Hükümet’in halkın taleplerine binaen bir dindar nesil yetiştirme projesinin olduğunu biliyoruz.
Çok tartışıldığı için ayrıntıya girmiyor ve bu düşüncenin elan cari olduğunu düşünerek bu yazıyı kaleme alıyorum.
Türkiye şartlarında bir gence eğitim vermenin yolu maalesef okuldan geçmiyor. Okulda sadece ‘’öğretim’’ yapılıyor. Eğitim ise aile, okul ve sokak üçlüsünün çocuğa kazandırdığı davranışlar oluyor. Ailenin, öğretmenin ya da hükümetin bu üçlüye tam anlamıyla hâkim olması mümkün değil. Üstelik çocuğun alışkanlıklarında müessir olan bu üçlünün kendi aralarında da herhangi bir uyumdan söz etmek olası değil. Tam tersine yıpratıcı ve yok edici bir savaşın varlığından söz edilebilir.
Yukarıda izah etmeye çalıştığımız durum ilk, orta ve liselerde niçin zorunlu din dersleri var sorusunun cevabına da gerekçe oluşturuyor.
İki yıl önce çok önemli bir adım atılarak 12 yıllık mecburi eğitimin 5. Sınıfından itibaren seçmeli din dersleri okul müfredatlarına yerleştirildi.
Niyet halis olmasına rağmen gelinen nokta istenilen kıvamda değil. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi dkab ve seçmeli din dersleri okulda üvey evlat muamelesi görüyor.
Durumu özetlemek adına kısaca şöyle diyebiliriz. Dkab dersine veli diğer dersler kadar değer vermiyor, öğretmeni bu durumu umursamıyor, okulun müdürü ise hor görüyor.
Kısaca dkab ve seçmeli din dersleri itilip kakılan, notu ciddiye alınmayan, önemsenmeyen bir ders.
Niçin böyle?
Elbette okul içi sebepler olduğu gibi okul dışından kaynaklanan sebepler de var.
Mesela: Dkab bölümlerinin kapatılarak din dersi öğretmeni olmak isteyen gençlerin ilahiyatçılar arasında eritilmesini hedefleyen karar son derece yanlış bir karardır.
Doğrusu şöyle olmalıdır. İlahiyat fakültelerinden İHL Meslek Dersleri öğretmenleri, kurulacak Dkab Fakülteleri’nden ise din dersi öğretmenleri yetişsin.
Herkesin kabul edeceği gibi İHO ve İHL genel liselerden farklıdır.
Dolayısıyla dkab öğretmeni ile meslek dersleri öğretmenleri de doğal olarak farklı olacaktır.
Hükümet, başta Başbakan olmak üzere imam hatiplere göz yaşartıcı bir ilgi gösteriyor.
28 Şubat sürecinde her türlü hukuksuzluğa muhatap olması ve ilk açılan imam hatip okulundan beri devletin üvey evlat muamelesine maruz kalan imam hatipler bu ilginin daha da fazlasını hak ediyorlar.
Mecburi eğitim kapsamındaki öğrencilerin ancak %5’ine tekabül eden bir kesimle ilgilenirken geri kalan %95’e değer vermemek, bir başka ifadeyle ben aslında dindar nesil falan istemiyorum demekle eş anlamlıdır.
Hiç kimse %95 varsın dindar olmasın bize %5 yeter deme lüksüne sahip değiller.
Eğer böyle düşünenler varsa onlara gezi olaylarına katılanların kahır ekseriyetinin lise öğrencileri olduklarını unutmamalarını öneririm.
Hem Gezi’den şikayetçi olacaksın hem de dindar nesil yetiştirmek için zorunlu istikamet olan dkab ve seçmeli din derslerini önemsemeyeceksin.
Birileri buna; bu ne yaman çelişki azizim, der.
Önerimizi bir kez daha tekrarlayalım.
Özenle hazırlanmış bir müfredatla DKAB Fakülteleri acilen açılmalıdır.