HAZERFEN İNSAN YETİŞTİRMELİYİZ

Hüseyin ÖZKAN

Hazerfen İnsan Yetiştirmeliyiz

 

Yazıya başka bir başlık koyacak olursak bu ad, “Rönesans İnsanı yetiştirmek” de olabilirdi. Hazerfen deyince tarihte bir kişinin ismi gibi algılarız. Hazerfen Ahmet Çelebi… Buradaki Hazerfen bir sıfattır aslında, Türk bilgini Ahmet Çelebiye verilmiş bir sıfattır. “Hezar”, Farsça kökenli bir sözcük olup 1000 anlamına gelmektedir. “Hezarfen” ise “bin fenli” (bin bilimi olan), yani “çok şey bilen” anlamına gelir. Yani başka bir anlatımla Rönesans insanı…

 

Günümüzde katı uzmanlaşma bilim alanlarının gelişimini sınırlandırmıştır. Uzman, alanı dışında başka bir alanla ilgilenmez olmuş, hatta bunu doğal bir durum gibi normalleştirmiştir. Ben matematikçiyim iki satır yazamam, ben tarihçiyim matematikten anlamam, ben karaciğer uzmanıyım kalple ilgilenmem başka bir uzmana gitmelisin, ben çiftçiyim tiyatro benim neyime, vs. gibi önyargılarla dikenli tellerle etraflarını çevirdiler.

 

Öğrencilere bakışımız da bu çerçevede şekillendi. Elbette ekonomik üretim ve hizmet sektöründeki uzmanlaşmalardan eğitimin etkilenmemesi mümkün değildi. Hatta tam da o anlayışa göre eğitim sistemi de şekillendi. TM ler TS ler MF ler türedi ve onlar da kendi aralarında kategorize oldular. MF ci tarihten anlamadı, TS ci bakkal hesabı bile yapmaktan aciz kaldı. Yani şunu diyebilmek normal karşılandı, "ben matematikten anlamam ben sözelciyim..."

 

Hele sanat her şeyin, her alanın dışında tutuldu, hatta dışlandı. Matematikçi resim yapamadı, şiir zevki olmadı, resimci ise matematikten hiç anlamadı.

 

Oysa doğanın kendiliğinden yaptığı resimde geometri olduğu unutuldu (fraktal geometri). Doğada hatta kozmosta her şeyin, var oluşunun diğerine ihtiyacı olduğu unutuldu. Dünyanın bir yerinde kanat çarpan kelebeğin dünyanın diğer yanımda fırtına kopardığı, kutuplarda eriyen buzulların iç Anadolu’da kuraklığa neden olduğu, Çin’de çıkan virüsün tüm dünyayı etkisi altına alabilecek kadar yayıldığı ve tüm bunların arkasında bir matematiğin olduğu hep göz ardı edildi.

 

Bugün batı uygarlığının altını dolduran kültürel mirasa bakalım şimdi; gördüğümüz şey rönesans ve reformdur. Reform başka bir yazımın konusu olarak bir kenarda dursun. Rönesans fikri bir gelişimin artık yeni bir yaşam tarzı yeni bir paradigma oluşturma isteğidir. Bu anlamda ortaçağda birey gelişimini küçümsememek gerekir ki bu aydınlanma hareketini başlatan Rönesans insanıdır.

 

Rönesans insanı, katı uzmanlaşmış hatta bu yapısıyla at gözlüğü takmış bugünün insanının tam tersine her konuda bilgi sahibi olan, olmaya çalışan, her konuyu merak eden ve kendini her konuda geliştirmeye çalışan beyin gelişimini çok yönlü sağlamış entelektüel bireylerdir. Konu anlaşılsın diye uç bir örnek vereyim Leonado Da Vinci ve aynı şekilde hem mimar, hem tıp bilgini ve diğer birçok özelliği zihninde barındıran Mimar Sinan…

                                                                              

Eğitim sistemini insanı ve yeteneklerini bölen, parçalayan ve sınırlayan katı uzmanlaşmayı yeniden üretecek, bilim alanlarının birbirinden kopuk bir sistem değil, insanı her yönüyle bütünsel ve diğer alanlarla bağlantısal gelişimine imkan verecek şekilde yapılandırmalıyız. Bu insana ve insanın doğasına en yakın model ve insanlık gelişim tarihine de uygun bir model olacaktır.

 

Kısaca çok yönlü düşünebilen ve üretebilen her şeyi merak eden ve öğrenmekten mutlu olan Hazarfen veya Rönesans insanı yetiştirmek için eğitim sisteminde, eğitim modelinden içeriğine kadar her alanda bilim alanlarının bağlantısallığını yansıtabilecek gerekli düzenlemeleri yapmalıyız.

 

Yine bir hazerfen ile yazımı bitirmek istiyorum. Rönasansın da yüz yıllar öncesinden öncüsü sayılabilecek El-Biruni… Bilim alanının hangi alanında çalışıyordu El- Biruni? Bu sorunun cevabı onun tam bir hazerfen oluğudur. Çünkü o, bugünkü temel bilimlerden doğa bilimlerine birçok alanda bitmek tükenmek bilmeyen bir öğrenme tutkusuyla yanıp tutuşuyordu. Hem bir astranom hem matematikçi hem de filozoftu, aynı zamanda folklordan coğrafyaya diğer birçok alanla ilgili de ayrıca çalışıyordu. O bir hazerfendi.

                                            

Günümüzde yeni bir bilimsel paradigma değişimiyle karşı karşıyayız. Tümden gelim, tümevarımın ve neden sonuç ilişkisinin ötesinde yeni bir paradigma olan “bağlantısal ve bütünsellik”…

 

Bu yeni bilimin eğitim alanındaki yeni paradigması ise bilimlerin arasındaki ilişkisellik olacaktır. Yani, Fen Bilimlerinin, Sosyal Bilimlerden, Sosyal Bilimlerin Matematikten ve hiçbir alanın sanattan ayrılmadığı bir bütünlüğün eğitim ortamından müfredatta kadar yansıdığı bir eğitim modeli yeni bilimin eğitim anlayışı olacaktır ve ancak bu şeklide hazerfen bireyler yetiştirmek mümkün olabilecektir.

 

                                                                                               

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.