düşündüğünü sorduk. Kavaf ise, Türkiye’deki sığınakların mevcut durumunu anlatarak belediyelerin konukevlerine destek verdiğini belirtti.

“Tüm şehirlerimizde ‘Güvenli İlk Kabul Birimleri’ oluşturduk. Nüfus yoğunluğuna bakmaksızın yaptığımız ihtiyaç analizleri çerçevesinde tüm illerimizde kadın konukevi açılması için yoğun çaba sarf ediyoruz, yerel ihtiyaçlara uygun farklı çözüm yolları oluşturuyoruz. Küçük yerleşim birimlerinde ve kırsal bölgelerde şiddete uğrayan tüm kadınların 7 gün 24 saat esasıyla söz konusu güvenli mekânlara kabulü gerçekleştiriliyor. Kadın konukevlerinin toplam kapasitesi 1569’u buluyor.”

“ERKEKLERİN EĞİTİLMELERİ GEREKİR”

İzmir Kadından Sorumlu Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek'in, 'şiddet gören kadınları değil, şiddet uygulayan erkekleri evden uzaklaştırıp sığınma evlerine gönderelim' şeklindeki önerisi bir tartışma başlattı. Siz bu tartışmalara henüz müdahil olmadınız. Sizce bu açıklama doğru mu, uygulanmalı mı veya realitede uygulanabilirliği var mı?

“Şiddetin en çok mağduru kadın ve çocuklardır. Onların da kendilerini korumaları açısından bilinçlendirilmeleri önemlidir. Bunun yanı sıra mağdur edenlerin de yani erkeklerin de şiddete karşı eğitilmeleri gerekir. Sayın Vali Yardımcısı bu noktaya dikkat çekmek istemiştir diye düşünüyorum.”

“TACİZİN TEK SEBEBİ KILIK KIYAFET DEĞİLDİR”

Selçuk Üniversitesi'nden Prof. Orhan Çeker'in, 'dekolte tacize ve tecavüze davetiye çıkarır' şeklinde bir açıklaması olmuştu. Siz bu açıklamayı kınamış, 'tecavüzün tek sorumlusu olarak kadınları göremeyiz' şeklinde bir açıklama yapmıştınız. Sizce tacize veya tecavüze uğrayan kadının, bu eylemde bir payı, sorumluluğu, tahrik edici bir tarafı olabilir mi?

Tacizin tek sebebi olarak kılık-kıyafeti göstermek, onun arkasına sığınmak doğru bir şey değildir.

Eğer kılık-kıyafetin de bir sebep olduğunu düşünüyorsanız, bu durum beraberinde haksız tahrik indirimini getirir. Bunun da, kadın cinayeti davalarında verilen haksız tahrik indirimiyle aynı anlama geldiğini söyleyebilir miyiz?

Kadına yönelik şiddetin haklı bir gerekçesi söz konusu olamaz, bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur.

“AİLE OLARAK KALİTELİ ZAMAN GEÇİRMEYİ ÖĞRENDİK”

Bakan olduktan sonra aile hayatınızda bir değişiklik oldu mu? Evli kadınlar için en büyük sorunlardan biridir, büyük sorumluluklar getiren bir iş sahibi olmak. Tabii ki bu durum, toplumda yerleşen ayrımcı algının bir sonucudur. Siz de buna maruz kaldınız mı?

Siyasetçi olmanın getirdiği bir takım zorluklar var ama aynı zamanda herkese nasip olmayacak bir görev. Siyasete girmeden önce ‘biz bunu ne kadar kaldırabiliriz’ diye oturduk, konuştuk. Çünkü görev ve sorumluluklarda bazı değişimlerin olacağı belliydi. Siyaset yedi gün yirmi dört saat yapılan bir iş. Ancak bazı şeyler fedakârlık ister. Onun için yakın halkadaki herkes fedakârlık yapıyor. Ama biz aile olarak beraber geçirilen zamanı kaliteli kullanmayı öğrendik.

“BİR KADIN BAKAN OLARAK…”

AK Parti'deki iki kadın bakandan birisiniz. Nasıl bir şey bunca erkek bakan arasında kadın olmak?

Benim siyasetteki hocam da Sayın Başbakanımızdır. Gençlik kollarında yetişmiş, siyaseti çok iyi bilen biri olarak Sayın Başbakanımızdan siyaseti, teşkilatçılığı öğrendim. Bu anlamda şanslı olduğumu düşünüyorum. Sayın Başbakanımız aynı zamanda kadınların siyasi hayata katılması konusunda çok çaba sarf eden bir liderdir. Onun bu konudaki ileri görüşlülüğü, AK Parti’nin her kademesinde kendisini hissettirmektedir. Bu bakımdan bir kadın bakan olarak, kadın olmaktan kaynaklanan herhangi bir zorluk yaşamadım, aksine partili arkadaşlarımdan hep destek gördüm.

Çalışma hayatına girmişken, kadın istihdamından da bahsedelim. Kalabalık iş yerlerinde kreş açılması zorunluluğu var fakat bunun da olmaması halinde bir yaptırımı yok. Erkekler bu konuda eşlerine yardımcı olmadığı için, toplumun bu konudaki algısını değiştirmek uzun yıllar alacağı için, şimdilik kadını eve hapsetmeyecek en yapıcı çözüm, işyerlerinde kreşler gibi gözüküyor. Bu konuda bakanlığınızca bir adım atılacak mı?

“2009-2010 öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 1248’i resmi olmak üzere 2176 anaokulu, 22.225’i resmi olmak üzere 22.804 anasınıfı hizmet verdi.”

Kavaf, ayrıca, 2008 tarihinde yürürlüğe giren kanunla ‘kadın üzerindeki çocuk bakım sorumluluğunu azaltabilmek ve kadınların istihdamını artırmak amacıyla kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğünün işverenler tarafından hizmet alımı ile yerine getirilebileceği hususuna yer verildiğini’ söyledi. Fakat görüldüğü kadarıyla şimdilik bir yaptırım uygulanmıyor.

“MEDYA YASALARDAKİ SINIRLAMALARA UYMUYOR”

Dizilerin toplum üzerindeki etkileriyle ilgili şikâyetlerinizi dile getirmiştiniz daha önce. Sizce dizilerdeki kadın ve aile olgusu, toplumu ne yönde kötü etkiliyor? Kadınların eşitsizliğine yaptığı vurgu açısından mı, yoksa aile kavramına etkisi açısından mı değerlendiriyorsunuz bunu?

“Medya alanında ülkemizde halen geçerli olan yasalarda; yayınların Türk aile yapısına, toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı olamayacağı açıktır. Ayrıca ‘şiddet ve korkuya dönük, çocukların ve gençlerin gelişimini olumsuz etkileyebilecek yayın yapılmaması’ şeklindeki sınırlamalara rağmen, uygulamada bunun gerçekleşmediği de hepimizin bildiği bir gerçektir. İletişim politikaları bakımından ailenin, medyada belirleyici konumdan çok belirlenen konumunda olduğunu görüyoruz.”

“CİNAYETLERİN MEDYADA TEKRAR TEKRAR İŞLENMESİ, AİLELE KURUMU İÇİN SAKINCALI”

Bakan Kavaf, Ayşe Paşalı cinayetini münferit bir olay olarak değerlendirmiş, bu konudaki sorumuza ise ‘şiddetin kabul edilemez bir durum olduğu’ yönünde yanıt vermişti. Fakat şiddet olaylarının medyada ‘münferit olaylar olarak gösterilmiyor olmasını’ eleştiren Kavaf, bu olayların toplumsal bir sorun olarak verilmesinin, aile yapısını sıkıntıya sokacağı görüşünde.

“Televizyonlarda izlenen dizilere baktığımızda bazı hoş olmayan davranış biçimlerinin özendirici bir yanı olduğuna dair bir mesaj verildiği kaygısını taşıyoruz. Ancak günümüzde medyada gerek dizi filmler ve gerekse haberlerde cinayetlerin, şiddetin ya da toplumsal sapmaların münferit birer olay olarak değil de, tekrar tekrar işlenerek, hatta dramatize edilerek sunuluyor olması; özellikle çocuklarımız ve ailelerimiz için sıkıntılı bir durum arz ediyor. Medyanın insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde 'aile' kurumunu sarsacak uygulamalar konusunda hassasiyet göstermesi gerekmektedir. Diğer yandan televizyonlarda çaresizlikten ne yapacağını bilemeyen kadınlar yerine; sorunlarla baş edebilen güçlü kadın rol modellerin de yer almasına son derece ihtiyaç vardır.”

Son olarak, genel seçimler de yaklaşırken, kadının meclisteki temsili konusuna eğilmek istiyorum. Bugün de anlattığınız gibi, 2002 seçimlerinde Denizli'den 6. sırada aday olmuştunuz fakat milletvekili seçilememiştiniz. Seçmenin yerelde kadına oy vermediği yönünde bir algı var. Doğruluğu henüz bilimsel verilerle araştırılmamış olsa da, eğer böyle bir durum varsa, kadının temsili için AK Parti olarak başka yöntemler teklif etmeyi düşünüyor musunuz? Örneğin seçilebileceki illerden kadın adaylar ilk 4'te sıraya neden koyulmuyor?

“2007 genel seçimlerinde Sivil Toplum Kuruluşlarının siyasal hayata katılım ve temsil konusunda yaptıkları kampanyaların duyarlılık artırdığı, bu duyarlılık sonucu 22 Temmuz 2007 seçimlerinde kadınlar arasında bu konuda bir talep oluştuğu ve bu talebin de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yansıdığı rakamlarla da açıktır.”

Kavaf, bu konuyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan’ın yaptığı bir konuşmayı hatırlatıyor ve bu konuyla ilgili umutlarının olduğunu eklemekle yetiniyor:

“Bu bağlamda Sayın Başbakanımız, 12 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin bugüne oranla daha fazla kadını aday göstereceğini ve bu sürecin bir kartopu gibi büyüyeceğini ifade etti. Sayın Başbakanımızın bu açıklamasının geleceğe yönelik umutların çoğalması açısından önemli bulduğumu da ayrıca vurgulamak isterim.”

Bakan Kavaf, söyleşimiz sırasında sorduğumuz birkaç soruya da cevap vermekten kaçındı. Bu soruların arasında ‘hadım yasası’ olarak bilinen, AK Partili milletvekilleri tarafından sunulan yasa tasarısı hakkındaki görüşleri, cinsel şiddet birimlerinin açılıp açılmayacağı ve Engin Ardıç’ın sol görüşlü kadınlara hakaret niteliği taşıyan yazısıyla ilgili düşüncelerinin ne olduğu var

habertürk

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

EĞİTİM Haberleri