1- Memurların fiili hale gelen grev uygulaması düzeltilmelidir
Memurların sendikalarca zaman zaman greve katılmaya çağrıldığı ve bu karara uyan memurlar hakkında da çeşitli disiplin cezaları verildiği bilinen bir gerçektir. Danıştay kararları uyarınca, sendikaların eylem çağrısına katılarak işe gelmeyen memurlara verilen disiplin cezaları yargıdan dönmektedir. Danıştay'ın değişik zamanlarda vermiş olduğu bu yöndeki kararları daha önce de tanımladığımız üzere bir anlamda fiilen greve izin veren bir karar halini almıştır.
Öyle ki Danıştay'ın vermiş olduğu bu kararların etkileri çok net bir şekilde görülmeye başlamıştır. Öyle ki karayolu, sağlık, maliye gibi birçok alandaki grevler nedeniyle memurların işi yavaşlatması veya işin durdurulması nedeniyle büyük mağduriyetler ortaya çıkmakta ve nihayetinde fatura vatandaşa yüklenmektedir.
Nitekim Gezi Parkı eylemi neticesinde gerçekleştirilen grev kararları farklı bir boyuta taşınmış ve başkaldırı görüntüsü oluşturmuştur. Yani ideolojik boyutu daha ağır basmıştır. Dolayısıyla benzeri kalkışmalarda da aynı yönde hareket edileceği bilinmelidir.
Diğer yandan, 657 sayılı Kanun'un 125/E-a maddesinde; ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmanın memuriyetten çıkarma cezası ile cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu açık hükme rağmen Danıştay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda alınan grev kararına katılan memurlara ceza verilemeyeceğine hükmetmiştir.
Bu sorunların asgariye indirilebilmesi amacıyla, sorunun tüm boyutları ile incelenerek Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Fiili hale gelen memur grevinin yasal olarak imkansız hale getirilmesi ya da yasal boyuta kavuşturulmaması halinde başka kanunsuzluklara zemin hazırlayacağında kuşku yoktur. Hukuk devletinde her bastıranın fiili durum oluşturması kabul edilebilir bir durum değildir ve olmamalıdır da.
2- En az 35 yıl önce hazırlanan personel mevzuatı güncellenmelidir
Personelle ilgili mevzuata baktığımızda büyük çoğunluğunun 1982-1984 tarihleri arasında yürürlüğe girdiğini görürüz. Düşünün ki 21'inci yüzyılda 1980'lerin anlayışıyla personeli yönetmeye çalışıyorsunuz ve bundan da hiçbir rahatsızlığınız yok. Üzücü olan husus ise bu durumun maalesef sorgulanmasının dahi yapılmamasıdır.
Eğer kamu personel reformu yapalım ondan sonra bunları düzeltelim derseniz çok ciddi bir hata yapmış olursunuz. Zira reformun ne boyutları hakkında bilgimiz var ne de içeriği hakkında. Dolayısıyla gördüğümüz aksaklıkları biran önce düzeltmeliyiz. Kaldı ki yapacağımız birçok düzenleme reformun bir boyutunu oluşturacak ve reformu daha kolay yapmamızı sağlayacaktır. Yaptığımız her düzenlemenin reformun bir ayağı olduğunu düşünürsek işimiz daha kolaylaşır.
3- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması memur güvencesinin zirvesi haline gelmiştir. Kamu kurumlarının bu konuda ciddi sıkıntılar içerisine girdiğini belirtmemiz gerekir. Haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde karar verilen kişilerin memuriyetlerine hiçbir şey olmamaktadır. Ancak, ilgililer hakkında disiplin yönünden işlem yapılabilmektedir. Şayet ilgililer hakkında disiplin zamanaşımı dolmuşsa o takdirde yapılacak bir şey de yoktur.
Bu konuda acilen çözüm üretilmesi gerekmekte olup, 657 sayılı Kanun'un 48/A-5 inci maddesi ile 125 inci maddesinde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
4- Kurumların delisi haline gelenlere çözüm üretilmelidir
Bazen çok büyük suçlar işleyen memurlar, aşırı iş güvencesi nedeniyle kamu düzenini adeta bozmaya zorlanmaktadır. Bazı kurumlarda adeta kurumun delisi haline gelmiş kişiler dahi oluşmuştur. Hatta zaman zaman almayı unuttuğu ilaçlar nedeniyle ortalığı birbirine katan birçok memur re'sen emekliye dahi sevk edilememektedir. Adeta kamu kurumları bu tür personellere katlanmak zorunda bırakılmıştır. Dolayısıyla kamu hizmetlerinde etkinliği sağlamak istiyorsak gerekli düzenlemeleri acilen yapmak zorundayız.
Kaldı ki bu tür düzenlemeler hem iktidarın hem de muhalefetin en kolay uzlaşacağı konular arasındadır. Yine bu konularda memur sendikalarının da gerekli desteği vereceğini düşünüyoruz.
5- Kasten iş yapmayan ve yapmamakta ısrar edenler ne olacak?
657 sayılı Kanun kapsamında görev yapan hiçbir memurun iş yapmadığı için ya da beceriksiz olduğu için görevine son verildiği vaki değildir. En kötü ihtimalle bu tür memurlara hiçbir iş verilmez. Hatta öyle bir noktaya gelinmiştir ki, hiçbir amir bu tür memurlara iş vermek dahi istememektedir. Çünkü, verilen işin peşinde koşmak gerekir, zamanında ve istenilen kalitede de bitirilmez. Nihayetinde amir bu tür personele iş vermekten illallah eder ve işi kendisi yapmaya karar verir ama bu personele hiçbir şey yapılamaz. Çünkü, 657 sayılı Kanun'un disiplin cezalarını düzenleyen 125'inci maddesinde beceriksizlik ya da niteliksiz iş yapmanın hiçbir yaptırımı yoktur. Dolayısıyla bu sorunun da acilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
6- Bankamatik memurlarına çözüm üretilmelidir
Hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği durum, asgari ücretle geçimini sağlayan milyonlarca insanın yanında, iş yapmadan çok yüksek ücret alan binlerce personelin bulunmasıdır. Ancak, bu durumu kamu kesiminde sıklıkla görüyoruz. Hem de yüksek ücret alan personel grubunda işe gitmeden maaş alma sıklıkla görülmektedir. Ayrıca bu tür personelin işe gelmesi dahi istenmemektedir.
Haksızlık yapmayalım. Bir grup personel iş yapmak istediği halde yaptırılmamakta, bir gruba ise hiçbir şekilde iş yaptırılamamaktadır. Bu soruna çözüm bulunmadan yeni bir personel sistemi kurmak oldukça zordur. Kurumuna en az on yıl gelmediği halde halen yüksek maaş alan personel olduğunu söylersek abartmış olmayız. Ümit ederiz ki bu yazımızla küçük de olsa bir kıvılcım oluşturmuşuzdur.
Ahmet Ünlü - YeniŞafak