Geçen hafta, Milli Eğitim Bakanlığı’nda yönetici atamaları ve denetim sisteminin yap – boza dönüşmesiyle ilgili kaos ve kargaşayı yazmıştım. Bu hafta ise milyonlarca evladımızı ve dolayısıyla ailelerini çok yakından ilgilendiren ortaöğretime geçiş sınavlarıyla ilgili durumu kamuoyu ve yetkililerle paylaşmak istiyorum.
Biz, Milli Eğitim Bakanı olarak göreve başladığımız zaman, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretimden ortaöğretime geçiş için yapılan OKS ( Ortaöğretim Kurumları Sınavı ) diye bir sınav yürürlükte idi.
OKS, 8. Sınıfın sonunda yapılan tek oturumlu bir sınavdı. Öğrenciler bu sınavdan aldıkları puana göre fen liselerine, sosyal bilimler liselerine, anadolu liselerine, anadolu öğretmen liselerine, anadolu imam hatip liselerine, teknik liselere vs. yerleştiriliyorlardı.
Biz, bu sınavı değiştirerek yerine SBS ( Seviye Belirleme Sınavı ) diye bir sınav getirdik. Sözkonusu değişikliği yapmamızın çok haklı ve bilimsel sebepleri vardı.
Neydi OKS’yi kaldırıp yerine SBS’yi getirmemizin gerekçeleri?
1- OKS, 8 yılda bir sefer yapılan ve bir öğrenci için tekrarı ve telafisi mümkün olmayan bir sınavdı. 8 yılın hesabını 1.5 saatlik bir sınavla vermek durumunda olan bir öğrenci, şu veya bu sebepten dolayı başarısız olduğu zaman artık tren kaçmış oluyordu ve arkadan gelecek başka bir tren de yoktu. Sınavda heyecan, stres yapan veya o anda rahatsız olan bir aday, çok başarılı bir öğrenci de olsa,sınav sonucuna göre başarısız olabiliyordu. Üniversiteye giriş sınavına bir aday, sonsuz sefer katılabilir, bir önceki başarısızlığını başarıya dönüştürebilirdi ama OKS’de böyle bir imkan yoktu.
2- OKS, 14 yaşına girmiş, ergenliğin en zor yaşlarından birini yaşayan gençlere uygulanıyordu. Yaşın sıkıntısı ve ağırlığı, sınavın ağırlığı ile birleşince taşınması çok zor bir yük haline geliyordu.
3- OKS’de, sadece türkçe, matematik, fen bilgisi ve sosyal bilgilerden soru sorulduğu için, öğrenciler, sınava hiçbir katkısı olmayan yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisi, resim, müzik, beden eğitimi, çevre, trafik vb. ders ve konuları gereksiz hatta ayak bağı gibi görüyorlardı. Bir üst öğretim kurumuna hazırlayan dersler ciddiye alınırken, çoğu hayata hazırlayan dersler ciddiye alınmıyordu. Zikredilen dersleri işleyen bir öğretmene öğrenciler rahatlıkla ” öğretmenim, bizi rahat bırakın da biraz test çözelim, önümüzde OKS var” diyebiliyorlardı. Ders ciddiye alınmayınca, haliyle dersin hocası da çoğunlukla ciddiye alınmıyordu.
Tüm bu sıkıntı ve eksiklikleri gördüğümüz için OKS’nin revize edilmesi gerektiğine karar verdik. Üniversitelerden de uzman desteği alarak aylarca süren bir araştırma ve çalışma yaptık. Bu arada öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin, okul yöneticilerinin ve ilgili tüm tarafların görüşlerine başvurduk ve arazide bir çok anket yaptırdık. Varılan sonuçlar ince ince bilimsel veriler haline getirildi ve buradan SBS çıktı. Neydi SBS’nin dayandığı mantık ve getirdiği iyileştirmeler?
1 – OKS ile çocukların sırtına bir seferde tabir caizse 100 kiloluk bir yük yükleniyordu. Bir seferde sırta yüklenen bu yükün altında adaylar eziliyordu. SBS, bu yükü üç yıla yayarak taşınabilir hale getiriyordu. Sınav, her yılın hesabını o yılın sonunda verecek şekilde 6, 7 ve 8.sınıfların sonunda yapılıyordu. 6. sınıftaki sınav sonuca % 25, 7. sınıftaki % 35, 8.sınıftaki % 40 etki ediyordu. Ayrıca ilköğretimde okutulan tüm derslerden alınan notlar da her yıl için % 15 oranında hesaplamaya dahil ediliyordu. Böylelikle en azından öğrenciler nezdinde “gerekli ders-gereksiz ders” ayırımına son veriliyordu. Bu sistemde aday, sınavda soru çıksın, çıkmasın her dersi ciddiye alıp başarılı olmak mecburiyeti hissediyordu. Üstelik ilk defa merkezi sınavda yabancı dilden de soru soruluyordu.
2 – Eğitimciler iyi bilirler, öğrencilerin derse ve eğitime ilgisini her an diri tutmak için küçük ve ara sınavlar yapmak, ölçme ve değerlendirme sisteminin olmazsa olmazıdır. Bugün üniversitelerde dönem sonu veya sene sonu sınavları ile yetinilmeyip vize sınavlarının konmasının mantığı budur. Bazı derslerde hocalar, bir yarıyılda zaman zaman 5-6 bazen daha çok quiz denen küçük küçük sınavlar yaparlar. Bu uygulama, öğrencinin dikkatini daima diri tutmak ve dönem sonunda öğrencinin üzerindeki yükü hafifletmeye yöneliktir.
3-SBS ile treni kaçırma ihtimali bir anlamda ortadan kaldırılıyordu. Öğrenci, bir yıldaki eksikliğini veya başarısızlığını diğer yıldaki başarısı ile telafi edebiliyordu. Ayrıca diğer derslerine ( sınavlarda soru çıkmayan ) iyi çalışan bir öğrenci, ilköğretim başarı puanı da hesaplamaya katıldığı için, avantaj elde edebiliyordu.
Bilinmesi gereken bir şey var ki, yeryüzünde ölçme ve değerlendirme yöntemi olmayan bir eğitim sistemi yoktur. Ölçme, sınav yapmayı gerektirir. Bilenle bilmeyeni ayırmanın henüz başka bir yöntemi icat edilmemiştir. Biz sadece yerli ölçme yöntemleri ile de yetinmedik. Uluslararası bir ölçme ve değerlendime sistemiyle durumumuzu görelim diye Türkiye’yi PISA programına dahil eden bakan da biziz. Dışarıdan birilerinin yüzümüze ayna tutmasından kaçmadık. PISA değerlendirmesinden de yola çıkarak eğitimimize yön ve istikamet vermek gerekiyordu.
Benim Milli Eğitim Bakanlığım, 1 Mayıs 2009’da sona erdi. Benden sonra gelen arkadaşım, Üç yılda 3 sefer yapılan SBS’yi yine 8. Sınıfın sonunda yapılan tek sınava dönüştürdü. Tamamen olmasa da büyük çapta başa dönülmüş oldu. Bunun üzerine CHP Meclis’te bana sınav sayısını 3’e çıkararak çocuklara haksızlık yaptığım gerekçesiyle Meclis Soruşturması önergesi verdi. Önergenin görüşmeleri sırasında da buradaki gerekçelerimi ortaya koymuştum. Bunlar TBMM tutanaklarından okunabilir. Ondan sonra gelen arkadaşımız, hızını alamayarak sınavları büsbütün kaldıracağını söyledi. İnsanlar haklı olarak sormaya başladılar. Kim fen liselerine ve diğer nitelikli liselere, kim taşradaki sıradan liselere hangi ölçü ve kriterle girecek? Tek başına İlköğretim Başarı Puanı bunun için yeterli mi? Okulların not şişirmelerinin önüne nasıl geçilecek? Sınavlar büsbütün kaldırılırsa taşradaki başarılı çocukların Türkiye’deki başarısı kanıtlanmış belli başlı liselere girmeleri imkansız hale gelmez mi? Çok rağbet olan liseler kura çekemeyeceklerine göre, her okul kendi sınavını yaparsa torpil, kayırma alıp başını yürümez mi?
Sınavlar kaldırılacak vaadi tedavülde iken göreve Nabi Bey geldi. Nabi Bey’in merkezi sınavların kaldırılacağını ilan edeceği basın toplantısından, sonradan adı TEOG olarak konacak olan nurtopu gibi bir bebeğimiz oldu. Sınavların kaldırılacağı vaadinden yılda 12 sınav çıkmıştı. Toplamda 6 gün süren sınav 81 il, 852 ilçe ve 10 yabancı ülkede yapılmaktadır. Ayrıca bu sınavlar eskiden olduğu gibi hafta sonu değil, hafta içi yapılıyor. Sınavı olsun, olmasın okullar tüm öğrenciler için iki gün tatil ediliyor. Sınav var diye girilen uzun süreli fiilî tatil havası da işin cabası.
Bir Mecelle kuralı der ki, “tebeddül- i esmâ ile hakaik tebeddül etmez.” Yani: isim değişikliği ile gerçek değişmez. Fakir bir vatandaşın adını Gâni koyduğunuz zaman zenginleşmiyor. Ya da kişi aptalsa adını Zeki koyduğunuz zaman zeka seviyesi yükselmiyor.
Yeni bakanımızdan istirhamım şudur: Amerika’yı yeniden keşfetmenin anlamı yoktur. Dünyada başarılı olmuş ve bizim şartlarımıza da uyan kalıcı bir sistemi yerleştirelim ve sabah akşam çocuklarımızla oynamayalım. SBS, bu mantıkla yürürlüğe konmuştu.
Merkezi sınavların en büyük eksikliği, çocukları teste mahkum etmesidir. Hatta biz buna dikkat çekmek için “test çözen, tost yiyen bir nesil” nitelemesi yapmıştık. Bu eksiklik, eğitim öğretim devam ederken yapılacak klasik sınavlarla telafi edilebilir. Bu durumda, okul başarı notunun kabul edilebilir bir oranda sisteme dahil edilmesi lazım.
Sayın Bakanım, son bir konuya dikkatinizi çekeyim. SBS’nin 2013 rakamlarına göre kamuya maliyeti, 13.5 milyondur. TEOG’un ise yine aynı yıl rakamları esas alındığında maliyeti 100 milyon liradır. Bilmem fazla söze gerek var mı?
Haftaya nasip olursa dershane karmaşasını ve temel lise sıkıntısını yazacağım. Gelecek pazartesine kadar sağlık ve huzurla kalın.