1985 yılında Marmara Üniversitesine kayıt oldum. Babam düşük dereceli bir memur olmasına rağmen Devlet yurduna kabul edilmemiştim. Sınıfımızda 64 öğrenci vardı. Bunların yüzde 90'a yakınının hali vakti benden iyi olmasına rağmen yurtta kalıyorlardı. Özel yurda girebilecek ya da ev tutabilecek maddi gücümüz yoktu.
Mecburen okula çok uzak bir muhitte oturan akrabamın minik evine sığınmak zorunda kaldım. Zorunlu konuk olduğum iki küçük odalı evde zaten dört kişi yaşıyordu. Benim de katılmamla birlikte sıkıntı biraz daha arttı.
Çok net hatırlıyorum. 1985 yılında rahmetli babamın maaşı 60 bin TL (şimdinin parasıyla 1200 TL filan) idi. Ve bana her ay 30 bin TL para gönderiyordu. Bolu'da 5 nüfus 60 bin TL ile geçinme mücadelesi verirken bana aylık gelirin yarısı gönderiliyordu. Buna rağmen çok dardaydım. Kitap, elbise, gıda, yolculuk masraflarını karşılayamıyordum. Gazete almaya bile para yetiremediğim zamanlar olduğunu çok net hatırlıyorum. Öğlenleri okulun mütevazı kantininde bir çay ve bir simidi bile utana sıkıla alıp yiyordum.
İşte bu zor günlerde İzzet Baysal Vakfı'nın kurulduğunu tesadüfen öğrendim. Her işimi yazarak hallettiğimden hemen Vakfın İstanbul'daki merkezine mektup gönderip durumumu izah ettim.
Kısa süre sonra mektuba cevap geldi. O zaman 10 kadar başka vakfa da mektup gönderip burs/kredi talep etmiştim. Diğerlerinden hiç bir cevap gelmemişti.
İzzet Baysal Vakfı'nın İstanbul Karaköy'de bulunan ofisine gittim. Orada Sayın Ahmet Baysal ve Rahmetli Sayın İzzet Baysal Beyefendilerle tanıştım. İçinde bulunduğum koşulları anlattım.
Ve İzzet Baysal Vakfı ayda 20 bin TL (şimdinin parasıyla 400 TL filan) burs vermeye başladı. Her ay Karaköy'deki irtibat ofisine ya da Topkapı'daki İz-sal Döküm Sanayi firmasındaki ofise gidip bursu elden teslim alıyordum.
Büyük insan İzzet Baysal Bey'in maddi katkıları olmasa idi belki üniversiteyi dört yılda bitiremezdim ya da bırakmak zorunda kalırdım.
Burs bedelini almak için Vakfa gittiğimde çok sade, gösterişsiz, zenginliğin belli edilmediği bir ortam ile karşılaşırdım.
O yıllarda İzzet Baysal Bey İstanbul'un vergi rekortmenleri listesinde yer alırdı ama adı magazin/cemiyet basınının renkli sayfalarında hiç yer almazdı.
İlk yıl 20 bin TL olan burs sonraki yıllarda 25 bin TL olmuştu. Son bursumu almaya gittiğimde Sayın Baysal bana mealen şunu vasiyet (nasihat) etmişti: "Evladım, sana verdiğimiz bursun geri ödenmesini istemiyoruz. Tek ricamız memleketini seven, çalışkan olan, üretken olan bir insan olmanızdır. Ben çok fakir bir kökene sahibim. Elde ettiğim serveti ter dökerek, durmadan çalışarak oluşturdum. Bu mal varlığımı da yine topluma bırakacağım."
Sayın Baysal'ın bu nasihatine elimden geldiği kadar uymaya çalıştım...
Hiç bir karanlık derneğe, fraksiyona, locaya, kliğe, zümreye yanaşmadan, sadece ülke sevgisiyle çalışarak bizlere büyük eserler sunan Sayın İzzet Baysal'ın Japon toplumuna çok benzeyen yaşam felsefesinin yeni kuşaklara pek iyi düzeyde aktarılamadığını düşünüyorum.
Ali Özdemir
Eğitimci - Yazar - Yayıncı