Merkez Yönetim Kurulu tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın dördüncüsü 07-10 Ocak 2016 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, İLKSAN Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ve İlçe Temsilcileri katıldı.
2013 YILINA GELİNDİĞİNDE İLKSAN SEÇİMLERİNDE TÜRK EĞİTİM-SEN’İN DELEGE SAYISI ONLARI 4’E KATLADI
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk sözlerine İLKSAN’ın 1996 yılından bu yana geldiği noktayı anlatarak başladı. Koncuk: “İLKSAN 1996 yılından bu yana ciddi başarılar elde etmiş, bir sürü yalan, dolan, bilgi kirliliğine rağmen çalışmalarını idame ettiren ve önemli işlere imza atan bir kuruluştur. İLKSAN’ın 1996 yılından önce üç trilyon borcu vardı. 1996 yılından sonra Türk Eğitim-Sen delegelerinin başarısı sonucu ile İLKSAN şu anda 952 milyon TL nakit birikimi olan bir kuruluş haline geldi. 952 milyon TL’nin yaklaşık 700 milyon TL’si şu anda üyelerinin cebinde kredi olarak duruyor. İLKSAN bu parayı üyeleri için kullanıyor ve bankalardan çok daha uygun koşullarda faizle kredi veriyor. İLKSAN önemli bir sosyal projeye de imza attı ve icralık olan İLKSAN üyelerine kredi vermeye başladı. Hiçbir banka icralık olan memura kredi vermezken, İLKSAN veriyor. Bunlar son derece önemlidir. Biz bunları anlatırsak bilmeyenler de öğrenme imkanı bulur. Bildiğiniz gibi Nisan ayında İLKSAN delege seçimleri yapılacak. Tüm ilçelerde o bölgenin en sevilen, en saygı duyulan kişileri aday olarak göstermenizi istirham ediyorum. Türk Eğitim-Sen’in tüm ilçelerde mutlaka adayı olmalıdır ve delege seçimlerini kazanmak için tüm gayretimizi ortaya koymalıyız. Bakınız; 2011 yılında yapılan İLKSAN Temsilciler Kurulu Toplantısı’nda Ali Yalçın ‘2013 yılında hesaplaşacağız’ demiş ve rest çekmişti. İLKSAN delege seçimlerini kazanacaklarını ve İLKSAN’ı ele geçireceklerini zannediyorlardı. 2013 yılına gelindiğinde ise İLKSAN seçimlerinde Türk Eğitim-Sen’in delege sayısı onları 4’e katladı. Buna rağmen Ali Yalçın yine geldi kürsüde ileri geri konuştu. Oysa resti çektin rezil oldun, bari şimdi doğru konuş. Ben de bunun üzerine kürsüye çıkarak, ‘Sizin üye sayınız bizimkinden fazla, buna rağmen çok az sayıda delege çıkartabildiniz. Eğitim-Sen bile üye sayısı sizden çok daha az olmasına rağmen sizden fazla delege çıkarttı. Ben olsam böyle bir durumda ne genel başkanlık ne de genel merkez yöneticiliği koltuğunda otururum” dedim. Düşünsenize onların üye sayısı bizden 100 bin fazla ama İLKSAN delege seçimlerini kaybediyorlar. Bu ne demek biliyor musunuz? Kendi üyeleri bile onlara güven duymamış ve bize oy vermiş. Şunu net olarak ifade edebilirim. Diyelim ki; İLKSAN delege seçimlerini Türk Eğitim-Sen delegeleri kaybetti. Türk Eğitim-Sen’e bir şey olur mu? Hiçbir şey olmaz ama İLKSAN’ın mal varlığı, parası bir yerlere peşkeş çekilir ve 263 bin üyesi de bunu sadece seyreder. Ben şunu istirham ediyorum: 1996 yılına kadar batık bir kuruluş olan, her türlü yolsuzluğun yapıldığı bir kurumda 1996 yılından sonra nasıl bir yönetim anlayışı sergilendi ki; hem mal varlığı korundu ve artırıldı hem de kasasında 952 milyon TL olan bir kuruluş haline geldi ve üyelerine emekli olduğunda 3 gün içerisinde ikramiyesini ödenebilir durumuna geldi. Bunun altında nasıl bir gayret var? Bu köhne, batmış kuruluşu kim ayağa kaldırdı diye insanların düşünmesi lazım. Hakkı teslim etmek lazım. Çaldırmıyoruz, çırptırmıyoruz ama bunun karşısında da takdir görmeyen bir kuruluş. Niye zorunlu üyelik var? Bu kanunu ben çıkarmadım. 1943 yılında çıkarılan bir kanun. Buyurun ağababalarınız arkanızda. Kanunu değiştirdiniz de, biz ‘durun’ mu dedik. Ağababalarınızın elini, ayağını öpün, kanunu değiştirin. Ama İLKSAN kapatıldığında da üyelerinin oluşacak zararını karşılayın. Çünkü eksi bakiye çıkacak. İLKSAN bizim babamızın kuruluşu değil. Bize bir sorumluluk verilmiş, bu sorumlulukla yönetiyoruz. Asla zorunlu üyelikten yana olmadığımızı da defalarca ifade ettim.
İLKSAN, 2016-2017 toplu sözleşmesinde yer alan İLKSAN’a üyeliği ihtiyari hale getiren maddenin iptali için dava açtı. Dava açmak Türk Eğitim-Sen’in kararı değildir, İLKSAN Yönetim Kurulu’nun kararıdır. İLKSAN Yönetim Kurulu Üyelerinin 4’ü de Milli Eğitim Bakanlığı kontenjanından yönetime girmiştir. Karar İLKSAN yönetim kuruluna aittir. Dava açmakta haksız mı? İLKSAN devlet kuruluşu değildir. Üyelerinin parasıyla ayakta duran bir kuruluştur. İLKSAN bir devlet kuruluşu değil. Kendi üyelerinin parası ile yönetilen bir kuruluştur. Toplu sözleşmenin kapsamını girmeyen bir konuyu o masada karar alırsan yargı buna evet demez. Ancak, TBMM’de 1943 yılında çıkartılan kanunun değiştirilmesi ile mümkündür. Bu kanunu değiştirin İLKSAN üyesi olan 262 bin zararını tazmin edecek şekilde bir kanun çıkartın biz de destekleriz. Ama böyle dolambaçlı yollar ile bu iş olmaz.”
İSİM İNSANLAR İÇİN EN BÜYÜK SERVETTİR.
Bütün teşkilatın görevini hakkıyla yerine getirdiğini kaydeden Koncuk: “Hepimiz bu toplantıda teşkilata emek verdiğimiz için varız. Bu toplantılar çok önemli ve her senede ciddi bir mali külfet getirmesine rağmen bu teşkilat toplantılarını kesintiye uğratmadan devam ettirmeye çalışıyoruz. Toplantılar sayesinde gerçekten bir güç olduğumuzu hissediyorum. Bursa’dan Adana’ya birçok ilimiz biraraya geldi. Bu toplantı birbirimizi daha da tanımamızı sağlıyor, aramızda bir sinerji yaratıyor. Dolayısıyla kendimize güvenimiz biraz daha artıyor.
Buradaki herkes önemli sorumluluk sahibi kişilerdir. Herkes de görevini hakkı ile yerine getiriyor. Her zaman ifade ettiğim gibi insanın en kıymetli değeri ismidir. İnsan, adına leke sürmemelidir. İsim insanlar için en büyük servettir. Dolayısıyla adımızı ortaya koyduğumuz her sorumluluğu yüklendiyseniz bunu en iyi şekilde, gerekçe üretmeden yerine getirmek zorundayız. Gerekçe üretmek çok kolaydır; önemli olan zorluklar içinde çözüm üretebilmektir. Ben şuna inanıyorum; bizim teşkilatımızın yöneticisi olan her bir arkadaşımızın her durumda çözüm üretmek gibi bir sorumluluğu var. Tabii bunun yanında hangi makamda olursa olsun bütün teşkilat yöneticilerimizin alanlara inerek daha çok çaba göstermesi gerekir.” dedi.
İNANMIŞ İNSAN EN BÜYÜK GÜÇTÜR.
Türkiye’de köhneleşen bir sistem olduğunu belirterek, bu istenmeyen durumun her geçen gün arttığını söyleyen Koncuk: “Dinden, ahlaktan nasibini almamış birçok insan ve hiç de hak etmedikleri yerlerdeler. Maalesef makam mevki uğruna kendini satanlar çok bu ülkede; ama önemli olan bir yerlerde bir yanlışlık var diyerek bu kötü gidişata müdahale etmektir. Bu kokuşmuşluk içerisinden ne kadar çok insanı çıkarırsak hem milletimizin geleceği adına hem de inandığımız değerlerin geleceği adına bir anlam ifade eder. Ortaya koyacağımız hiçbir bahanemiz olmayacak. Dilimiz neyi söylemeye yetiyorsa bunun için çaba göstereceğiz. Daha da başarılı olmalıyız. Ne kadar çok insanı yozlaşmaktan, ahlaksızlık bataklığına sürüklenmekten ve sadece kendi nefsi için yaşayan insan olmaktan çıkartırsak geleceğimiz adına umudumuzun daha da artırmış olacağız. Her açıklamamamızda, sendikacılığı, ‘Hakkı tutup kaldırmak, haksızlıkla mücadele etmektir.’ dedik ve gerektiğinde bu uğurda da çok bedel ödedik. Kimseye kolay bir şey vaat etmiyoruz. Bedel ödemek gerekiyorsa da o bedeli ödemek lazım. Bizim sendikacılık anlayışımız elbette kamu çalışanlarının sosyal ve ekonomik problemlerinin en iyi şekilde olumluya dönüştürülmesi mücadelesidir. Ama ülkenin içinde bulunduğu durum da bizi ilgilendirmelidir. Ülkenin geleceği ile ilgili kaygıların bu kadar arttığı bir dönemde birilerinin parasının 5-10 TL artmasının hiçbir kıymeti harbîyesi elbette olmaz. Onun için ben hepinizden bir kez daha rica ediyorum; bu köhneleşmiş sistemin içerisine kim sürükleniyorsa onları kurtarın. Ahlaksız ve namussuzlara alan bırakmayalım. Bu da gayret ve emek ile olur, masa başında oturmak ile bu iş olmaz. İnanmış insan en büyük güçtür.” dedi.
İNSAN HAKLARINA SAYGI DUYULDUĞU, AYRIMCILIĞIN ORTADAN KALDIRILACAĞI BİR BEYAZ SAYFAYI AÇALIM.
Türkiye’de adaletin olmadığını kaydeden Koncuk: “Sayın Başbakan konuşmalarında adaletten, haktan, ayrımcılığın kaldırılacağından bahsediyor. Ama bu ülkede, Milli Eğitim Bakanlığı’nda ve diğer kuruluşlarda yargı kararları dahi uygulanmıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nda yani insan yetiştirmedeki tek gücümüz olan bakanlıkta dahi adalet, hukuk, insan hakları artık kıymetsiz hale gelmişse Sayın Başbakan nasıl ayrımcılığı kaldırmaktan bahsediyorsunuz? Hangi hukukun üstünlüğünden bahsediyorsunuz? Yargı kararlarının uygulanmadığı bir ülkede hukukun üstünlüğü yok ise hukuk ayaklar altında demektir. Onun için gelin önce bunları kaldıralım bunları Sayın Başbakanın bizzat kendisine de söyledim. ‘Gelin dedim bunları kaldıralım Türkiye de yeni bir sayfa açalım. Hukukun üstünlüğünün egemen olduğunu insan haklarına saygı duyulduğu, ayrımcılığın ortadan kaldırılacağı bir beyaz sayfaya açalım.’ dedim. Ama bugüne kadar bir gelişme olmadı. Bir müddet daha bekleyeceğiz. Eğer hala bir gelişme görmezsek, bunu buradan tekrar ilan ediyorum; Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak da Türkiye de yine yeni gerginlikler yaratırız. Ta ki o hukuki kararlar uygulanana kadar.”
BİRYERLERE YAĞ ÇEKECEĞİZ DİYE 2 MİLYON 600 BİN MEMURUN GELECEĞİ İLE İLGİLİ AHKAM KESEMEZSİNİZ. BUNA SESSİZ KALMAYIZ
İş güvencesinin kaldırılmak istendiğine dikkat çeken Koncuk, bunu değiştirmenin çokta kolay olmadığına vurgu yaptı. Koncuk: “Son günlerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değiştiğine dönük olarak bir sürü internet sitesinde yalan yanlış haberler var, önüne gelen bir şeyler yazıyor. Herkes 657 ile ilgili konuşuyor, memurlarla ilgili ahkam kesiyor. Bakıyorsunuz, herhangi bir işverenler örgütünün başkanı çıkmış diyor ki; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu değişmelidir diyor. Bunu Başbakanla yapılan toplantıda söylüyor. Ben de ordayım, sana ne dedim ya seni ne ilgilendiriyor. Dedim ki, hayatın da hiç bu 657’ nin kapağını açtın mı sen, hiç okudun mu? Beyefendi okudum da diyemiyor, çünkü biliyor arkadan başka soru gelecek iyice rezil olacak. Okumadığın bir kanun maddesi ile ilgili kanunla ilgili geliyorsun dedim burada Başbakanın huzurunda Bakanların huzurunda ahkâm kesiyorsun hiç yakışıyor mu? İşte yine başka bir örgütün başkanı MÜSİAD örgütünün başkanı diyor ki; memurlara performans değerlendirmesi gelmeli. Şimdi bu MÜSİAD’ın Başkanı kendi fabrikalarında ya da işletmelerinde nasıl bir performans uyguluyor? Ben sordum. Dedim ki; açıkla da bu performansı biz de örnek alalım. Nasıl performans uyguluyorsun sen çalıştırdığın insanlara kaç lira maaş veriyorsun. Memurlarla ilgili ahkam keseceğine sen önce kendi çalıştırdığın insanlara nasıl yaklaşıyorsun sen bunun hesabını önce ver.
Biz her yerde tepkimizi gösterdik. Herkes bir yerlere yağ çekmek derdinde Sayın Cumhurbaşkanı açıklamalarında ‘657 yi değişmeli demiş ya; birileri Cumhurbaşkanına yalakalık yapacağım diye yazıyor konuşuyor. Vallahi kimse kusura bakmasın, herkes haddini bilsin! Devlet memurları ile ilgili konuşacaklar bu ülkede bellidir. Haddinizi bilin oturun oturduğunuz yere, çizmeyi de aşmayın. Sayın Cumhurbaşkanına yağ çekeceğiz diye 2 milyon 600 bin memurun geleceği ile ilgili ahkam kesemezsiniz. Buna sessiz kalmayız. Haddinizi bilin, terbiyesizlik yapmayın. Zaten ülkemiz yeteri kadar karışıklıklar yaşıyor. Bir bölgemizde adeta iç bir savaş yaşanıyor, her gün şehitlerimiz geliyor, onlara Allah’tan rahmet diliyorum. Bütün askerlerimize, polislerimize Yüce Allah’tan yardım niyaz ediyorum. İnşallah başarılı olurlar, terörle mücadele de alınacak her türlü tedbirin Türkiye Kamu-Sen, Türk Eğitim-Sen olarak yanındayız. Terörle mücadeleyi kim yaparsa yapsın alınan her türlü kararı destekleriz. Bu ülke bizim ülkemiz. Bu ülke bize tombaladan falan çıkmadı. Bu ülkenin sahipleriyiz biz. Türkiye Kamu-Sen’in 450 bin üyesinin makam mevki ya da memleketin malını çalmak ya da kendilerini satmak gibi bir hedefi yoktur. Sadece kendi nefsi için yaşayan, başkalarının üzerine basarak bir yerlere gelmekten keyf alan adamlarla Türkiye Kamu-Sen’in üyelerini kimse karıştırmasın." dedi.
HAKSIZLIKLA MÜCADELE ETMEZSENİZ BİR GÜN GELDİĞİNDE O HAKSIZLIK SİZİ DE BULACAKTIR.
Kamudaki asıl paralel yapının sarı sendika olduğunu belirten Koncuk: “Son birkaç yıldır bir paralel yapının varlığı iddia ediliyor. Evet, kamuda bir paralel yapı var. Kamudaki asıl paralel yapı, bu sarı sendikadır. Şöyle ki; kendi adamları, mesela rotasyon geliyor diye bir açıklama yapılıyor. Sonrasında bu sarı sendika hemen öğretmenlerin yanına gidiyor ‘bize üye olmazsan sen kötü yere atanır ve gidersin’ maalesef bu memlekette korkan insan çok. Bu sarı sendika Memurluğun kalkacağı söyleniyor, bize üye olmazsan kıdem tazminatını verip kapının önüne koyulacağı korkusu ile çalışanlar koşar adım bu yapıya üye oluyor. Ama üzülüyorum ki, sen ne kadar utanmaz bir insansın 657 madem değişecek sen bununla mücadele edeceğin yerde, utanmadan bir de beni tehdit ederek üye yapmaya mı çalışıyorsun diye yüzüne tükürmüyor! Şunu unutmayalım; Her türlü zillete boyun büktükçe beladan kurtulamayız, hatta tam belanın göbeğine düşeriz. Zannediyor musun ki haksızlıkla mücadele etmediğinizde birgün geldiğinde o haksızlık sizi de bulmayacak? Biz her türlü mücadelemizi vereceğiz. 657’yi değiştirmek o kadar kolay bir işte değil. İş güvencemizin kaldırılabilmesi için öncelikle yargı hakkımızın ortadan kaldırılması lazım. Kaldı ki Anayasa’nın 128. maddesindeki memur tanımını ve Anayasa’nın 125. Maddesindeki ‘idarenin her türlü tasarrufu yargı denetimine tabiidir.’ İfadesini kaldırmadan devlet memurlarını iş güvencesiz hale getirmek kimsenin gücü değil. Resmi bir açıklama olmadan bunlara hiçbir arkadaşım itibar etmesin. Şöyle de bir durum var; 657’nin değişmesi gereken maddeleri tabii ki de var. Gelin mesela öğretmenin göstergesini 3600 yapalım, hizmetli kadrosuna 9.1 dereceden itibaren ek gösterge verelim, üniversite çalışanlarımızın bütün memurların ek göstergesini 800’er puan artıralım. Bu maddeleri değişebilir .Var mısınız?
Aslında yargı hakkımızın ortadan kaldırılması önceden denendi. 6552. Sayılı yasanın bir maddesi ile yargı hakkımız ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Bizim tepkilerimiz üzerine memurlar torba yasadan çıkartıldı. Polisler, daire başkanları ve üzerindekilerin yargı hakkı ortadan kaldırılmıştı. Benzeri bir yol deneyebilirler ama Anayasa’ya aykırı olduğu sürece Anayasa Mahkemesi bunu da iptal etmek zorundadır. Kaldı ki, hiçbir insanın yargı hakkını ortadan kaldıramazsınız. Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler var. Avrupa Sosyal Şartı metninde de var. Türkiye bunların hepsinin altına imza atmış ve Anayasa’nın 90. Maddesine göre de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Kanunlar ile imzalanın sözleşmelerin çelişmesi halinde imzalanan uluslararası sözleşmedeki hüküm esastır. Dolayısıyla bu uluslar arası sözleşmeleri ortadan mı kaldıracaklar? Onun için o kadar da kolay iş değil ama biz gene de tedbirimizi alacağız..” dedi.
TÜRKİYE DE GERÇEKTEN BİRAZ HUKUK VARSA BU DAVAYI KAZANMAMIZ LAZIM
Toplu sözleşmeye de değinen Koncuk, memurların ekonomik kayıplarına dikkat çekti. Koncuk şunları söyledi: “2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede enflasyon farkını düzenleyen 7’inci madde vardı. Buna göre, 2015 yılında kamu görevlilerine ve emeklilerimize öngörülen kümülatif zammın üzerinde bir enflasyon oluşursa, enflasyon farkı ödenmesini hükme bağlanmıştı. Yani 2015 yılında enflasyonun, memurlara öngörülen artışın, (yüzde 3+ 3) kümülatif toplamı olan yüzde 6,1’i aşması halinde memurlara enflasyon farkı ödenmesi kararlaştırılmıştı.
Bunlar 2016-2017 Toplu Sözleşmesinde bu maddeyi değiştirmişler. ‘Öngörülen’ kelimesini ‘verilen’ şeklinde değiştirmişler. ‘Verilen’ şeklinde değiştirilince, Temmuz ayında aldığımız yüzde 1.76’lık enflasyon farkı da verilen kümülatif toplam içerisine dahil ediliyor. Durum böyle olunca; 2015 toplu sözleşmesinde memurların enflasyon farkı alabilmesi için 2015 yılı enflasyonunun memurlara yıl içinde verilen yüzde 3 ilk altı ay zammı, Temmuz’daki yüzde 1,76 ilk altı ay enflasyon farkı ve yüzde 3’lük ikinci altı ay zammının kümülatif toplamı olan yüzde 7,9’u aşması hükmüne bağlanmıştır. Buna imza atan sendika genel başkanının toplumun yüzüne bakmaya dahi cesareti olmaması gerekir. Tam yüzde 1.8 kaybımız var. Enflasyon 8.81 olarak açıklandı işte.2.71 yerine 0.90 enflasyon farkı, almak durumundayız. Bu enflasyon farkı sadece maaşlara da yansımıyor. Öğretmenlerimizin ek derslerine, bütün memurlarımızın eş ve çocuk yardımına, kısacası tüm kalemlere yansıyor. Sadece maaşa yansıyan kaybımız 40 ila 160 TL bile aylık arasında.
BÖYLE BİR GARABETİN HUKUKİ HİMAYE GÖRMESİ BUNDAN SONRA İMZALANAN TOPLU SÖZLEŞMELERİ DE GÜVENİLMEZ METİNLER HALİNE DÖNÜŞTÜRÜR.
Ali Yalçın 2015 Toplu Sözleşmesine bu maddeyi eklemişler, değiştirmişler önüne getirmişler o da basmış imzayı neyi imzaladığının farkında bile değil hala da anlamış değil kendisine gel diyorum televizyona çıkalım tartışalım kim doğru kim haklı millet görsün çıkamıyor da. Diyorum ki; mesela ben hata yaptığımda derim ki, arkadaşlar ben özür dilerim; bu konu da bir hata yaptım hatalı bir açıklama yaptım. Hatanı niye kabul etmiyorsun. Hatadan münezzeh Yüce Allah’tır. Bu apaçık duruma rağmen yok diyor, ret ediyor. Resmi Gazete’deki toplu sözleşmeyi ret ediyor. Hem de Resmi Gazete altında Ahmet Gündoğdu ile kendisinin imzası var. Şimdi bunları nereye koyacağız. Tümüyle ret etmeyle olmuyor bu işler hatanızdan dönün, gelin beraber mücadele edelim. Bakın Maliye Bakanlığı bürokratları bu tezgâhı kurmuş sen de farkında olmadan bunun altına imza atmışsın bu belli. Bilerek attığını düşünmek istemiyorum o zaman bütün memurlara ihanet etmiş olursun. Biz dava açtık Türkiye Kamu-Sen olarak hiçbir sorumluluğumuz da yok; İmzayı biz atmadık ama açtık iptal davası. Türk Eğitim-Sen olarak da açtık. Bundan sonrada bu keyfilik usul haline getirilebilir. Kapsam dışı olduğu halde bir önceki imzalanmış ve hükme bağlanmış Toplu Sözleşme mutabatları takip eden her toplu sözleşmede masaya getirilip, değiştirilerek yeniden düzenlenebilecektir demektir.
Örneğin; enflasyon farkı düzenlemesi raftan indirilip 2015 görüşmesinde masada değiştirilebiliyor. 2013 te ki 2015 te değiştirebiliyorsa; 2017’ nin enflasyon farkı maddesini de 2017 de oturacağımız toplu sözleşmede değiştirirsin. O halde biz bundan sonraki imzalanacak toplu sözleşmelere nasıl güven duyacağız? Böyle bir garabetin hukuki himaye görmesi bundan sonra imzalanan toplu sözleşmeleri de güvenilmez metinler haline dönüştürür. Birçok yönü var ama bunlar maalesef bu imzayı atanlar bu yönlerinin hiçbir tanesini hesap edebilecek iradeye sahip olmayan insanlarmış, bunu da anlamış olduk. Biz anladık da memurlarımız ne zaman anlar bilmiyorum. İnşallah anlarlar.” dedi.