Kadın Cinayetleri, Şiddet ve Eğitim
Özgecan Arslan evine gitmek üzere bir minibüse bindi. Üç erkek tarafından, vahşice boğazı kesildi, cesedi yakıldı ve bir dere yatağına atıldı. Hemen ardından Antalya’dan bir cinayet haberi geldi, Hüsne Aslan da arabanın tekerlerinin altında ezilerek öldürüldü. Bunlar gibi 2014 yılında 255 kadın öldürüldüğü ve 142 kadının da taciz ve tecavüze uğradığı ifade edilmektedir. Tabi bu sayılar adli mercilere intikal eden hadiselerden oluşuyor. Gerçekten rakamlar korkunç.
Kimilerine sorarsan münferit olaylar bunlar. Onlara göre bu tür olaylar başka ülkelerde de her gün yaşanmaktadır. Oysa hiçbir acıyı diğeriyle karşılaştırmak mümkün olmadığı gibi ateş düştüğü yeri yakmaktadır. Kaldı ki, ülkemizde bu tür olaylar, kırk yılda bir yaşanan olaylar değildir. Bir an önce çözüm getirilmesi gereken sosyolojik olaylardır. Bir toplumda kadın cinayetlerinin sayısı infial yaratacak, korku salacak kadar çoksa, artık bu olaylar göz ardı edilebilecek münferit olaylar olmaktan çıkmış demektir.
Gün geçmiyor ki, bir yerde kadın öldürülmesin, şiddet uygulanmasın. Gün geçmiyor ki, bir yerde bir kadına taciz veya tecavüz olayı yaşanmasın. Evlenmek istemediği için ve ya boşanmak istediği için işkence edilmesin, sokağa atılmasın, çalışmak istediği için öldüresiye dövülmesin. Gün geçmiyor ki, çocuk yaşta ve okula gitmesi gereken kızlar evlendirilmesin. Alınıp satılan bir meta haline getirilmesin. Yemeğin tuzundan, giydiği kıyafetinden sebep, vahşice bıçak darbeleriyle katledilmesin. Elbette sorun cinsiyet olarak erkekte değidir. Sorun bir masumdan cani yaratma sürecindedir.
Özgecan da bu tür bir vahşete maruz kalmıştır. Bu durum tüm Türkiye’nin vicdanını sızlatmış, içini acıtmıştır. Toplum empati yapmış, Özgecan’ ın yerine kendi çocuğunu, ailesinin yerine kendi ailesini koymuştur. Duyarlı toplumların vermesi gereken refleksi göstermiştir. Ancak toplum bu soruna çözüm beklemektedir. Sorun bellidir. Kadın cinayetleri enine boyuna masaya yatırılması gereken sosyolojik bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Çözüm olarak, emniyet tedbirleri, cezalar, müeyyideler, kısasa kısaslar, idamlar vs. gibi önlemler akıllara ilk gelenlerdir. Cezai müeyyidelerin caydırıcılığının arttırılması gerektiğinin yanında, aslında cezai yaptırımların birey açısından dışsal ve zorlama tedbirler olduğunu da görmek gerekmektedir. Toplumu oluşturan bireylerde otokontrol mekanizmasının güçlendirilmesi, vicdan gelişimi ve duygusal olgunluğun sağlanması daha etkili bir yöntem olacağı da açık bir gerçektir. İnsanları bu davranışlara iten içsel, sosyal ve psikolojik faktörleri masaya yatırılarak değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeler ışığında gerekli eğitim tedbirleri alınması da zorunludur. Dolayısıyla çözüm için ilk akla gelenlerin yanında etkili bir eğitim de problemin çözümü için alınması gereken önlemlerin en başında yer almalıdır. Nitelikli bir eğitim ile bireye doğru düşünme alışkanlığı ve doğru davranışlar kazandırılmalıdır. Bunun için merkezi anlamda etkili bir eğitim planlamasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Eğitim sisteminin öncelikli görevi; saygılı, hoşgörülü, entelektüel yapısı ve bilgisiyle sakin yapılı, alçak gönüllü, görgülü, medeni ve iyi insan yetiştirmek olmalıdır. Bunun yanında eğitim sistemi; Vatanını, Milletini seven, trafik kurallarından tutun da, insanın yaşam haklarına varıncaya kadar saygı duyan ve kanunlara uyan vatandaşlar yetiştirmektir.
Söyle bir yakın geçmişe baktığımızda, Milli Eğitim Müfredatında “Vatandaşlık” derslerinin yer almış olduğunu görürüz. Ancak bu ders şu an müfredatta yer almamaktadır. Aslına bakarsanız toplum olarak tam da şimdi vatandaşlık derslerine ihtiyacımız bulunmaktadır. Toplumların müreffeh seviyeye ulaşmasının yolunun, karşılıklı olarak saygı, sevgi, hoşgörü, ötekileştirmeden kabul etme ile bir başkasının hak ve hukukuna saygıdan geçtiğini beklide bu ders ile genç dimağlara verilebilirdi. Tek başına çözüm olmasa da Vatandaşlık derslerinin yeniden müfredata girmesi çözümde biraz daha hızlı yol alabilmemizi sağlayacaktır.
Yaşanılan bu problem karşısında, eğitim sitemimiz biraz daha sorumluluğu üzerine alması gerekmektedir. Okullarımız sadece akademik başarıyı hedefleyen ve sınavlara hazırlayan, “kurs okulları” olmaktan ziyade, ivedi olarak iyi insan, iyi vatandaş ve mutlu birey yetiştirme gayretinde olan okullara dönüşmelidir.