Kamu bankalarının 2000'li yılların başındaki kriz dönemlerinde görev zararı alacakları, yüksek borçlanma düzeyleri ve sermaye ihtiyaçları konularıyla gündeme geliyordu. Son 15 yıllık süreçte yenilenen iş modelleri ve finansal yapılanmalarıyla anılır oldu. Kriz sonrasında kamu bankalarının yapılandırılması ve bankacılık sektörünün yeniden düzenlenmesi için yoğun çalışmalar yapıldı. Özellikle 4603 sayılı kanun, kamu bankalarının rekabete hazırlanmasına imkan sağladı. Geçmiş yıllarda asli faaliyetlerinden zarar eden kamu bankaları, ağırlıklı Hazine'ye borç verirken, bilançolarının içindeki kredilerin payı yüzde 20'ler seviyesinde idi. Kamu bankaları, bireysel kredi, esnaf ve sanatkarlara kredi imkanı sunarken, ticari kredilerde ve mega projelere finansmanında çok geri kalmıştı. Son 15 yılda kamu bankalarının kat ettiği mesafe, hem bilanço kalemlerinde hem de Türkiye ekonomisinde görüldü.
1990'lı yıllarda hükümetler ekonomi yönetiminde kamu bankalarını aktif kullanıyorlardı. Görev zararları adı altında karşılıksız destekler gibi birçok işlem sonucu 2001 krizinde görüldü ki, kamu bankalarında biriken zarar 20 milyar dolara ulaşmış. Ama bu zarar o güne kadar hükümetlerce de ödenmedi. 2001 krizinde yapılan program ile o görev zararları devlet borcu haline getirilip Millet tarafından sonradan ödenmiş oldu.
Kamu bankalarının, 2000 ve öncesi yıllarda menkul kıymetlerin bilançoları içindeki payı yüzde 40'ın üzerinde iken, bankaların asli görevlerine dönmesiyle bu oran yüzde 10'un altına geriledi. 2000 yılında bankacılık sektöründeki menkul kıymetlerin yüzde 70'i kamu bankalarının bilançolarında bulunuyordu. Kamu bankalarının Hazine'ye borç vermek yerine reel sektörü fonlaması ile bu oran 2019'da yüzde 45 seviyesine indi. Aktarılanlara göre, kamu bankaları kriz yıllarında "görev zararları" nedeniyle adından söz ettiriyordu. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması ve asli görevlere dönüşün sağlanmasıyla kamu bankalarının faaliyetlerinden ötürü görev zararları da tarih oldu.
Karar