Üretme ve işe yarama'nın da insanın temel ihtiyaçlardan biri olduğunu hatırlatan uzmanlar bundan mahrum kalan gençlerin derin bir hiçliğe düştüğünü vurguladı
Milliyet'ten ÇİĞDEM YILMAZ'ın haberine göre: Türkiye'de işsizlik sorunu en çok yeni mezun gençleri etkiliyor. İş bulamayan gençler, zamanla eve hapsoluyor. Ekonomik olarak ailelerine bağlı, sosyal hayattan uzak gençler, neredeyse zamanlarının tamamını evde geçiriyor.
Çocuk ve genç psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri, üretmenin de temel bir insan ihtiyacı olduğuna dikkati çekerek ev gençlerinin yaşadığı psikolojik zorlukları şöyle anlatıyor:
'Üretmemek sorun'
"Her insan, sevme, sevilme ve toplum tarafından kabul görmenin yanında bir şeyler üretme ve topluma bir şekilde katkıda bulunma ihtiyacı hisseder. 25-30'lu yaşlardan 60 yaşına kadarki dönemi üretkenlik ya da durgunluk çağı olarak tanımlanır. Bu dönemde bir şeyler üretmek ya da üretmemek kişinin psikolojik ve zihinsel hayatının en temel meselesi durumuna gelir. Burada gençlerimizin bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere düzenlemelerde bulunmak lazım. Aksi takdirde üretimin bel kemiği olacak kişileri derin bir hiçlik, işe yaramazlık ve durağanlık hissiyle baş başa bırakma riski taşırız.
Bugün bu derin sıkıntıyı çeken, içlerinden gelen üretim arzusunu doyuramadığı gibi evde de beklediği anlayış ve özgürlük ortamını yakalayamayan nitelikli işsiz ordusu ile karşı karşıyayız. Bu dönemde işsiz olmak, hele de üniversite mezunu ve bir süre aileden uzaktan yaşamışsanız çok ciddi bir stres kaynağı. Gençlerin çok yoğun ve derin günlük sıkıntılarla kendini gerçekleştirmeyle ilgili iç muhasebeler yaşadığını görüyoruz. Üniversite mezunlarının bu açıdan özel bir konumda olduğunu düşünüyorum. Bir yandan gelişimsel açıdan derin psikolojik iç baskı ile karşı karşıya kalırken, öbür yandan en temel ihtiyaçları için bile ebeveynlerine bağımlı olmanın getirdiği bağımlılık ve yük olma düşüncesiyle baş etmeye çalışan bu gençlerin günleri bayağı zor geçiyor.
Depresyon ve anksiyete
Aile ile toplumun olumsuz söylemleri ve baskısı bu gençlerde yoğun stres yanıtının gelişimine neden oluyor. Ekonomik özgürlüklerinin olmaması nedeniyle de hobilere veya kendilerini iyi hissettirecek sanatsal ve sosyal etkinliklere katılamamaları gençlerde, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıkların gelişmesine yol açabiliyor. Depresyonun gelişimi ise durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmekte, gençlerin kendine olan güveni azalırken, enerji ve motivasyon kaybı ile ellerine geçen kimi fırsatları bile kullanamayabiliyorlar. Bunu sosyal açıdan giderek daha soyutlanma ve içe kapanma ile umutsuzluk, çaresizlik ve karamsarlık hislerinin de tabloya eklenmesi izleyebilmektedir. Böylelikle gençlerimiz belki de en üretken ve inovatif olacakları dönemi derin bir varoluşsal krizle mücadele ederek geçirmekteler. Diğer taraftan liyakat temelli objektif atanma uygulamalarının zayıf olması da gençleri daha da umutsuzluğa sürükleyebiliyor ve hiçbir şeyin düzelmeyeceğini yanlış düşüncesine kapılmalarına yol açabiliyor."
'Gençler çıkış yolu arıyor'
Psikolog Alanur Özalp de eve kapanan gençleri iki gruba ayırarak ilk gruptaki; çalışmayan, okula devam etmeyen ve evde oturan gençlerle ilgili şunları aktardı: "Ellerinde diploma olmadığı için bu grup kendileri ile ilgili biraz daha fazla sıkıntı yaşıyor. Önlerinde parlak bir gelecek yok. İleride de olacak gibi bakamıyorlar. Dolayısıyla çıkış noktaları çalışabilmek, iş bulabilmek. Ama iş bulma şansları az olduğu için mutsuzlar. Kendilerine bir çıkış yolu arıyorlar. Devletin, bu gençlere bir eğitim modeli oluşturması, online eğitim ile meslek sahibi olabilecekleri bir alana yönlendirmesi lazım. Kendilerine olan güvenlerinin güçlendirilmesi gerekiyor. İkinci grubta ise, üniversiteyi bitiren, okumaya devam eden veya pandemi nedeniyle etkilenen gençler var. Bu grup diğerine oranla biraz daha şanslı. Eğitimleri nedeniyle yurt dışına gitmeyi, iş bulmayı düşünüyorlar. Bu gençlerin de işe, çalışmaya ihtiyaçları var. Çünkü okudukları, öğrendikleri bilgileri uygulamaya dökmek istiyorlar."