Beşir Ayvazoğlu Hürriyet için kaleme aldığı "Mehmet Akif ve İstiklal Marşı" konulu makalesinde ezber bozdu.
1913 Yılında yaşanan Balkan faciasının ardından, soykırıma uğrayan Rumeli Türkleri Anadolu’ya gelmeye başlar. İkinci Balkan Harbi sonrasında Edirne, geri alınmış ancak Rumeli kaybedilmiştir.
‘Türklük Akımı’ tam da bu sırada ortaya çıkar. Safahat’ın III. Kitabı “Hakkın Sesleri”, Rumeli’nin bu hali üzerine “içi kan ağlaya ağlaya” yazılmıştır. Ümmetinden ümidini kesmeyen Akif; “Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” diyor ve geleceğe olan ümidini muhafaza ediyordu.
Dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı “Teşkilat-ı Mahsusa” Akif’e vatani bir görev verir. “Almanya’ya gidecek, Tunuslu Şeyh Salih’le birlikte esir Müslümanları aydınlatacaktı.” Beşir Ayvazoğlu’nun tarihi olayı anlattığı yazısında vurguladığı bir başka nokta ise; Akif’in hiç tereddüt göstermeden görevi kabul etmesidir. Ayvazoğlu şöyle devam ediyor:
KORKMA DİYORDU
“Olup bitenleri Almanya’dan yüreği ağzında izleyen Akif, zaferden emindi. Emindi, çünkü eğer Çanakkale geçilirse her şey bitecekti. Berlin’de yazdığı ‘Berlin Hatıraları’nda, “Korkma!” diyordu. “Korkma”, ileride yazacağı İstiklâl Marşı’nın da ilk kelimesiydi ve Akif’in sözlüğünde “Sakın endişe etme, asla ümidini kaybetme!” anlamına geliyordu.”
'ASIM'IN NESLİ NAMUSUN ÇİĞNETMEMİŞTİR'
Görevini bitiren Akif vatana döner. Ümidi boşa çıkmamıştır. Enver Paşa’nın Teşkilat-ı Mahsusa Reislerinden Eşref Sencer’in zafer müjdesini verdiği telgrafı aldığında doya doya ağlar Akif. Osmanlı Ordusu Çanakkale’de destan yazdığında Akif de kalemiyle destana eşlik eder. Asım’ın nesli namusunu çiğnetmemiştir.
'HANGİ ÇILGIN BANA ZİNCİR VURACAKMIŞ ŞAŞARIM'
Birinci Dünya Savaşı arkasında bir harabe bırakarak sona erer. Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de imzalanır. Ümidini sonuna kadar muhafaza eden Akif dahi karamsarlığa düşmüştür. Ayvazoğlu Akif’in o dönemki halet-i ruhiyesini şöyle anlatıyor: “Sebilürreşad’ın 21 Ağustos 1919 tarihli sayısında çıkan ‘Manda Meselesi’ başlıklı yazısında şöyle diyordu: “Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklâllerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen müspet bir hakikattir. Hâlbuki Avrupa’da bile mebde-i istiklâli bu kadar eski zamandan başlayan bir millet yoktur [...] Tarih de gösteriyor ki Türk istiklalsiz yaşayamamıştır.” İslamcı bir şairin değil, Türkçü bir yazarın kaleminden çıkmışa benzeyen bu cümlelerdeki fikir, bir yıl kadar sonra, “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım/ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!” mısralarında en güçlü ifadesini bulacaktı.”
HABER10