İmam hatiplere ihtiyaç var mı?

Zaman Gazetesi Yazarı Mümtaz'er TÜRKÖNE; " İmam hatiplere hâlâ ihtiyacımız var mı?"

Ali Bulaç'ın dünkü yazısı imam hatip meselesini, medenî ve seviyeli bir şekilde tartışma fırsatı sunuyor. "İmam hatiplere ihtiyaç artarak sürüyor" diye bağladığı tezini, her biri ciddi bir müzakere ve münakaşa konusu olabilecek derli-toplu beş farklı gerekçeye dayandırıyor.

Bu gerekçeleri, imam hatiplerin devamının dayanağı olmanın ötesinde Türkiye'nin ihtiyaçları olarak okumak ve her birine katılmak mümkün. Bir ortak payda oluşturduğu için kısaca tekrarlayalım: Birincisi, iyi insan yetiştirmek. İkincisi, hem Batı bilimini hem de İslâm'ı öğrenmek. Üçüncüsü, toplumda dikey mobilizasyon (sınıf atlama) kanalı olmak. Dördüncüsü, evrensel olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi aileyi korumak başta olmak üzere toplumu sağlıklı bir denge içinde tutmak adına dindarlığı, "dindar nesiller yetiştirmeyi" teşvik etmek. Ve son olarak, Türkiye'nin İslâm dünyası ile entegrasyonu için İslâmî tefekkürün ve ilimlerin önünü açmak.

Ali Bulaç'ın saydıkları, başka açıdan muhafazakâr ideolojinin temel sütunları olarak da okunabilir. Veya daha dar anlamda, din eğitimine olan ihtiyacı temellendirebilir. Hepsinde hemfikirim. Ancak bu gerekçeler "İmam hatipler miadını doldurdu" tezine bir halel getirmiyor. Çünkü sorun daha köklü. Artık imam hatipler, Ali Bulaç'ın sıraladığı ihtiyaçları karşılama yeteneğine sahipler mi? Bu büyük vazifelerin ve yükün altından imam hatiplerle kalkmaya çalışmak bugünden sonra doğru mu?

Muhafazakârlık, geleneği yücelten bir ideolojidir. "Gelenek devam etmelidir"; çünkü gücü ve sağlamlığı tecrübe edilerek kanıtlanmıştır. Hayatın gerçekleri ile yüzleşmiş ve iş gördüğü, çare olduğu ve işe yaradığı anlaşılmıştır. Paradoksal biçimde muhafazakârlığın zayıf tarafı da gelenekten gelir. Çünkü belli bir süre sonra gelenek öyle bir yüceltilir ki sorgulanmadan takip edilen bir keramete dönüşür. Nitekim, imam hatiplerin başına da bu mistifikasyon gelmiştir.

Tartışmayı gerçek mecrasında sürdürebilmek için tekrarlamak zorundayım. İmam hatip modeli, din eğitiminde devlet tekelinin eseri. Din eğitimi ihtiyacını karşılayan bir model olarak imam hatipleri merkeze yerleştirmek, devletin din eğitimindeki tekelini sürdürmek demek. Şöyle tasvir edelim: Halkını Batılılaştırmak ve laikleştirmek ve uslu vatandaşlar haline getirmek için eğitimi tekeline alan devlet, din eğitimi ihtiyacına cevap vermek için imam hatip modelini geliştirdi. Ne zaman? 1924'te, yani Cumhuriyet'in kuruluşunda, devrim kanunlarından biri olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile. Vatandaşa şunu söylemiş oldu: "Sana dinini yalnızca ben öğretirim, miktarını ve içeriğini de ben belirlerim." İnancını kaybetmemek ve devletiyle de kavga etmemek adına toplum bu açılan kapının önünde birikti. Bu daracık alanda bütün imkânlarını seferber ederek mucizelere imza attı. İmam hatipler genel eğitimin yanında din eğitimini de sağlayan ana kanallara dönüştü. Daha ötesi halk ile devlet arasındaki uçurumu kapatan bir köprüye dönüştü. Büyük hizmetler gördü. Türkiye'yi dönüştürdü.

Peki ya bugün?

Yazının devamı için tıklayınız

Mümtaz'er TÜRKÖNE-Zaman

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

EĞİTİM Haberleri