Kendi gerçeğimizi inşa ettiğimiz, aynı olaya bakıp farklı farklı şeyler gördüğümüz yanılsamalarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Basılı ya da görsel medya özellikle de sosyal medya sürekli olumsuzlukları gündemde tutuyor. Bu nedenle gözlerimiz sadece kötü olanı görür, kulaklarımız sadece kötü olanı duyar hale geldi. Sürekli yakınmaktan sürekli şikayet etmekten fırsat bulup iyi, güzel ve doğru olanı yapabilmek için eyleme geçemiyoruz. Hayatın getirdiği olumsuzluklara takılıp kalmayan, bahane bulmayan, mazeret üretmeyen insanlarla hayatı güzelleştirmek ise elbette bizim elimizde. Ümitvâr olabilmeyi ve iyimserliği hazine gibi yüreğinde taşıyan insanların varlığı diğer insanlara dün olduğu gibi bugün de örnek olmakta. İyiliğe ve güzelliğe aşina olan insanlar onu her yerde yaşatmak isterler.
Umutları yeşerten, ümidi diri tutan en önemli şeylerden birisi şüphesiz yeryüzünde merhametin varlığıdır. İbn-i Haldun, “Merhamet, masum olduğu için her kalbe misafir olmaz.”der. Oysaki hayatın amaçlarından biridir merhametli olmak. Ahlaklı olmak gibi, işe yarar olmak gibi, onurlu olmak gibi…
Merhamet, “bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” olarak dar bir ifade ile de tanımlanamaz.
Merhamet; bir su birikintisinde susuzluğunu gideren kedi ürkmesin diye bekleyebilmek, kuşlar yem yerken korkup kaçmasınlar diye yolunu değiştirebilmektir.
Merhamet; temizlik işçisinin emeğine duyduğu saygıdan, bir insanın yahut bir canlının rahatsız olabileceği düşüncesiyle elindeki çöpü çöp kutusu bulana kadar elinde gezdirebilmektir.
Merhamet; tanımadığı insanlara nezaket gösterebilmek, başkalarının adına utanabilmektir.
Merhamet; bağışlayabilmek ve özür dilemeyi bilenlere yüreğini açabilmektir.
Merhamet; her şeyi bilmemek, her konuda ahkâm kesmemek, her konuda haklı çıkmaya çalışmamak, nerede konuşulacağını nerede susulacağını bilebilmektir.
Merhamet; içindeki fıtrat tohumunu yaşatmaya çalışmak, bir yetimin, bir öksüzün gözyaşını silebilmektir.
Merhamet; nefsinin değil vicdanının sesini dinleyebilmek, adaletten ayrılmamak, mazluma kalkan olabilmektir.
Merhamet; “Ben mi kurtaracağım bu dünyayı?” demeden, insan olarak geldiği dünyadan insan olarak gidebilmektir.
Merhamet; sevgiyi yayabilmek, her şeye rağmen sevebilmektir.
Merhamet; bir canlının ıstırabını dindirmeye çaba göstermektir.
Merhamet; bizden olmayan mazlumun hakkını savunabilmektir.
Merhamet; gürültü yapan bir çocuğu azarlayan valiyi azleden Hz. Ömer’in adaletini hatırlayabilmektir.
Merhamet; öfkelendiğinde kendine hâkim olabilmektir.
Merhamet; sosyal adalet ve ahlakın temelidir.
Merhamet; insan olmanın özüdür…
Sahi biz merhamet etmeden merhametlilerin en merhametlisinden merhamet isteyebilecek miyiz?
Bu istekte bulunabilmek bize nasip olacak mı, ne dersiniz?