İsmail Koncuk, Toplu Sözleşme Sürecini Değerlendirdi

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk TV’de, her Salı akşamı Türkiye ve çalışma hayatının sorunlarının değerlendirildiği Söz Hakkı programına katıldı.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk TV’de,  her Salı akşamı Türkiye ve çalışma hayatının sorunlarının değerlendirildiği Söz Hakkı programına katıldı.

Toplu sözleşme süreci, hükümetin teklif ettiği zam oranı ve çalışma hayatının bir çok konusunun gündeme getirildiği programda çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Genel Başkan İsmail Koncuk, Hükümetin kamu çalışanları ve emekliler için teklif ettiği yüzde 3+3’lük zam oranını “Kabul edilemez bir teklif” olarak niteledi.

“Sendikal faaliyet önemli bir faaliyettir, al gülüm ver gülümle yapılmaz, bu bir oyunda değildir” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Bu masada ciddi sonuçlar elde edilmelidir” dedi.

KONCUK: SENDİKAL FAALİYET AL GÜLÜM VER GÜLÜMLE YAPILMAZ

Halen devam eden Toplu sözleşme sürecini değerlendirerek sözlerine başlayan Koncuk;

“Geçtiğimiz gün Toplu sözleşme masasında hükümetin teklifi, kabul edilemez bir teklifti. Yüzde 3+3 zam talebi ile karşımıza geldiler. 2018 yılı ilk ve ikinci altı ayı için yüzde 3+3 zam, 2019 yılının ilk ve ikinci altı ayı için de yüzde 3+3 zam teklif edildi. Bunu vatandaşların çok iyi anlaması lazım, anladığımız kadarıyla kafa karışıklığı meydana geliyor. “Hükümet tam olarak ne kadar zam teklif etti?” diye soranlar dahi var. Yapılan zam teklifi bu. İki yıl için toplamda yüzde 12 zam teklif edildi. Yani 730 gün boyunca. 5 milyon kamu çalışanını ki bunun 2 Milyon 600 bini faal olarak çalışan kesim, diğer kısmı ise memur emeklileri. Toplu sözleşme masası aslında kamu çalışanlarının aileleri birlikte 20 milyon insanı ilgilendiren bir faaliyet. Bu masadan çıkacak sonuçlar son derece önemlidir. Hayat içinde yaşanan tüm zorlukları bu masada sendikaların elde edeceği sonuçlarla aşacağız. Açıklamamda da ifade ettim, sendikal faaliyet önemli bir faaliyettir, al gülüm ver gülümle yapılmaz, bu bir oyunda değildir. Masada figüranda değiliz. Ciddi bir faaliyet yapıyoruz, ciddi sonuçlar elde edilmeli bu masada.

Türkiye Kamu-Sen ciddiyetle hazırlanır toplu sözleşmelere. Bu yılda bu taleplerimiz aynı ciddiyetle hazırladık. Elimizde rakamlar var. 4 kişilik bir ailenin aylık olarak asgari bir biçimde geçinebilmesi için o haneye ne kadar para girmesi gerektiği üzerine yıllardır her ay çalışma yaparız. Bu ay ki çalışmamızda 4 kişilik bir ailenin asgari geçimi için gereken rakamın 5322 TL olduğunu tespit ettik. TÜİK’in resmi verilerinden hareketle bu rakamları tespit ediyoruz. Bir yanda 5322 TL diğer yanda en düşük devlet memuru maaşı 2300 TL. Ortalama devlet memuru maaşı 2900 TL civarı, böyle bir durum var ortada. Kamu çalışanları içerisin de tespit ettiğimiz asgari geçim haddi olan 5322 TL’nin yarısından hatta daha azına çalışan bir kesimde var. T.C. anayasasında tanım açıktır, bu ülkenin sosyal bir devlet olduğu ifade edilir. Sosyal devlet, çalışanlarına, vatandaşlarına geçinebilecekleri düzeyde bir hayat hazırlayan devlettir. Sosyal devletin ne anlama geldiğini iyi anlatmalıyız.

Hatta ülkeyi yönetenlere de sosyal devlet vurgusunu zaman zaman çok iyi anlatmamız lazım. Ben bir öğretmenim, öğretmen kökenli bir sendikacıyım. Bu ülkeyi yönetenlerde elbette sosyal devlet olduğunu vurguluyorlar ama bazen sosyal devleti makarna, kömür dağıtan devlet olarak tanımlayanlarda var. O da gereğidir sosyal devletin belki ama sosyal devlet evvel emirde insanların şahsiyetlerini ezmeden, anne ve baba olarak görevlerini yapabilecekleri şekilde bir gelir sahibi yapmaya gayret eden devlettir.

Bir yanda 5322 TL diyorum ama elbette bizi şu anda dinleyen bir çok işsiz var, belki diyorlar ki, “Başkanın bizim işimiz dahi yok, kamu çalışanlarının en azından 2400 TL geliri var” diye düşünüyorlar. Asgari ücretliler “Biz 1400 TL ile geçiniyoruz” diyorlar ama tüm vatandaşların bu sosyal devlet şemsiyesi altında değerlendirilmesi lazım. Tüm kesimlerin bu kavram üzerinden değerlendirilerek bir muameleye tabi tutulması gerekir. Bugün işsizlik ordusuna 330 bin vatandaşımız daha katıldı. Türkiye’de bu kadar işsizin olduğu, bu kadar asgari ücretlinin olduğu hatta iş bulmak adına yanıp tutuşan insanların olduğu ülkede kamu çalışanlarına her şey verilsin  demek gibi bir vicdan kaybı yok bizde. Türkiye Kamu-Sen olarak geçmiş dönemlerde şu teklifi de yaptık, “Kamu çalışanlarına vermediğiniz zam bu ülkenin işsizlerine iş olarak dönecekse biz zam istemiyoruz. Sıfır zam istiyoruz” dedik.

Türkiye Kamu-Sen vatansever, Türkiye sevdalısı insanların oluşturduğu, milliyetçiliği merkez alan bir konfederasyondur. Vatandaşlar perişanken, “Hep bize verin” deme noktasında değiliz ama kamu çalışanlarının önemli bir görev ifa ettiğini de bilmemiz gerekir. Bunu anlatarak neden kamu çalışanlarına daha dikkatle yaklaşmak gerektiğini ifade etmek gerekir diye düşünüyorum. Kamu çalışanları bizzat devlet demektir. Öğretmeni geçim aczi içeirinde bırakılan, doktoru, hemşiresi, mühendisi, hukukçusu, tarım ormancısı, enerji çalışanı, postacısı, yerel hizmet çalışanı sıkıntı yaşayan bir kamu düzenin de vatandaşa hizmet etme imkanı mümkün değildir. Biz sağlam bir eğitim istiyorsak öğretmenlerimizi yaşama acziyeti içinde bırakmamamız lazım. Sağlıkçılarımızı ya da diğerlerini yaşama aczi içinde bırakmamamız lazım.

Devletin vatandaşa uzanan eli olarak görülür kamu çalışanları. O nedenle kamu çalışanları hizmet sektörü de tüm dünyada önemli görülür. Devlet dediğimiz unsur bunlarla anlam ifade eder ve somutlaşır. Kamu çalışanlarına özel bir ihtimam göstermek lazım. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak zaman zaman işsizliği de dikkat çekeriz,  asgari ücretlinin sıkıntılarına da dikkat çekeriz, taşeronlara da dikkat çekeriz. Bunlar ülkemizin problemidir. Bunları konuşmamız lazım.

Kamu hercümerç içinde şu an. Ben pozitif biriyim ama burada memurların sosyal ve ekonomik durumlarında farklı normların uygulanması,  yapılan yanlışlar vs. bir çok şey var. Kamuda düzen kalmadı. Bu herkesi ilgilendiren bir durum. Bunlar toplu sözleşmenin konusudur. Ekonomik problemlere dönecek olursak, Türkiye Kamu-Sen olarak,  asgari geçim ve ülkenin ekonomik gerçeklerinden hareketle bir zam teklifinde bulunduk. Dedik ki, “2018 yılı için, yüzde  10+10 oransal zam, 150 TL seyyanen zam ve ilk defa ekonomik büyümeden pay aktarılarak  yüzde 3 zam olsun onun içinde  refah payı da olsun” dedik. Eleştiriler olabilir tabi, bazıları,  “5322 TL asgari geçim sınırı belirliyorsunuz ama istediğiniz zam bu sınırı tutmuyor” diyorlar. Tabii tutmaz, çünkü bu  rakamların hükümet tarafından verilmeyeceğini biliyoruz. Yavaş yavaş elde etmemiz gerekir. Bir sene içinde bunu çözün demenin akılcı olmayacağını biliyoruz. Mantıklı talepler istiyoruz. Mantığı olmalı taleplerin, dolayısıyla zamana yayarak bunlar çözülebilir.

Ben çıkıp, “Kamu çalışanları  2300 TL ile geçinemez, herkese 5322 TL verin” diyebilirim. Bundan bir sonuç alınamaz. Ekonomik gerçekleri görerek değerlendirme yapmak lazım. 2019 yılında ise “Yüzde 8+8, 150 TL seyyanen ve yüzde 3 ekonomik büyümeden pay ve refah payı” dedik. Hükümetin getirdiği teklif bizim teklifimizden de diğer konfederasyonun teklifinden de çok uzak bir teklifti. Gerçi Memur-Sen yüzde 16’lık bir zam teklif etti. Yaptıkları açıklamalarda “Siyasi iktidar 16 yaşında diye böyle bir zam istedik” dediler bende bunu eleştirdim. Yani MHP iktidarda olsa yüzde 50 zam mı istenecek ya da CHP iktidarda olsa yüzde 94 zam mı istenecek?” dedim. Yıla göre mi hareket edilir? Bir sendikanın böyle bir gerekçe ile zam istemesi sendikacılığın ciddiyetiyle bağdaşmaz.

Bu ciddiyetsiz bir yaklaşımdır. İktidarda hangi siyasi parti varsa kuruluş yıl dönümlerine göre mi zam talep edeceğiz? Bu sendikacılık anlayışını da sorgulamak gerekir. Masayı orta oyununu çevirmeyeceğiz, o masa ciddi bir masadır. 2015’de sayın Bakan Faruk Çelik’ti, zam teklifini getirdi ve bunlar ayağa kalktılar. Sandım ki yiğitlik yapacaklar. Ben Adanalıyım, ayağa kalkan adamın cevabı da onunla doğru orantılı olur ama bunlar son derece kibar bir konuşma yaptılar, çok şaşırmıştım, dün de ellerinde dövizler “Kapalıyız” diyorlar. Sayın Bakan Jülide hanımda gülümsedi,  İlk defa  Toplu sözleşme masasında kendisi de. Bunlar olmaz, burası ciddi bir masadır katılmıyorsan bunu güzelce ifade edersin. Gayri ciddi şeylerdir bunlar. Çıkarsın aslan gibi olmaz dedin, asaletle masadan kalkarsın. Bu tür görüntüler Toplu sözleşmeyi magazin sayfalarına konu yapar ve ciddiyete gölge düşürür. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak yıllarca toplu görüşme yürüttük ayağa, amuda falan kalkmadık.

Şimdi göreceğiz bakalım ne olur bundan sonra? “Saygısızlıktır bu” dedim. Bu ifadeyi neden kullandım. 2017’de işçilere yapılan zammı biliyoruz. Elbette hak ediyorlar. Önümüzde bir çıta var 2017’de henüz bağıtlanan bir sözleşme var. Kamu işçilerine 2017 yılı için yüzde 7.5+5,  500 TL ek ödemelere 250 TL daha zam yapıldı ve 750 TL oldu. 3 bin TL altında maaş alanlara da  90 TL iyileştirme aldılar. Yani yüzde 18-20 civarında zam yapıldı kamu işçilerine. Buna sitem ettim aslında. Siz kamu işçilerine 2017’de 20’leri bulan  zam yapıyorsunuz, memurlara yüzde 3+3 zam, bu olur mu? Bana birileri açıklasın bunu. Kaldı ki, daha önce yaptığım açıklamalarda 2018 yılı için kamu işçilerine yüzde 3,5+3,5 zam yapıldığını ifade etmiş ve “Acaba memura bir mesaj mı bu” demiştim. “Bu mesajı reddediyoruz” demiştim. Geldiğimiz noktada haklı olduğumuz görüldü. Herhalde yüzde 3,5 +3,5  şeklinde bağlayacaklar, bunu göreceğiz.

Türkiye Kamu-Sen olarak söyledik, 2017 yılı hesaplaşmasını yapmadan bu zamları konuşmamalıyız. 2017’de memurlara yüzde 4+3 zam yapıldı. Kamu işçisine 2017 için yüzde 20’lere varan zam yapıyorsun ama memurlara ve emeklilere yüzde 7, olmaz bu. Hiç mi kıymeti yok bu insanların sizin yanınızda. Toplu sözleşme henüz bitmedi. Kapıyı kilitlemenin alemi yok. Dün “Kapalıyız” dediler ama dükkanı açarlar, fakat kaça açarlar? Bakınız, sendikacılık önemli bir faaliyet, “Kapalıyız” diyorsanız yüzde 3+3’e,  o zaman kaça açarsınız onun cevabını da söyleyeceksiniz. Bunu da konuşalım. Dün konuşmam da ifade ettim, “Bu müzakerenin sürdürülebilmesi için yüzde 3+3’le değil, belki yüzde 5+5 ile başlanabilirdi. Devamında kamu işçilerine verilen zammı da konuşabilirdik. Mesela, ortalama memur maaşı 2900 TL diyelim, bize de bunun altında olanlara 100 TL iyileştirme yapılabilirdi. Bir rakam koyalım bunu yapalım. 4-C’lilerin ek ödemelerini konuşalım, aldattığınız, sattığınız insanların alacaklarını konuşalım. 4-B’lileri konuşalım. Böyle sendikacılık anlayışı olmaz.

Sadece bunu sendikacılar almasın, böyle bir anlayışın Türkiye’de köklenmesine, memuru temsil etmesine vesile olan kıymetli arkadaşlarımızda nefis muhasebesi yapsınlar. Nereye gidiyoruz? Kamu böyle gidemez gitmemeli. Bu masada sayın Bakana da söyledim, PTT’de de bir istihdam türü var, İHS’li diye, bu nereden çıktı?  Yeni bir sistem, hiçbir hakkı yok.  4-C’liler, 10 yıldır anlatıyoruz. Hala kadro yok. Sayıları 13-15 bin civarıdır. Nedir bu garabet uygulama. Kölelik düzenidir bu. Kadrolu çalışanın izin durumu farklı, hastası olan 4-A’lı refakat izni kullanıyor ama 4-C’liye yok. Bunun hastası hasta değil mi? Bu nasıl vicdansızlıktır. Bırakın kanunu mevzuatı, böyle şey olmaz. Hükümet zaman zaman açıklama yaparak, “Erken emeklilik mi olur?” diye sorar. Emeklilik yaşı 65’e yükseltildi. 4/C’lilerin sözleşmesinde ise şu yazıyor;  emeklilik yaşı dolduğu anda sözleşmesi yenilenmez. Sözleşmeye göre 52 yaşında dolmuş ise,  52 yaşında 4/C’lilik sözleşmesi imzalanmaz.  Peki sormak lazım, hükümet değil mi genç yaşta emekliliğe hayır diyen?

Hem genç yaşta emekliliği istemeyeceksiniz, hem de 4-C’linin 65 yaşına gelene kadar çalışmasına müsaade etmeyeceksiniz. Bu nasıl bir mantık çatışmasıdır, anlamak mümkün değil.

4/B’lilik nedir? 2011 yılında MHP’nin ve CHP’nin seçim beyannamesinde 4/B’lilere kadro sözü vardı. Muhalefeti görünce, iktidar da hemen “4/B’lileri kadrolu yapıyorum” diye açıklama yaptı. Bu sayede 2011 yılında bütün 4/B’lileri kadrolu yaptılar. Gerekçe olarak da “kamuda verimli çalışmayı arttırmak” dediler. Ancak 2011 yılından sonra da binlerce 4/B’li kadrolu eleman alınmaya devam edildi. Örneğin, Siirt’te Sağlık Bakanlığı’nda çalışan 4/B’li bir kardeşimiz  Kredi Yurtlar Kurumu’na geçmek istedi. Tek amacı da aile bütünlüğünü sağlayabilmek.  Eşi İstanbul’da özel bir şirkette çalışıyor. Mevzuatın hiçbir yerinde  4/B’lilerin kaç yıl sonra aile bütünlüğünü sağlayabileceği yazmıyor.

Sadece öğretmenlerde 6 yıl sonra tayin hakkı olabileceği belirtiliyor. O da 6 yıl sonra olur mu bilinmez. Eğer bu ülke insanlarına bunları layık görerek bu ülkeyi iyi yönetiyoruz diyorlarsa bir şey demiyorum. Bu ülke insanları da bunu destekliyorsa sözüm yok. Bu siyaset değil, bunlar bizim çocuklarımız. Kim bunu yaparsa, bu ülke insanlarına iyilik yapmaz. 4/B’lilik, 4/C’lilik, İdari hizmet sözleşmeli, kiralık işçilik, part tıme çalışma gibi uygulamalar evlatlarımıza ihanettir. Devlet idari kaygılarla yönetilemez, işletme gibi yönetilemez. Devlet babadır. Devlet insanlarını sarar, korur. Elbette işlerin aksamaması için tedbir alalım. Bir sürü yol gösterilir. Böyle ucube yöntemlerle insanlarımıza acıdan başka bir şey veremezsiniz. 

KONCUK: TOPLU SÖZLEŞME MASASINDA TEK TARAFLI İRADE HAKİM, BU ŞEKİLDE SIKINTILARIN ÜSTESİNDEN GELİNEMEZ

Toplu sözleşmede yaşanan aksaklıkların nedeni olarak tek taraflı iradenin varlığına dikkat çeken Genel Başkan şunları söyledi:

“İnşallah kapalı kapılar ardında görüşme olmuyordur. Geçtiğimiz yıllarda bu durumu yaşadık. Türkiye Kamu-Sen’den kaçırırcasına toplandılar. Sonuç ortada. Kamu çalışanlarına beklentilerine uygun ne varsa överim, aksi çıkarsa da yererim. Sendikacılığımızı yapacağız, biz figüran değiliz. Adam gibi sendikacılık yapıyoruz. Türkiye Kamu-Sen, üyelerine söz vermiş bir konfederasyondur. Siyasi düşüncelerin önceliğiyle iş yapmıyoruz. Kamu çalışanlarının, emeklilerimizin, vatandaşlarımızın geleceğiyle ilgili kaygılarımız var.  Elbette yanlışlıklar varsa ifade edeceğiz. Doğru şeyleri de alkışlarız. Çalışma Bakanı’nın olumlu yaklaşımları olduğunu ifade etmiştim. Ama kapalı kapılar ardında bir şey olmasın. Olumsuz olabilir keşke kamu çalışanlarının beklentilerine uygun kararlar çıksa. Ama çıkmasa bile, ahlaka uygun bir masa olduğunu gösterelim.

Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu’na da ifade etti bu süreçte. Kurum İdari Kurullarının yapılması için. Taleplerin birçoğun kurum idari kurullarında çözülmesi gerektiğini ifade etti. Ben de aynı fikirdeyim. Kurumlarla sendikalar yılda iki kez otururlar kurum idari kurulları yaparlar. Birçok problem çözülebilir. Maalesef kurumların olumsuz yaklaşımları var. Kitleniyor toplantılar. Bakan da bunu ifade etti. Daha etkili hale gelmesini söyledi. Masanın işleyiş şekli sonuç alıcı değil. Toplu sözleşme aslında çift taraflı irade gerektiriyor. Tek irade var bu toplu sözleşmede. Sadece hükümetin iradesi var. Nasıl sonuç alacağız bu şekilde? Eylem yapalım desek, olağanüstü hal var. İzin vermezler. Memur sendikaların en büyük gücü eylem gücüdür. İçinde bulunduğumuz şartlar memurların eylem gücünü kırıyor. Kamuda baskı korku varken, bu eylem gücünü kullanmak, sahaya yansıtmak kolay değil ancak, yetkili konfederasyon iş bırakma dahil eylem kararı alsın, Türkiye Kamu-Sen olarak her türlü desteği vereceğiz. Netice de  mümkün değil. Ne kadar demokrasi, o kadar sendikacılık olur.   1 Milyon üyesi olan sendika Memur-Sen.

KONCUK: TOPLU SÖZLEŞMEDE KARAR ALTINA ALINAN MADDELERİ TARİHLENDİRMEK LAZIM

Geçtiğimiz dönem karar altına alınan 20 maddenin hala hayata geçmediğine dikkat çeken Koncuk, kamu çalışanlarının bu durumun hesabını sorması gerektiğini kaydederek şunları söyledi:

“Kamu İşveren tarafının iradesi bir başka problem. Bir de masanın işleyişi ile ilgili problemler var. Bunların da çözülmesi lazım. Örneğin, geçmiş yıllarda toplu sözleşmede karar altına alınmış kararlar var. Bunların hayata geçmesi için bu sene de tekrar karar altına alınması gerekiyor. Bir de diğer maddeleri kabul etse dahi, eğer sendikalar mali talebi kabul etmiyorsa  kabul edilen diğerler maddeler de hayata geçmeyebiliyor. Bu önemli  bir teknik problem. Halbuki konular teker teker yazılır kabul edilir, sonra vazgeçiyorum noktasında olmaz. Hem kanunun yapılışında hata var, hem de yetkili sendikaların ayak diretici olması gerekir. Geçmişte biz toplu görüşme yaparken, bir maddeyi söylerdik, kabul edilirse o madde yazılır ve diğer maddelerin görüşülmesine öyle devam edilirdi. Ama şimdi yetkili sendika okuyor bütün maddeleri,  kamu işveren tarafı hangi maddeleri kabul ettiğini söylemiyor. Bu şekilde yetkili konfederasyon ve sendikacılık ciddi bir ivme kaybediyor.

Geçen dönem imzalanan toplu sözleşmenin 20 maddesi hayata geçmemiş. Kanun çok açık. Toplu sözleşme maddeleri mutlaka uygulanması gerekir diyor. 2 yıl önce imzalanan 4/C’lilere kadro sözü hala ortada yok. Bir ziyaretimde Maliye Bakanı Naci Ağbal’a da ifade ettim bu durumu, Bakan Ağbal  “sözleşmede ne yazıyor” dedi, “üzerinde çalışılacak” yazıyor dedim. Bakan da biz de üzerinde çalışıyoruz dedi.  Böyle olmaz. Toplu sözleşme metinlerinin tarihlendirmek lazım. 4/C’lilere kadro denildiği zaman takvim de versinler. Memur-Sen’e tavsiyemiz kararların altına takvim belirterek imza atsınlar. Bir de üniversiteli işçiler meselesi var, onlar da statü istiyorlar. Bunlar karar haline geldi ancak hayata geçmedi. Toplu sözleşme masası bir okuldur. Bizler yetkili olmasak da sendikacılığı öğreteceğiz iddiasındayız. Yetki kısmı bize verilmese de sendikacılığı öğretme görevimizi yerine getiriyoruz. 

31 Ocak 2016 tarihinde KİT’lerde çalışanlarla ilgili ücret gruplarının 5’den 3’e düşürülmesi kararı var. 2015 yılında alınan bir karardır. Aradan aylar geçti, 2017 toplu sözleşme masasına oturduk, bu durum 2018 yılında uygulanacak diye karar yayınladı.  Bu kabul edilebilir değil.  Sayın Müezzinoğlu döneminde bu durumu konuştuk kendisiyle, hemen çözelim dedi.  Aradan 5 ay geçti ancak çözüm yok.  Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın da tutmuş Bakan’a çok teşekkür ediyor. Ben de neye teşekkür ettiğini sordum.  “31 Ocak 2016 yılında hayata geçmesi gereken bir konu 2017 Mart ayında hala çözülmemiş, sen niye teşekkür ediyorsun?” dedim.  Sonra çıkartılan bir metinle bu kararın hayata geçirilmesi 2018 yılına kaldı diye buyuruldu.

İlginç bir durum var, bu karar çalışanlar için 2018 yılına kalırken,  yönetim kurulu başkanları ve genel müdürler için 2016 yılından itibaren geçerli olmak üzere başlayacak. 20 aylık alacakları doğdu. 60 bin kadar alacakları oldu. Ama çalışanlar 2018 yılında muhatap olacaklar. Şimdi biz kime kızalım? Çalışanların da bir söz söylemesi lazım. Eğer sendikacılık, siyaset aldatma üzerine kurgulanırsa, figüranları değişir ama anlayış aynı kalır. Kamu çalışanlarının iradesi bunu düzeltecek. Ulu Önder Atatürk’ün Amasya Genelgesinde yer verdiği “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diye sözü var. Kamu çalışanlarının geleceği de kamu çalışanlarının iradesi ve azmi ile çözülür. Mesele insanların kendi iradesini iyi kullanmayı bilmesidir. Memur-Sen e kızıyorlar, ancak 1 milyon üyesi olan bir sendikaya niye kızıyorlar ki? 1 milyon üye ile yetkili kılmışsın, şimdi kızmanın anlamı yok.

Yetkiyi Türkiye Kamu-Sen mi vermiş Memur-Sen’e ?  Kimse kızmasın bu adamlara. İstenilen sendikacılık bu ise,  bugün Memur-Sen o rolü oynar devir değişir bir başkası aynı şeyi yapar. Bu anlayış sineye çekilmesi gereken bir anlayış değil. Bu anlayış memurlarımızın iradesiyle düzelecek bir anlayıştır.

KONCUK: MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI KULAĞININ ÜZERİNE YATMIŞ DURUMDADIR

Koncuk eğitim çalışanlarının sorunlarına da değinerek konuşmasını tamamladı:

“MEB tam kulağının üzerine yatmış durumdadır. Artık çözüm bakanlığı olmaktan uzaklaşmış durumda. Eğitim çalışanlarının taleplerine kulak vermeliler. Sözleşmeli öğretmenlere eş durumu tayini yapmıyorlar. Bu ucube anlayışla problem çözülemez. İl dışı tayin isteyen arkadaşlarımıza bir takvim verilmesini istiyoruz. Sayın müsteşar şu takvim doğrultusunda il dışı yapacağız desin. Arkadaşlar da son derece haklı. Mahrumiyet bölgelerinde 10 yıldır çalışan öğretmen arkadaşlarımızın tayin istekleri bir türlü gerçekleşmiyor.  Bunların hayata geçmesi lazım. İl içerisinde ilçe emri isteyenler var. Türkiye Kamu-Sen olarak bu konuyla ilgili bir çözüm önerisinde bulunarak, belli bir km ile sınır koyarak düzenleme yapalım dedik. Bunlar zor değil. Alan değişikliği isteyenler var. Yönetmelikte olan bir hak aslında. İki diploması olanlara yol açmak lazım. Ömer Dinçer zamanında yapılan  4+4+4 sisteminin sancılarını yaşıyoruz. Bu sistem nedeniyle sınıf öğretmenlerinin yüzde 20 si norm fazlası olma durumu ile karşı karşıya kaldı. Ömer Dinçer o zaman sınıf öğretmenlerine diğer branşlara geçme şansı tanıdı. Ancak, bunlar kendi alanlarında çalışmak isteyenler ve haklı bir talep.

Toplu sözleşmelerin hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye Kamu-Sen olarak olumlu yaklaşımla gelişmeleri takip edeceğiz.  Dayanışma aidatı, toplu sözleşme ikramiyesi  fasit dairesine bağlamak doğru değil. Memur-Sen aklını başına almalıdır”  dedi.

 

...:: GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ ::...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KAMU PERSONELİ Haberleri