Hem öğretmen hem hademe

M.A., öğretmenliğin yanında, idarecilik ve hademelik yapıyor. "Öğretmenlik vicdana kalmış. Ne denetleyen, ne de mesleki eğitim veren var. Bir yandan ders işlemeye çalışıyoruz, diğer yandan sobayı yakıp, okulu temizliyoruz. Hangi birine yetişeceğiz?" diye

M.A., sekiz yıllık öğretmen. Mesleğe ilk başladığı Urfa'da kendini 130 öğrencisi olan birleştirilmiş bir sınıfta buldu. Eğitim fakültesinde birleştirilmiş sınıfları nasıl okutacağını öğrenmişti. Ancak kitaplardaki hesap, sınıfa uymadı. Çok zorlandı. Üç sene sonra Urfa'da, daha merkezdeki bir okula geçti. Altı yılını doldurunca ise, tayinini istedi.

Genç öğretmen, iki yıldır Denizli'nin bir köyünde çalışıyor. Çalıştığı il ve okul değişti ama zorluklar değişmedi. Yeni okulunda da birleştirilmiş sınıfları var. Okulda hem öğretmen, hem idareci, hem de hademe. Mehmet Öğretmen, "Öğretmenlik kişinin vicdanına kalmış. Ne nitelik anlamında denetleyen, ne de öğretmenlere mesleki eğitim veren var" diyor.

M.A.'nın anlattıkları, aslında öğretmenlerin pek çok sorunun ne doğuda ne batıda değişmediğinin de kanıtı. Ana dili Kürtçe olduğu için hiç Türkçe bilmeyen ya da çok az bilen 130 öğrenciye eğitim vererek öğretmenliğe adım atan M.A., yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

"İlk yılım birinci sınıflara okuma yazma mı öğreteyim, 3, 4 ve 5. sınıflara ders mi anlatalım diye düşünmekle ve bu sorunu çözmekle geçti. Üstelik aynı dilde anlaşamıyorduk da. İkinci yıl biraz daha iyi geçti, sonraki yıl biraz daya iyi. Üç yıl sonunda Urfa'nın ilçesindeki merkez bir okula geçtim. 48 öğrencim vardı, dil problemi daha azdı. Burada da çocukları 4. sınıfa kadar okuttum. Batıdaki çocuklarla kıyaslandığında yine düşük kalır ama çocukları hedeflediğim seviyeye getirmiştim. Müfredat o bölgeye uygun değil, çok ağır. Sadeleştirip eğitim vermeye çalıştım.

Yazın uzaktan eğitim şekilde MEB hizmetiçi eğitim düzenlerdi. Biri konuşuyor ama kimse dinlemiyor. Eğitim yapılacaksa yüz yüze yapılır. 'Telefonla arayın' diyorlar ama düşüremiyorsun ki numarayı. Anlattıklarının tartışılmasına da izin vermiyorlar."

"Derse mi, temizliğe mi yetişeyim?"

İki senedir Denizli'nin bir köyünde öğretmenlik yapan M.A.'nın anlatımına göre; çalıştığı okulda her türlü imkan var; bilgisayar, projeksiyon makinası, sınıflar kalabalık değil... Güneydoğu Anadolu'da ancak mart ayında çocukları okuma yazmaya geçirdiğini ancak Denizli'deki öğrencilerin aralık ayında okuma yazmayı akıcı bir şekilde söktüklerini anlatıyor. Ancak bu kez de başka sorunlar var. Sadece 30 öğrencinin olduğu bir okulda iki öğretmen çalıştıklarını anlatan öğretmen şöyle konuşuyor:

"İkinci sınıf okutuyorum. 10 öğrencim var, diğer öğretmen de sayı az olduğu için 3. ve 4. sınıfı bir arada birleştirilmiş sınıfta okutuyor. Eğitimde sürekli değişiklikler oluyor ama öğretmenlerden fikir alan yok. İkinci sınıflara İngilizce ders veriliyor. Lisede dil mezunu olduğum için ben anlatıyorum ama bu konuları anlatırken nasıl ikinci sınıf seviyesine ineceğimi bilmiyorum. Son iki senedir üçüncü sınıflara fen bilimleri dersi geldi. Emin olun ne doğuda ne batıda bu dersi tam randımanlı olarak kimse veremiyordur. İki öğretmeniz okulun idari işleri de bizde. Evrak işleriyle uğraşıyorum, yeri geliyor öğretmenliğin önüne geçiyor. Bir yandan öğrencilerle ders işlemeye çalışıyoruz bir yandan sobayı yakıp, okulu temizliyoruz, bir yandan da nöbet tutuyoruz. Hangi birine yetişeceğiz?"

"Çözüm üreten yok"

Bir dersi iyi anlatmanın öğretmenin vicdanına kaldığını söyleyen M.A., şöyle devam ediyor:

"Devlet memuruyum diye düşünürseniz, konuları kitaptan okur geçersiniz. Ancak çocuklar öğrenir mi? Öğrenemez. Öğretmenin vicdanına kalmış. Ne nitelik anlamında denetleyen, ne 'ne yaptın' diye soran, ne de mesleki gelişim eğitimi veren var. Bir kolejin düzenlediği uygulamalı matematik dersi seminerine katılmıştım. Çok yararlandım. Böyle eğitimlerin MEB'de yapılması çok zor olmamalı. Üç bin kişi katılmıştı seminere çünkü herkesin ihtiyacı var. İş yüklenmeye gelince tek sorumlu öğretmenler oluyor. Ancak çözüm üreten yok."

"Öğretmen gitme isteğiyle verimli olamıyor"

Öğretmenlerin ilk atamalarının büyük çoğunluğu Güneydoğu Anadolu'ya yapılıyor. Ancak çoğu, hizmet süresini tamamlar tamamlamaz hatta kimi zaman tamamlamadan özür durumundan dolayı batıya tayinini istiyor.

Dört yıllık öğretmen olan R.Y, önce Van'da üç ay ücretli öğretmen olarak çalışmış. Dört yıldır da Urfa'da sınıf öğretmenliği yapıyor. 40 kişilik bir ikinci sınıf okutuyor. R.Y doğuda öğretmenlerin gitme düşüncesine yoğunlaştığından, öğrencilere faydalı olmadığını anlatıyor:

"Dört sene önce çalıştığım okulda 70 öğretmen vardı. Şimdi o öğretmenlerden hala burada olan öğretmenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu da hem öğrenciyi hem burada çalışan öğretmeni etkiliyor. Öğrenciler o kadar çok öğretmen değiştirdiği için bir şey öğrenemiyor. Sonra ben o öğrencilere bir şey öğretirken çok zorlanıyorum. Veliler de çok ilgisiz. Vicdanını bırakıp sınıfa girersen, devlet memuriyeti zihniyetiyle yürütürsün. Ancak okulu da öğrenmeyi de sevdirmek öğretmene bağlı, çocuğun hayatı size bağlı. Geçen sene birinci sınıfları aldım ve velilerime bu çocukları 4. sınıftan mezun edeceğim diye söz verdim. Daha buradayım. Öğretmenleri şikayet etmek için MEB'in kurduğu ALO 147 nattı var. Ancak öğretmenleri düşünen yok. Oy için değil eğitim için değişikliklerin yapılması lazım."

Öğretmenlerin mesleki gelişimi için seferberlik

Yenilikçi Öğrenme Merkezi Kurucusu ve Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde dersler veren Kayhan Karlı, öğretmenlerin mesleki gelişimleri için de kampanyalar yapılması gerektiğini düşünor. Sivil toplum kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve üniversitelerin içinde olduğu bir eylem planına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Karlı, öğretmenlerin mesleki gelişimi için bakanlığın akredite kurumlar şeklinde düzlenme yapmasının şart olduğunu söylüyor:

"Sadece hizmet içi konferanslar vermekten bahsetmiyorum. Belediyeler bilgi evi kuruyor. Neden müdür ve öğretmenlerin mesleki gelişimi için yerel küçük akademiler kurulmasın? Belediye, milli eğitim müdürlüğü girsin işin içine. Türkiye'nin okullarına bazı pozisyonlar getirmek lazım. Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği'nin akreditasyonu ile yeni bir program başlattık; Mesleki Gelişim Uzmanı Sertifika Programı.

Türkiye'nin okullarına ortalama iki tane bu eğitim alan öğretmen olması lazım. Karşısındaki kişinin neye ihtiyacı olduğunu keşfetme bilgeliğinde öğretmenler yetiştiriyoruz. Okullarda böyle pozisyonlara ihtiyaç var. Dışarıdan verilen kurslarla, eğitimlerle bir yere kadar. Okulun güncel hayatı içinde, kendi içinde birilerine ihtiyacı var. Böyle bir yöntemi bakanlık da benimseyebilir. Öğretmen niteliği yüksek olan Finlandiya, Avustralya ya da İngiltere gibi ülkelerde böyle. Türkiye artık formatör öğretmen deyip, unvan verip, yeterli eğitim vermediği modelden vazgeçmeli."

Kaynak: aljazeera.com.tr

 
 
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

EĞİTİM Haberleri